"'Laikliği Doğru Anlamak' bağnaz din yarasına merhem olacak"

Zamanın zor saatlerinde vakte çatacak olan, onu anı afişe eden, güne karşı duran her eylemlilik değerlidir. İşte coğrafyamızda da din iktidarlarının yaşamı yeniden kuşatmaya çalıştığı bu dönemde araştırmacı yazar Mustafa Solak tarafından kaleme alınan "Laikliği Doğru Anlamak” adlı kitap ifade ettiğimiz bağnaz din yarasına merhem olacak düzeyde.

Yayınlanma: 24.12.2017 - 10:04
Abone Ol google-news

İçinden geçmekte olduğumuz dönem din- devlet, din-toplum ilişkilerini bir kez daha sorgulamamıza yol açtı. Zira cuma namazlarının okullarda kılındığı, iktidara yakın ve dini kimliği oldukça belirgin vakıflarla Milli Eğitim Bakanlığı arasında protokollerin imzalandığı, tabiri caizse İmam Hatiplerin ışık hızıyla çoğaldığı bir süreçten geçiyoruz. O kadarki yeğenim birkaç yıl öncesinde isteği dışında İmam Hatip Lisesi’ne yazdırılmıştı. Geldiğimiz nokta bu, şimdilik tabi.

Fethullah Gülen örgütü gibi bir deneyim yaşadığı halde bir ülke neden açıkça din sömürüsüne devam eder; selefi/bağnaz dini örgütlenmelere ses çıkarmaz hatta onlara yer yer destek verir anlaşılır gibi değil. Nitekim he ne kadar mevcut iktidar kitle tabanını “dindar” nüfusa dayandırsa da, bu politikalar eninde sonunda “dindar” nüfusa da zarar verecektir. Şöyle ki, din herkes için aynı anlamı taşımaz. Bundan dolayı egemen olan din yorumu bir süre sonra bütün yorumları kendi içinde eritmek isteyecek ve nihai olarak o “dindar” kitleler de örgütlü/egemen din yorumun baskısı ve kuşatması altında hissedecektir kendini. İşte yukarıdaki girişle ifade etmeye çalıştığımız da bu “İslamileşme Dalgası”nın tezahürleridir, kendiliğinden ortaya çıkan, tesadüfî eylemlilikler değildir.

Zamanın zor saatlerinde vakte çatacak olan, onu anı afişe eden, güne karşı duran her eylemlilik değerlidir. İşte coğrafyamızda da din iktidarlarının yaşamı yeniden kuşatmaya çalıştığı bu dönemde araştırmacı yazar Mustafa Solak tarafından kaleme alınan "Laikliği Doğru Anlamak” adlı kitap ifade ettiğimiz bağnaz din yarasına merhem olacak düzeyde. Geçtiğimiz günlerde kitabın ikinci baskısı da yayınlandı. Bu durum bile yaraya karşı insanların nasıl bir arayış içerisine girdiğini göstermeye yetecek bir durum sanırım.

Kitap oldukça yetkin bir dille kaleme alınmış. Bunun dışında kitabı değerli kılan bir diğer husus ise “laikliğin oldukça kapsayıcı bir dille okuyucuyla buluşturulması” olarak ifade edebiliriz. Öyle ki yazar ilk bölümde laikliği tarihsel boyutlarıyla ele alıyor ve geçmişten bugüne din-iktidar, din-toplum ilişkilerini, bahse konu külliyata dayanarak irdeliyor. İkinci bölümde de yazar bu kez yaşadığımız coğrafyaya ışık tutarak, laikliğin hangi koşullarda ve hangi süreçler sonrasında hayatımıza girdiğini anlatıyor. 

Bu noktada, Mustafa Fazıl Paşa'nın Birinci Meşrutiyet öncesinde, 1867'de Abdülaziz'e yazdığı mektuptaki şu satırların oldukça çarpıcı olduğunu düşünüyorum:

Birlikte okuyalım: 

"Din ve mezhep ruhta hüküm sürer; bize öte dünyanın nimetlerini vaat eder. Fakat milletin haklarını sınırlayan ve belli eden din ve mezhep değildir. Unutmamak gerekir ki, din ezeli gerçekler arasında durup kalmazsa, yani dünya işlerine karışırsa hepimizi öldürür ve kendi de ölür."

Kitabın ilerleyen bölümleri de, ilk iki bölümü tamamlayacak biçimde günün laiklik sorunlarına ve tartışmalarına eğilmekte. Örneğin yazar üçüncü bölümde AKP iktidarı döneminde laikliğin iğdiş edilme sürecini ele alırken bu noktada oldukça çarpıcı başlıklara yer veriyor. Üniversitelerde başlayan “türban” sorunundan, değişen müfredata oradan Diyanetin fetvalarına kadar, bir dizi başlıkta günümüz “İslamileşme” dalgasını ele alan yazar nihai olarak Fethullah Gülen örneği ile bu bölümü sonlandırıyor.

Kitabın son iki bölümü ise genel olarak “laik cephe” olarak tanımlayabileceğimiz örgütlemelere yönelik eleştiriler bağlamında kaleme alınmış. “Cumhuriyetçilerin Laiklik Hataları” ve “Partilerin Laikliğe Bakışı” adlı bu bölümlerde yazar bir yandan kimi kavramları tartışmaya açıp yeniden tanımlarken, bir yandan da “laikliğe zarar verdiğini” düşündüğü söylemleri masaya yatırmakta. Diğer taraftan son bölümde muhalefet partilerinin laiklik ekseninde ifade etmiş olduğu kimi söylemler eleştirel bir bakış açısıyla irdelenmekte ve bu anlamda da görünür olan laiklik söylemleri eleştirel bir yaklaşımla sorgulanmakta. Bu noktada hemen şunu söyleyelim ki, anılan bölüm zenginleştirilmeye muhtaç. Şöyle ki, söz konusu söylemleri tarihsel ve bütünsel bir içerikle okuyucuya aktarmak daha isabetli olacaktır. Öte yandan bu bölümde yer almayan diğer muhalefet partilerinin de laiklik bağlamında takındıkları tavrın önemli olduğunu düşünüyoruz. Kitabın sonraki baskılarında bu eksikliğin de giderileceğini ümit ediyoruz.

Yazımızın başında da ifade ettiğimiz üzere, döneme damgasını vuran olaylar kadar dönemin ihtiyaçlarına ışık tutan eserler de oldukça önemlidir. Bu anlamda Mustafa Solak imzasıyla okuyucularla buluşan “Laikliği Doğru Anlamak” adlı bu kitap, içinden geçtiğimiz dönemin saldırılarına, sapmalarına ve gidişatına dair bir itiraz çalışması olarak oldukça değerli bir yerde duruyor.

Aydın Tonga

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler