Geceden de karanlık

Kasvetli anlatımıyla dikkat çeken ‘It Comes At Night’ haftanın iyilerinden.

Yayınlanma: 14.09.2018 - 23:26
Abone Ol google-news

Amerikan anaakım sineması için söylerdiklerimizin tersini Amerikan bağımsız sineması için söylemekte çok zorlanmayacağımızı düşünüyorum. Özellikle de korku türü söz konusu olduğunda. Yıllardır tekrar edilen korku sineması klişelerini kıran, bildik ve ucuz trüklere bel bağlamayan, zengin alt metinlerle izleyiciyi dönüştürmeye soyunan çok iyi korku filmleri izledik son yıllarda. “Get Out - Kapan”, “It Follows - Peşişmdeki Şeytan”, “The Babadook - Karabasan”, “The Witch” ve ben çok beğenmesem de “Hereditary - Ayin” ilk çırpıda aklıma gelenler. Bu hafta vizyona giren “It Comes At Night - Gece Gelen” de bu filmlerin olduğu listeye eklenebilir pekâla.

Salgın hastalık sonrası dünya

Yönetmenliğini ilk filmi “Krisha” ile övgü toplayan Trey Edward Shults’ın üstlendiği “It Comes At Night” salgın bir hastalığın insanlığı neredeyse tamemen yok ettiği belirsiz bir gelecekte geçiyor ve ormanın derinliklerindeki yaşayan bir ailenin hayatta kalma mücadelesine izleyiciyi tanık ediyor. Filmin hemen başında hastalandığı için yaşlı babalarını öldüren Paul ve Sarah ile onların 17 yaşındaki oğulları Travis ile tanışıyor ve alabildiğine kasvetli bir dünyaya adım attığımızı anlıyoruz. Yaşlı adamı yakıp, ormandaki bir çukura gömen Paul ve ailesi aynı gece bir gürültüye uyanacak ve kapılarına dayanan Will adlı bir genç adamın gelişiyle tüm hayatları değişecektir. Hasta olmadığını iddia eden Will’in de bir ailesi vardır ve iki aile artık aynı çatı altında yaşamaya başlayacaktır.

Paranoya ve insanlık halleri

Karanlık atmosferi ve psikolojik gerilime dayanan anlatımıyla “It Comes At Night” izleyiciyi anlık korkularla cezbetmeyen, daha çok insanlık halleri, paranoyanın bireyin psikolojisi üzerindeki tahribatı ve korkunun nasıl tüm insani melekeleri alt ettiği üzerine kuruyor meselesini. Joel Edgerton, Christopher Abbott, Riley Keogh, Carmen Ejogo’dan oluşan oyuncu kadrosunda henüz ilk önemli rolünü canlandıran Kelvin Harrison Jr.’un katkısını özellikle vurgulamak gerek. Filmin merkezindeki karakter olan ve izleyicinin filmi bir anlamda onun süzgecinden izlediği 17 yaşındaki Travis’i canlandıran Kelvin Harrison Jr., ergenliğin büyüme sancılarını çeken ve adım adım yok olan geleceği karşısında umutlarını da anbean kaybeden bir gencin portresini yürek burkucu bir sahicilikle yansıtıyor.

Senaryoyu da kaleme alan Trey Edward Shults filmin başlarındaki çatışma sahnesinde kısacık bir sürede gerilim inşa etmekteki başarısını gösterdiği gibi, ev içi gerilimli sahnelerde de ustalığını kanıtlıyor ve hatta gece yarısı mutfakta karşılaşıp konuşan Travis ile Kim’in ikili sahnesinde izleyiciyi bambaşka bir ruh haline sokup rahatlatmayı da beceriyor. Tüm filmin bir reji ustalığına dayandığnı, hikâyenin özel bir olay örgüsüyle ilerlemediğini ve aslolanın atmosferik bir yapı olduğunu söylemek çarpıcı bir final bekleyen ve kathartik bir sonla evine dönmek isteyen izleyiciyi uyarmaya yetecektir sanıyorum. Zira bu filmde bir çıkış yok, hem de hiç.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler