İçinizdeki çocuğa sergi

‘Özlem’ sergisi, konuklarını içlerindeki çocuğu dışarı çıkarmaya çağırıyor.

Yayınlanma: 24.10.2018 - 23:16
Abone Ol google-news

“Özlem” sergisinin hayata geçtiği SUPA Atölye’de Erdoğan Altındiş ile bir araya geldik.

Beyoğlu’nun tarihi pasajlarından Suriye Pasajı’na adım atmadan, İstiklal Caddesi’nde “Özlem” sergisine dahil oluyorsunuz. Çünkü pasajın girişine büyük, püsküllü uçurtmalar asılmış durumda. İçeriye girdiğinizde ise başınızı yukarı kaldırmadan edemiyorsunuz. Uçurtmalar katları ve pasajı birbirine bağlayan köprüleri sarmış. Dördüncü kattaki SUPA Atölye’de açılan “İçimdeki Çocuk” adlı sergi üçlemesinin 1. bölümü “Özlem” sergisi... Asıl mesleği mimarlık olan Erdoğan Altındiş’in yaratıcısı olduğu sergi, isminden de anlaşılacağı üzere çocukluğa duyulan özlemi konu ediniyor. Altındiş, 11-12 odalı büyük dairenin her birine çocukluk anılarını yerleştirmiş. Her odanın ayrı bir hikâyesi var. Nostaljik gazoz kapakları, oyuncaklar, eski dergiler ve tüplü televizyon sizi hemen içine çekiyor. Koridorda ilerlerken ise ayağınızın altına Haliç’i temsil eden binlerce misket seriliyor.

‘Arada olmak’

“Özlem” sergisinin hayata geçtiği SUPA Atölye’de Erdoğan Altındiş ile bir araya geldik. Altındiş, odalara konu olan yaşanmışlıklarını anlattı. “Acaba bu özlem, ‘Şimdiki aklımla çocuk olsaydım’ şeklinde mi, yoksa çocukluğun o saf haline yönelik mi” sorusuna şu yanıtı verdi: “Saf haline... ‘Özlem’, gerçekten benim biyografimden dolayı oluştu. Ben 1 yaşındayken çocuk felci atlattım ve Kayseri’de 10 yaşına kadar çeşitli zorluklar yaşadık. Babam, Almanya’ya misafir işçi olarak gitti, onun amacı beni Almanya’ya götürüp orada muayene ettirmekmiş, sonradan anladım. Bir gün, yaz tatilinde babam beni Almanya’ya çağırdı. 3 ay kalacaktım. Ama sonra bütün hayatım değişti, tam 45 sene kaldım. Orada şunu kavradım; Kayseri’deki o acımalı bakışlar, “zavallı” olarak görülme içimde bir hırs uyandırmış. Almanya’da kalacağımı öğrenince böyle bir imkânı gerçekleştirebileceğimi hissettim. Aynı zamanda şansım da yaver gitti. Herkes bana yardımcı oluyordu okulda, yurtta... Hayatım orada gelişti. Hem Alman hem Türktüm. Çok tartışılan bir konuydu o zamanlar, ‘arada kalmak.’ Türkler bana ‘Sen ne biçim Türksün, doğru düzgün Türkçe konuşamıyorsun’ derlerdi, Almanlar da ‘Sen burada yaşıyorsun, Almansın’ derdi. Ama ben ikisinden de vazgeçmiyordum. Bir gün, arada kalmak değil de ‘arada olmayı’ keşfettim. Yani bir köprü olmak... İki tarafa da en yakın mesafede olup onları birleştirme imkânı olduğunu gördüğüm zaman benim hayatım inanılmaz bir anlam kazandı.

‘Annem ağlarmış’

Altındiş, bu 45 yılı Kayseri’de veya Türkiye’de geçirmiş olsaydı acaba bu sergiyi açabilir miydi? Bu soruyu şöyle yanıtladı sergi sahibi: “Ben mimar olup Türkiye’ye sık sık gelip gidip annemle konuştuğumda annem bana içindeki korkularını anlattı; ‘Oğlum ben senin hep Kayseri’de sokaklarda su satacak biri olduğunu düşündükçe çok mutsuz oluyordum. Ağlıyordum.’ Hiç belli olmaz ama babamın bana yapmış olduğu en büyük iyilik buydu. Hem fiziksel, sağlığım açısından aldığım hizmetler hem de eğitimim dolayısıyla... Bütün bunlar benim ufkumu açtı. Bunun farkındayım. Düşündükçe kendimi ayrıcalıklı bir insan olarak hissediyorum.”

 

‘Bu resim benim için çok önemli'

Erdoğan Altındiş, serginin 5 numaralı odasında Kayseri’deki Ermeni mahallesinin nasıl tahrip edildiğini anlatan, yıllar önce tanık olduğu bir olayı resmetmiş: Ermeni evlerinin yıkıntıları üzerinde ayakta duran çocuklar... Çocuklardan birinin üstünde Türk bayrağı desenli bir tişört, geriye kalan evlerin ön yüzünde ise “Enkazı Satılıktır” yazısı. “Bu resim benim için çok önemli” diyen Altındiş, “O zaman çok çok üzülmüştüm” diye ekliyor.

 

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler