Karanlığın Yüreği’ne doğru

2018’in en popüler dizilerinden, Ridley Scott’un yapımcısı olduğu The Terror, 1845’te Britanya İmparatorluğu kraliyet donanmasının Atlantik’i Pasifik Okyanusu’na bağlayan Kuzeybatı Geçidi’ni arama öyküsünü anlatıyor. . Bu gerçek olay Viktorya döneminin en büyük gizemlerinden biri olarak tarihe geçti.

Yayınlanma: 29.06.2018 - 11:04
Abone Ol google-news

Viktorya döneminin en büyük tarihi gizemlerinden biri olarak nitelenen, Atlantik’i Pasifik Okyanusu’na bağlayan Kuzeybatı Geçidi’ni bulmak üzere Kuzey Kutbu’na gönderilen The Terror ile The Erebus adlı kraliyet gemilerinin kaybolma öyküsü yıllar önce senarist David Kajganich’in dikkatini çekmişti. Kajganich bu gerçek olayı David Fincher’ın filme çekmesini istedi ama proje 10 yıl boyunca askıda kaldı. Sonunda usta Ridley Scott tarih-dram-korku-gerilim-serüven içeren bu olayı 10 bölümlük TV dizisine çevirdi. Bu gerçek öykü günümüzde de gizemini korumayı sürdürüyor.

1845 yılında Britanya İmparatorluğu’nun en son teknoloji ile yapılmış iki gemisi, The Terror ile The Erebus Atlantik’i Pasifik’e bağlayan Kuzeybatı Geçidi’ni bulmak üzere keşif seferine çıkar. The Terror’un kaptanı Sir John Franklin, The Erebus’un ki ise Francis Crozier’dir. Her iki gemideki personel sayısı 129’dur. Britanya’dan yola çıkan iki gemi kötü hava koşullarından ötürü Viktorya Boğazın’da buzullara saplanır. Üç yıl sonra da 1848’de yok olur, ne gemiler ne de mürettebat bulunur. Erebus’un enkazı 2014’te, Terror’un enkazı ise 2016’da bulunur. Yarım yüzyıl süresince araştırma grupları buldukları iskelet kalıntılarını yerel halk Inuit’lerin tanıklıklarıyla birleştirirler. Kutup koşullarından, doğanın vahşiliğinden, çorak bölgeden ötürü gemilerin enkazlarına ancak 2014 ve 2016’da ulaşılır.

Sir John Franklin ve 129 kişilik mürettebatının ölümleri tarihçiler için hala gizemini korumaktadır. Inuit’lerin raporları, bırakılmış birkaç mesaj, hastalıktan ya da kısmen yenilmiş bedenlerden yola çıkan tarihçiler ancak bölük pörçük bilgiler toplayabilmişlerdir.. Dan Simmons’un 2007 tarihli çok satışlı romanı The Terror’dan uyarlanan dizinin senaristi ve uygulayıcı yapımcısı David Kajganich “İyi bir korku filmi demek filmin korkuyla dolu olmaması demektir. İyi bir korku da öfke, hırs, üzüntü, hüzün de olmalı. Korkuyu devreden çıkarırsanız öyküyü daha iyi yaratır ve çekersiniz” diyor.


Dizideki çok sayıda karakter gerçek kimlikler, John Franklin, Francis Crozier, teğmenler, buzkırıcılar, doktorlar, kalafatçılar, denizciler, Erebus ve Terror’un mürettebatı gerçek isimleriyle karşımızdalar. Dindar, iyimser, kibirli Sir John Franklin (Ciaran Hinds) ile sivridilli, alkolik, hırslı Francis Crozier (Jared Harris, ünlü actor Richard Harris’in oğlu) arasında gizli bir gerilim var. Ölümcül düşman kutbun eksi 40 altındaki değişmez derecesi. İplere, metallere dokunan denizcilerin derileri anında soyuluyor, donan el ve ayak parmakları kesiliyor. Gemiler buza saplanınca Franklin bölgeyi iyi tanıyan Crozier’nin kurtulma planını rededer. Emir komuta zincirine bağlı olan ekip böylece yazgılarını belirlemiş olur.

Inuit şamanın kazara öldürülmesinden, şamanın kızı Leydi Sessizlik’in (Nive Nielsen) esir alınmasından sonra ortaya Tuunbaq adlı mistik bir yaratık ortaya çıkıyor. Kutup ayısı sanılan Tuunbaq mürettebatı birer birer avlamaya başlıyor. Bu yaratığın felsefi bir anlamı var, bilinmeyeni, yabanıllığı simgeliyor. Kibirli, burnu havada Avrupalılar kendilerini zorlu bir dünyanının ortasında buluveriyorlar. 1845’ten 1848’e dek süren öykü geriye dönüşlerle anlatılıyor. Vahşi, yabanıl doğa onları kolay hedeflere dönüştürüyor. Sir John Franklin vaazında , Tuunbaq’ı eğitip doğru yola sokması için Tanrı’ya ve İmparatorluğa havale ediyor ama kutupta ne Tanrı’nın ne İmparatorluğun gücü geçmiyor. Tuunbaq, çorak bölgenin, sert doğanın içerdiği saldırganlığın, vahşiliğin uzantısı. Leydi Sessizlik, yaşamda kalmaya çalışan askerleri analitik, kaygılı bakışlarla izliyor, -Ölmek istemiyorsanız buradan gidin- diyor.

Yolculuğun başlangıcında uygar, saygılı, nezaketli olan ekipte çözülmeler başlıyor, askeri hiyerarşi, sosyal yaplar yıkılıyor, kahramanlar zayıf, yetersiz, hazırlıksız, güçsüz olmaktan ötürü acı çekiyorlar. Bozulmuş konserveler yüzünden zehirlenen ekip sanrılar görmeye başlıyor, Dengelerini yitirmeye başlıyorlar. Adamları Tuunbaq mı tehdit ediyor yoksa paranoyak düşünceleri mi ? Günler geçtikçe uygarlık sınırları yokoluyor, gerilim artıyor, açlık, acımasızlık, şiddet, yamyamlık başgösteriyor. Joseph Conrad’ın 1899’da kaleme aldığı Karanlığın Yüreği’nde olduğu gibi uygarlığı birarada tutan ipliğin aslında ne kadar ince olduğu ispatlanıyor.

Alien (Yaratık/1979) ve The Thing (Şey/1982) filmlerinin geleneğini izlercesine Tuunbaq, Britanya İmparatorluğu’nun kibirli, sömürgeci, saldırgan, istilacı yanına karşı bir metafor olarak beliriyor. Keşif seferlerindeki ün ve zafer düşkünlüğünün altı çiziliyor. The Terror, İngilizlerin kendilerini herkesten üstün görmelerinin, kendilerini beğenmelerinin küçük boyutta yansıması.

Budapeşte, Prag ve Hırvatistan’da gerçekleştirilen çekimlerde yapım tasarımcıları, görüntü ekibi, özel efekt ekibi gerçekçi, ayrıntılı, inandırıcı bir mekan yaratmış. Görüntüler hem rüya gibi büyüleyici hem de karabasan gibi ürkütücü. Diziyi izlerken 129 kişiyi saran çıkmazlık, umutsuzluk duygusunu, gemilerin içindeki klostrofobik atmosferi, ürpertici doğayı derinden duyumsuyorsunuz.

The Terror / Yönetmenler: Tim Mielants, Edward Berger, Sergio Mimica-Gezzan / Senarist-Uygulayıcı yapımcı: David Kajganich/ Yapımcı: Ridley Scott/ Oyuncular: Ciaran Hinds, Jared Harris, Tobias Menzies, Paul Ready, Adam Nagaitis, Nive Nielsen, Ian Hart, Greta Scacchi/ 10 bölüm, 600 dakika, 2018 Amerikan yapımı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler