Yoldan çıkmış bir kedinin tecelli arayışı: "Tanrılar"

Akif Pirinçci'nin Felidae serisinin sekizinci kitabı “Tanrılar”, serinin başkahramanı kedi Francis'in maceralarını anlatmaya devam ediyor. Francis’in bu son macerasında, serinin önceki kitaplarında olduğu gibi felsefe de işin içine giriyor. Bu defa kahramanımızın temel problemi zaman ile. Seval Şahin'in değerlendirmesi...

Yayınlanma: 29.10.2014 - 12:04
Abone Ol google-news

Felidae serisinin sekizinci kitabı: “Tanrılar”

Yoldan çıkmış bir kedinin tecelli arayışı

Pirinçci’nin şimdilik sekizinci kitaba ulaşan Felidae serisinin başkahramanı adından da anlaşılacağı üzere bir kedi. Her şey Francis adlı bir kedi ve onun kedi dostları etrafında dönen gizemli olayların, Francis ve çoğunlukla ona yardım eden arkadaşı asi ruhlu, anarşist, sokak kedisi Mavi Sakal tarafından aydınlatılmasıyla sonuçlanıyor. Tabii ki Mavi Sakal hiçbir zaman başrolü kapmıyor.

Francis’in, Tanrılar adlı bu son kitabında Pirinçci’nin serinin önceki kitaplarında olduğu gibi felsefe de işin içine giriyor. Bu defa kahramanımızın temel problemi zaman ile. Zaman meselesi antik Mısır’dan kendi türüne, oradan zamanın algılanabilir, görülebilir olup olmamasına, rüya ile gerçeklik arasındaki ilişkiye kadar oldukça uzun bir yol kat ediyor.

Polisiyenin temel meselelerinin başında okuru asıl konudan uzaklaştırmak için bol miktarda malumatfuruşluk yapmak gelir. Bu, kitaba ve karakterine göre değişir. Uzunluk ölçü birimlerinden coğrafyaya cep telefonundan resim sanatının en ince ayrıntılarına kadar her şey bu malumatfuruşluğun konusu olabilir. Pirinçci ise bunun için kendine felsefeyi seçmiş. Seçmiş diyorum çünkü özellikle Tanrılar bağlamında baktığımızda felsefenin romanda neden var olduğu meselesi her ne kadar fizik kurallarıyla birleştirilmeye çalışılsa da kurgu açısından oldukça zayıf kalıyor. Zaman ve tarih arasındaki sorgulanabilirlik ilişkisinin Tanrı'nın varlığına kadar gitmesi meselesinin uzaylılarla açıklanıvermesi oldukça Hollywoodvari bir senaryo çalışması gibi. Aynı şekilde dünya ülkelerinin başkanlarının bir arada yer alması, sürekli bir komplo teorisinin roman boyunca ilerlemesi de bu senaryoya eklenebilecek diğer unsurlardan.

ZAMAN VE TANRI MESELESİ

Romanda seçilmiş kişilerle sıradan kişilerin arasındaki ilişki, bunların yargılanması, varlığın ne olduğu meselesinde felsefeden yola çıkan yazar, sonrasında bilimkurgu türüyle bizi baş başa bırakıyor. Francis ve türünün seçilmişliği, roman boyunca Francis’in bulmak için uğraştığı gerçekler bir başka dünyaya aktarılınca olan oluveriyor. Çok da felsefeyle yoğrulmuş gibi görünen romanın içi tam da bu sahnede bizzat yazar tarafından boşaltılıveriyor. Nitekim bu başka dünya, bu dünyanın bir nevi canlı olması, içinde yaşayanlarla iletişime geçmesi meselesi vb. birçok unsur, akla hemen Solaris filmini getiriyor. Ünsal Oskay’ın Solaris hakkında yaptığı o şahane yorumunu hatırlamak da çabası. Oskay, Tarkovski’nin Solaris filminde zaman ve Tanrı meselesinin sorgulanılmak istenirken aslında her şeyin bir ilahilikle sorgusuz bir hale dönüştürüldüğünden, böylece bir nevi imana gelmenin yaşanmasından bahseder. Aynı durum Pirinçci'nin Tanrılar'ı için de geçerli. Francis’in roman sonunda öğrendikleri, onu sadece imanlı birine dönüştürmekten başka bir işe yaramaz. Böylece ta romanın başından bu yana iddia edilen ve felsefî bir mesele gibi ortaya konan tarih, zaman ve Tanrı meselesi de tamamen bir mesele olmaktan çıkarılıverir. Daha doğrusu aslında bunların pek de mesele olmadığı ortaya çıkar.

SINIFSAL FARKLAR, KARŞITLIKLARLA KURULMUŞ EVRENLER, ALAYCI BİR DİL...

Tüm çoksatan romanlarda olduğu gibi Pirinçci’nin romanında da birçok parlak buluş var: Bir kedinin gözünden dünya ve insanlar, polisiyenin olmazsa olmazı olan sınıfsal farklar, karşıtlıklarla kurulmuş evrenler, son derece alaycı bir dil… Tüm bunlar Tanrılar’ı çoksatan romanlardan biri haline rahatlıkla getirebiliyor. Diğer taraftan polisiye kurgu açısından da romanın çok sağlam olduğunu iddia etmek zor. İpuçlarının esrarengizliği fantastik ve tecelliyle açıklanıyor. Francis’in şüphelendiği ve izlediği her şey sonunda kendi seçilmişliğiyle ve bunun tarih ötesi durumuyla ilişkilendiriliyor. O halde ortada çözülecek tek bir mesele kalıyor aslında: Saatin tik ve takları arasında geriye doğru giden mekanik, insanların anladığı ve ölçtüğü zaman. Diğer zaman ise tamamen bundan farklı ve anlamlandırılamaz. Dolayısıyla Francis’in daha büyük bir şeye boyun eğmesi en baştan kabullenilmiş durumda. Yani sorgulanacak bir şey de yok aslında. İpuçları neden var o zaman? Sadece ilahi olana giden yolu daha uzun ve dolambaçlı göstermeye yarar bir şekilde dolgu malzemesi yapmak için.

KURGUSU ZAYIF BİR ROMAN

Akif Pirinçci’nin kitabının parlak buluşları dışında daha çok bir yanılsamanın kurguya başarılı bir şekilde sızdırılması olduğunu düşünüyorum. Yazar bize kediler, antik Mısır ve zaman hakkında o kadar güzel şeyler anlatıyor ki sanki güzel de bir roman yazmış gibi geliyor. Burada aklıma yine bir başka isim; Edward Said geliyor. Said’in meşhur kitabı Entelektüel'deki, entelektüel tanımında herhangi bir konuda uzman olmak ile entelektüel olmak arasında temel bir ayrım yapılır. Bir konuda çok bilgi sahibi olup uzman olarak nitelendirilmek entelektüel olmaya yetmez çünkü entelektüelin temel özelliği muhalifliğidir. Dolayısıyla bir konuda çok bilgi sahibi bulunup uzman olmak bazen beraberinde bir aldatmacayı da getirebilir. Bunu aklımızda tutarsak ne demek istediğim daha anlaşılır olacaktır sanırım zira Pirinçci işte bize böyle bir aldatmaca yaşatıyor.

Tanrılar, iyi bilgiler veren kurgusu zayıf bir roman.

Umarım serinin bundan sonraki kitapları bu açığı kapatır.

sevals gmail.com

Tanrılar/ Akif Pirinçci/ Çeviren: Sevinç Altınçekiç/ Aylak Kitap/ 232 s.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler