Kadın yazarların keşfi ve tarihe iadesi

Muriel Rukeyser’in kaleme aldığı “Costa Brava”, İspanya İç Savaşı’nın olduğu kadar, onunla birlikte romanın kahramanı Helen’in kendini ve dünyayı keşfinin belgesel özellikler taşıyan kurmaca anlatısıdır. Bu anlamıyla bir kendini gerçekleştirme (Bildungsroman) olarak kabul edilebilir.

Yayınlanma: 18.04.2016 - 13:18
Abone Ol google-news

“Devrim’i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak.” Edebiyat tarihine geçmiş bu roman cümlesi, yazarlar, yayıncılar, editörler ve eleştirmenlerle birlikte Ursula LeGuin’i sadakat ve tutkuyla seven okurlar açısından da kült bir eser olarak kabul edilen Mülksüzler’de geçer. Roman 1974’te yazıldıktan hemen sonra hızla popüler olur ve ardından çok önemli edebiyat ödüllerine de değer görülür. Oysa Amerikalı şair ve yazar Muriel Rukeyser’in 1936-1939 arası tamamladığı Costa Brava, uzun seneler boyunca -2013’te Rukeyser’in kişisel arşivinde keşfedilip Feminist Press tarafından basılana kadar- ABD Kongre Kütüphanesi’nde, yanlış dosyalanmış ve tarihlenmemiş biçimde unutulmaya terk edilmişti. Bu coşkulu keşif şimdi Türkçede devam ediyor. Costa Brava, Sedef İlgiç’in çevirisiyle yayımlandı.

RUKEYSER’İN KİTABININ “BAŞARISIZ”LIĞININ NEDENİ NEYDİ?

Costa Brava’ya Kennedy-Epstein’ın kaleme aldığı giriş yazısından öğrendiğimize göre Rukeyser, kitabını yayınlatmak için 1936-1939 arasında pek çok girişimde bulunurken kitap üzerinde çalışmayı sürdürmüş. Kariyerine saygın bir şair olarak devam eden Rukeyser’in romanını yayımlatmaktan vazgeçtiği tahmin ediliyor. Kitaba yönelik olumsuz değerlendirmelerin bu kararındaki belirleyiciliğiyse tartışmasız. 1937'de Covici-Freide Yayınevi’ndeki editörü Pascal Covici, anonim bir editörün sert eleştirilerine şunları ekler: Saygı duyulamayacak kadar anormal bir başkaraktere sahip, kötü ve vakit kaybından başka bir şey değil. Acaba Rukeyser’in kitabının “başarısız”lığının nedeni neydi ve bunun, başarısı su götürmez LeGuin’le ne ilgisi olabilir? Bu sorular üzerinde düşünmeye başlamak bile Costa Brava’yı anlamak ve kaçınılmaz olarak sevmek için yeterli.

Ağustos, 1936. Amerikalı siyahi atlet Jesse Owens’ın çıplak ayakla katıldığı yarışlarda altın madalyaları toplayarak Hitler’in tepesini attırıp stadyumu terk etmesine neden olacağı Berlin Olimpiyatları’nı protesto etmek için Barselona’da Halk Olimpiyatları düzenleniyor. Costa Brava, bir İngiliz dergisinde editör arkadaşının yerine olimpiyatı izlemek üzere yola çıkan Muriel Rukeyser’in belgesel, lirik ve otobiyografik romanı. Romanın kahramanı Helen, henüz Barselona’ya varamadan patlak veren faşist darbeye karşı direnişi başlatan genel grev nedeniyle bir kasabada duran trende Macar sutopu takımı, bir Katalan aile, Amerikalı turist bir kadın, Madrid Üniversitesi’nden bir felsefe profesörü, İngiliz bir çift ve Hitler iktidara gelir gelmez Almanya’dan ayrılarak Fransa’ya giden, oradan olimpiyatlarda koşmak için yola çıkan “güçlü geniş yüzlü, elmacık kemikleri dışarıda” gülümseyen gözleri, kopkoyu kahverengi parlayan” bir Bavyeralı kızıl milis olan Hans’la mahsur kalmıştır. Teatral bir komedi dekorunu andıran trende Hans’la karşılaşmasıyla başlayan cinsel ve siyasal uyanışı tehlikeli bir kamyon yolculuğuyla vardıkları Barselona’da, İspanya İç Savaşı’nın gün gün ilerleyen seyri içinde kendine bir yol, bir akış bulacaktır.

İspanya İç Savaşı’nın ilk günlerinde Plaza de Catalunya’dan, La Rambla’ya, oradan da denize inen caddelerinde belgesel bir tanıklığa çağıran Rukeyser için Barselona, su ve taştan yapılmış bir şehirdi ama bundan çok daha fazlasıydı. Çünkü o an, orada faşizme karşı sürdürülen savaş İspanya sınırları içinde gerçekleşmiyordu; aynı zamanda dışındaydı, Barselona savaşın başladığı yerdi. Savaşa tanık olanların tanıklığıydı aynı zamanda bu savaş; onlar olimpiyat için gelenlerdi, ne tam içeride ne dışarıdaydı. Helen kalmak istiyordu çünkü orası kalınacak yerdi, Helen savaşın ve zaferin bir parçası olmuştu. Helen’in Rukeyser’in lirik anlatım ritmiyle ifade bulan duyguları, okurda canlı bir iz bırakıyor. Ayrıca yazarın Barselona’yı doğduğu yer olarak görmesini de unutmamalı.

MUHAFAZAKÂR ÇEVRENİN ÖDÜLÜNÜ ALAN ROMAN

Costa Brava, İspanya İç Savaşı’nın olduğu kadar, onunla birlikte romanın kahramanı Helen’in kendini ve dünyayı keşfinin belgesel özellikler taşıyan kurmaca anlatısıdır. Bu anlamıyla bir kendini gerçekleştirme (Bildungsroman) olarak kabul edilebilir. Öyle mi? Okur, bunun yanıtını romanda bulacaktır. Ama romanın unutuluş öyküsü belki tam da bu nedenle kabul edilmemiş, kabullenilmemiş olduğunu düşündürüyor. Modernist geleneğin edebiyatta karmaşanın içinden bir düzen yaratan, kendi kimliğini bulan kahramanı etrafında şekillenen Bildungsroman, Amerikan edebiyatında, mesela Hemingway’de güçlü bir şekilde karşımıza çıkar. Rukeyser de romanda Hemingway’den bahsetmeden geçemiyor ama belli ki kahramanımız Helen bu yaşlı adama pek de sempati duymuyor. Zaten Helen’in anlatısı Hemingway’in kahramanlarının anlatılarına pek de benzemiyor.

Heilbrun’ün kadınların elinden çıkan edebiyat eserleri hakkında söylediklerini hatırlarsak kadınların deneyimleri fantezi olmadığı sürece kendi isteklerinin kurmacası değil, erkek-eril kültürün bir parçasıdır (1992: 33). İşte burada LeGuin’i ve Mülksüzler’i yeniden düşünebiliriz. LeGuin, bu kitabında açıkça başka bir dünyanın mümkün olduğunu göstermiştir; üstelik çok da başarılı olmuş, hatta muhafazakâr bir çevrenin (Amerika Bilim Kurgu Yazarları Derneği) ödülü olarak kabul edilen Nebula ödülünü bile almıştır.

Yazınsal açıdan her iki roman arasında konunun uzmanları nitelikli karşılaştırmalar yapabilir veya edebiyat tarihi açısından bu iki eseri karşılaştırmak uygunsuz da bulunabilir, kabul. Ancak bu karşılaştırma Costa Brava’yı “başarısız” kılan şeye bakmak için bir nirengi noktası oluşturabilir. Bu romanı eleştirmenlerin gözünde “kötü” yapan, kahramanın cinsel ve siyasal yolculuğunu gezegenler arasında gerçekleştirmemesidir, üstelik kahraman bir kadındır. Kendi yaşamının ve yazının kahramanı olarak bir kadın…

Muriel Rukeyser’in 27 buçuk dilde yazılmış, şiirsel anlatımıyla zenginleşen ama bir o kadar da çeviriyi zorlaştıran romanını İngilizceden Türkçeye dildeki edebi tadı koruyarak çeviren Sedef İlgiç ve bu değerli romanı okura kazandıran Güldünya Yayınları teşekkürü hak ediyor. Daha önce de aynı yayınevinden çıkan Yoko Ono’nun Meşe Palamudu isimli kitabında imzası olan çevirmen ile yayınevinin üretken işbirliğinin sürmesini diliyorum. Kennedy-Epstein’in romanın girişinde söylediği gibi Costa Brava, kadın yazarların keşfi ve tarihe iadesinin 1970’lerde sona ermediğini gösteriyor bize.

Costa Brava: Halk Olimpiyatlarına Geldik!/ Muriel Rukeyser/ Çeviren: Sedef İlgiç/ Güldünya Yayınları/ 288 s.

[email protected]


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler