Bir özgür ADA

Yolu geçen hafta sonu Bozcaada’ya düşenler caz, sanat ve doğayla baş başaydı. Açık havada caz festivali büyük ilgi gördü.

Yayınlanma: 30.07.2018 - 23:41
Abone Ol google-news

Geyikli’den bindiğimiz vapur adanın rıhtımına yaklaşırken bir curcunanın tam ortasına düştüğümü nereden bilebilirdim. İlk kez Bozcaada’ya ayak basıyorum, gözüm limanda denize girenlerde. Poyraz esiyor, insanlar vapurdan hızlı adımlarla sevgilisine koşar gibi “butik bir adaya” akıyor. İstanbul’dan uzun bir yolculuktan sonra adaya ulaşınca ilk iş kimsenin dilinden düşürmediği o ünlü Ayazma Plajı’na atıyoruz kendimizi. “Aman soğuktur” dedikleri deniz, sıcak mı sıcak. Üstümüzde ne İstanbul’un, ne yolun yorgunluğu kalıyor. Ada, deniz ve caz iki gün bizimle artık...

Manastır’da caz...

Cuma akşamı Bozcaada, tarihi Manastır bölgesine akıyor. 3 gün sürecek Caz Festivali güneşin batışıyla birlikte başlıyor. Açık havada caz, herkes çimenlerde. Doğa notaların emrinde... İkinci kez düzenlenen festivale kimisi sevgilisiyle gelmiş, kimisi kalabalık bir arkadaş grubuyla. Kimisinin kucağında bebeği var ya da eve bırakmaya kıyamadığı köpeği...  DJ Harun İzer ile ortam ısınmaya başlıyor, ‘Lazha’ projesi ile canlı müziğin açılışını Cenk Eroğlu ve Mehmet İkiz yapıyor. Caz festivali dediysek şimdi sırada Yarımdünya Klarnet Trio var... Manastır’ın çimenlerini dolduran bini aşkın kişi İbrahim Tatlıses’in ünlü şarkılarının ezgilerini dinliyor. Klarnetin ustaları kitleye göbek attırmayı başarıyor.

‘Cereyanlı’ proje...

Avrupa caz sahnesinin önde gelen isimlerinden Fransız trompetçi Erik Truffaz, Alp Ersönmez’in ‘Cereyanlı’ projesiyle sahnede. Volkan Öktem, Çağrı Sertel, Engin Recepoğulları gibi usta isimlerin de yer aldığı proje gecenin yıldızı oluyor. Ve saatler 00.00’ı gösterdiğinde sahneye Ceylan Ertem geliyor, gecenin kapanışını yapıyor. Bozcaada Caz Festivali “funk, pop, etnik, Balkan, füzyon ve özgür caz” gibi türleri içeren geniş bir yelpazede üç gece boyunca adalıyı resmen Manastır’a hapsediyor...

 Çavuşüzümü için

Cazın ve sanatın birleştiği bir ortamda adalı sanatçı Feridun Düzağaç’la buluşuyoruz. Konumuz “çavuşüzümü!..” Tadı gerçekten tek kelimeyle enfes. Üzüm buysa, biz İstanbul’da ‘neyi alıp yiyoruz’ diye düşünüyorum. Çavuşüzümü bağları turizme, pansiyonculuğa yenik düşmeye başlayınca Bozcaada’da yaşayan akademisyenler, bağ sahipleri ve sanatçılar, “Çavuş Çalışma Grubu” kurmuşlar. Üretimin artması için ortak projeler geliştirilmiş. Bozcaada Kaymakamlığı’nın destek verdiği bir proje bu. “Tak sepeti koluna, haydi bağbozumuna”, “Bağda izin olsun, üzüm yemeye yüzün olsun” sloganlarıyla yola düşülüyor. Caz festivaline denk gelen ilk bağ bozumu turuna Düzağaç ile birlikte Kaymakam Mustafa Akın da katılıyor. Ada ile ismi özdeşleşen sanatçı Düzağaç römork üstünde tüm ada halkını ve misafirlerini selamlayarak, çavuş üzümüne sahip çıkılmasını istiyor. Turistlerle birlikte Rum asıllı Bozcaadalı bağcı Diyojen Izvinko’nun bağında üzüm toplanıyor. Düzağaç, zor şartlar altında bağcılığı yaşatan Diyojen Izvinko’yu adanın meydanında alkışlattırıyor. Adanın bir sakini buraya “dedikodu meydanı” diyor.

Ada sizi çağırıyor

İki gün öyle bir hızlı geçiyor ki, insanın dönüş için vapura binesi gelmiyor. Limanda son kez denize dalıyorum, şortum ıslak ıslak vapura koşarak yetişiyorum. Keşke vapuru kaçırsa mıydım? Elim havada, adalı dostlara el sallıyorum. 10-16 Ağustos’ta adada bu kez bağ bozumu günleri var. Eğer bir program yapmadıysanız, benden söylemesi “özgür bir ada” sizi bekliyor!..

Kasabada  sanat zaman

Bozcaada geceleri caza doyarken biz de gündüzleri koylarda yüzüyoruz. Adada bana fotoğraf sanatçısı Berna Küpeli eşlik ediyor. Yangında yanan ağaçları gözyaşları dökerek çeken Berna bu kez Cumhuriyet okurları için deklanşöre basıyor. Eski adalı olan Berna’nın annesi Gülgün Küpeli, Bozcaada’nın “ablası” olmuş. Benim de iki günlüğüne ablam oluyor, neredeyse tüm adalılarla tanışıyorum. Artık kırk yıllık adalıyım.

<haber-yatay:1041622>

Başta da dediğim gibi tam bir curcunanın ortasına düşmüşüm. Akşam yolumuz adanın eski ailelerinden Aral’ların çiftliğine düşüyor. 7 kuşağın adalısı Ahmet-Arzu Aral çifti kendi dünyalarını kurmuş sanki. Kızları Ülker Aral da ailesinin bayrağını teslim almış. Dedesinden kalan eski şarap fabrikasını bir sanat merkezine dönüştürmüş. Adanın tam göbeğinde şimdi sanat zamanı. Gencecik bir isim adaya dönüşünü, kurduğu “sanat kasabasını” şu cümlelerle anlatıyor:

“Akademik ve kariyer hayatımda yaşadığım gelişmelere rağmen, Bozcaada’ya olan bağım ve sevgim beni her zaman geri çağırdı. Endüstriyel Tasarım bölümünden mezun oldum. Üniversite sırasında birçok atölyeye katıldım. Bunlar arasında beni en çok etkileyen GAP-SANTUM ve Tasarım Vakfı ile gerçekleştirilen Mardin çalıştayı oldu. Bunun sebebi de yaptığımız çalışmalar ve tasarımlarla bölge kalkınmasına katkıda bulunduğumuzu fark ettim. Daha, o zamanlar Bozcaada’ya workshop’ların olduğu sanat merkezi açma fikrim oluşmuş idi. Ancak profesyonel hayatta deneyim kazanmam gerekiyordu. İki sene İstanbul’da özel şirkette çalıştım. Sonrasında kendimi geliştirmek için yurtdışında yüksek lisans yapmaya karar verdim. Başvurular sürecinde Bozcaada’ya yerleştim ve artık  burada bir şeyler yapmak istediğime emindim. Kasaba bu süreçte ortaya çıktı.  Bir yandan kasaba devam ederken ben de Politecnico di Milano dan gelen kabulüm üzerine “sistem tasarımı” yüksek lisanımı yapmak üzere Milano’ya yerleştim. Yazları Bozcaada Kasaba’da kışları Milano’da okuluma devam ederek yolculuğa devam ediyorum. Kasaba sayesinde adamıza sanatsal ve kültürel anlamda katkıda bulunuyor olmak benim için paha biçilemez.”

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler