Betül Kılıç'tan 'Venedik'in Gözleri'

Betül Kılıç, “Venedik’in Gözleri”nde neler yaşandığını tam bilemediğimiz IV. Haçlı Seferi ve İstanbul’un Haçlı ordusu tarafından işgali ve yağmalanması gibi tarihte derin izler bırakan olaylara dönemin gerçek karakterleriyle ışık tutuyor.

Yayınlanma: 20.10.2017 - 15:48
Abone Ol google-news

III. Haçlı Seferi’nin yenilgiyle sonuçlanması, Hıristiyan Avrupası için hazmedilmesi kolay bir olay değildi. Kudüs’ün Müslümanların eline geçmesini bir türlü içine sindiremeyen Hıristiyanlar, kentin kurtarılması için yeni bir sefer hazırlıklarına başladı. Ancak bunun için maddi sorunların halledilmesi gerekiyordu. Tabii daha önce yapılması gerekenler vardı. Önce Papa’dan sefer için izin alındı; sıra seferin komutanını seçmeye gelmişti. Bu hiç kolay değildi çünkü gücü elinde bulunduran dönemin soyluları kendilerine yakın olan birinin Haçlı Seferi’nin komutanı olmasını istiyordu. Çok yoğun geçen ve zaman zaman tıkanma noktasına gelen görüşmelerden sonra seçim yapıldı. Venedik Dükü’nden maddi yardım sözü alınıp sefer için hazırlıklara başlandı. Güçlü bir donanma oluşturuldu. Fakat Venedik Dükü, kendisine söz verilen tarihte alacağının ödenmemesi üzerine seferin yapılamayacağını söyledi. Baronlar ve Kontlar, bir türlü Venedik Dükü’ne olan borçlarını ödeyemedi. Bu durumda sefer gerçekleşmeyebilirdi. Moraller çok bozuktu. Bir çıkış aranıyordu…

Bu arada Konstantinopolis’te tutsak olan Aleksios Angelos kaçıp ablasının yanına sığınmıştı; kendisini, gözlerini kör ettirdiği babasıyla birlikte zindana attırarak tahtı ele geçiren amcasından intikam almak ve Bizans imparatoru olmak istiyordu. Aleksios, Latinlerden yardım istedi. Kendisine yardım edildi ve Bizans İmparatoru olan amcası tahttan indirilerek tahta kendisi geçtiği takdirde onlara büyük miktarda para vereceğini söyledi; zira o dönemde Konstantinopolis’in zenginliği göz kamaştırıyordu. Latinler Aleksios’un bu teklifini kabul etti çünkü başka çare yoktu. Latinler, borçlarını Venedik Dükü’ne Konstantinopolis’te ödeyeceğini söyledi. Venedik Dükü bu teklifi kabul etti çünkü onun da hayallerinde Konstantinopolis vardı.

Artık sefere çıkma zamanı gelmişti. Önce Zara şehri alındı, sıra Konstantinopolis’e gelmişti. Çetin geçen bir savaştan sonra Konstantinoplis de fethedildi. Şehirlerin kraliçesi yağmalanıp yakıldı, neredeyse bir harabeye döndü. Can derdine düşün halk şehri terk etmeye başladı.

Konstantinopolis’in yürek burkan bu hâlini gören üst düzey saray görevlisi Niketas’ın ağzından şu sözler döküldü: “Elveda Hagia Sophia! Elveda, hiç solmayan pembe bir gül gibi yüce mabet! Biliyorum ki bu seni son görüşüm. Kubbende uçan martılar kadar hükmü olmayan bana yazıklar olsun! Elveda Konstantinopolis! Sana da elveda! Sakın seni terk ediyoruz diye bize darılma. Şu yeryüzünde hangi insanoğlu seni sevdikten sonra terk etmeyi göze alabilir ki! Erguvanlı tacınla ağırlaşmış başını kaldır da bak bize ve söyle; kırgın değilim asla size diye. Bak! Kızımı sana bırakarak gidiyorum. Öldüyse eğer, şefkatle bas bağrına. Yok yaşıyorsa o zaman onu Tanrı’ya emanet ederim sadece. Bil ki bundan sonra, hiç sönmeyen bir hicran ateşiyle yanıp tükeneceğim.”              

Venedik’te başlayıp Konstantinopolis’e uzanan Ortaçağ Avrupası’nda kendinizi gizemli bir yolculuğun içinde bulacağınız bir roman Venedik’in Gözleri.

Roman, tarih sayfalarında anlatılan ama kapalı kapılar ardında neler yaşandığını tam bilemediğimiz IV. Haçlı Seferi ve İstanbul’un Haçlı ordusu tarafından işgali ve yağmalanması gibi tarihte derin izler bırakan bu çarpıcı olaya dönemin gerçek karakterleriyle ışık tutuyor.

Taht kavgalarından yorgun düşüp gücünü yitirmiş Konstantinopolis’in, Latin zorbalarının elinde geçirdiği tam elli yedi yıl ve çaresizlik içindeki saray, zavallı duruma düşmüş Konstantinopolis halkı…
Venedik’in Gözleri, bir tarihsel gerçekliği ortaya koyuyor. Okuru o dönemin yaşamına, sosyal çalkantılarına, entrikalarına ve dramına götürüyor.
 
Venedik’in Gözleri / Betül Kılıç / Doğan Kitap / 608 s. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler