‘Bir sırrı paylaşacağız, gelin’

23 Aralık’ta Volkswagen Arena’da yapılacak olan Mevlânâ’nın hiç eskimeyen sözleri, Sufi dünyasının müziği, Mevlevi Âyini ve Semâ töreni Sır; Şeb-i Arûs yolculuğunda Dikinciler’in deyimiyle bir sır paylaşılacak o gece...

Yayınlanma: 04.12.2018 - 23:05
Abone Ol google-news

 

Fotoğraf: Kurtuluş Arı

“Provayı yeni bitirdik. Sır-Arus töreni, sufi dünyasının müziği, tabii ki bizi ve bütün dünyayı etkileyen Mevlana’nın sözleri... Ben de bir aktör olarak buradayım ama aktörlüğün ötesinde bir şeyler yapıyorum. Ben de içime yolculuk yapıyorum” diyor Yetkin Dikinciler.
23 Aralık’ta Volkswagen Arena’da yapılacak olan Mevlânâ’nın hiç eskimeyen sözleri, Sufi dünyasının müziği, Mevlevi Âyini ve Semâ töreni Sır; Şeb-i Arûs yolculuğunda Dikinciler’in deyimiyle bir sır paylaşılacak o gece...

Samimi, heyecanlı...

Heyecanlı, kendisinden emin, samimi, anlatırken gözlerinin içi parlıyor. Çünkü o yaptığı her işi mutlulukla yapıyor. Mesleğine aşık ve sürekli üreten bir oyuncu Dikinciler. Hiç durmadan çalışan Dikinciler, iki hafta önce gösterime giren “Deliler” filminde de ‘Baba Sultan’ karakterini canlandırıyor. Bu arada Devlet Tiyatroları’nda dokuz yıldır Bülent Emin Yarar ile birlikte “Profesyonel” adlı oyunda aynı sahneyi paylaşıyor. Dikinciler, Senem Demircioğlu ve İklim Tamkan’ın şiir ve müziği birleştirdikleri “Yarına Davet, Nazım Hikmet...” adlı gösteriyle dolaşmaya devam ediyor. Öte yandan Dikinciler, “Halikarnas Balıkçısı’nın Mavi Sürgün” kitabından esinlenen piyanist ve besteci Sabri Tuluğ Tırpan, kitapla aynı adı taşıyan eserinde de anlatımıyla eşlik edecek. Prömiyer 15 Mart’ta İş Sanat sahnesinde yapılacak.

Ünlü oyuncuya hiç durmuyorsunuz diyorum cevap: “Hayat durmuyor, ben de durmuyorum” oluyor.
Dikinciler ile Mevlana’yı, tiyatroyu, yasakları, sinemayı ve bugünü konuştuk.

-Görüyorum ki “Alaturka Records projesi Sır” sizi fazlasıyla heyecanlandırmış. Bu içsel yolculuktan bahsedebilir miyiz?

Ben de içime yolculuk yapıyorum zaten Uğur bey ve Arzu hanımın bu teklifi getirdiklerinde beni en heyecanlandıran bunu paylaşabilmek oldu. Buna bir gösteri demeyi bile istemiyorum. Dilim varmıyor. Çünkü gösterilecek bir şey yok aslında yaşanacak, hissedilecek olanlar var.
Dünyada çok ses var. Çok tavsiye, öneri var. Kurallar, yasalar var. Bütün bunlar bizim uymaya çalıştığımız şeyler ama varoluşumuzla büyük uyumsuzluk yaratıyor.

-Ama bu ‘uyumsuzluk’ görünmüyor, çok yüzeysel yaşıyoruz. Düşünmüyor, konuşmuyoruz daha çok kısa mesajlar atıyoruz birbirimize.

Çünkü içimizden de bir ses geliyor ya... Hayatımızın kendi renkleri varya aslında... Kendi soluk alıp verişimiz, hayatın ritminin dışında işte biz ona davet ediyoruz. Yani diyoruz ki birbirinize kısa mesajlarla, sesli mesajlarla, mail yoluyla anlatmaya çalıştığınız şeyler varya, bütün bunlara bir son verin de gerçekten analatabilin. O zaman neyi anlatacağız, anlamanın ne demek olduğunu anlatacağız. Yani bir durmanın, susmanın, içe dönmenin ne olmak olduğunu, ne anlama geldiğini anlayacağız.

-Biraz terapi, meditasyon gibi diyebilir miyiz?

Evet, biraz terapi ve meditasyon gibi... Tabii ki musikiseverler için başka bir dünya, Mevlana’nın sözlerini dinlemek isteyenler için başka bir dünya... Ama tüm bunların toplamında hep birlikte zamana ve varoluşa şaitlik edeceğiz. Bunun sırrına ermeye çalışacağız.

‘Tiyatro, ‘Tiyatro Öldü’, diyenleri öldürdü”

-Sizce tiyatro seyircisi azalıyor mu? Yoksa artıyor mu?

Zaman zaman tabi ki çeşitli vesilelerle İstanbul dışına çıkıyorum. Ya da İstanbul’da başka semtlere gidiyorum. ‘Abi vaktimiz olmuyor ki’ ile başlıyor hikaye, ya da ‘yorgunuz’ veya ‘pahalıdır tiyatro’... Biz sadece tiyatroya gelenlerin ölçeğinde yaklaşırsak mutlu bir tablo ortaya koyabiliriz. Ancak gitmeyenler, gelmeyenler de çok onlar adına üzgünüm. Çünkü ‘tiyatro öldü’ diye bir takım dedikodulara inanıyorlar. Binlerce yıldır tiyatro öldü diyenleri öldürdü kendi yaşamaya devam etti. Siz ölmeyin onlarla beraber gelin birlikte yaşayalım çünkü insana dair hikayeler anlatıyoruz sahne üzerinde. Paylaşmaya devam ediyoruz. Biliyorsunuz artık insanların susmaya başladığı zamanlardayız çoğunluğun sesi çok hakim olunca, insanlar biraz daha uyumlu cümleler kurmaya çalışıyorlar. O zaman da içerinden gelen ses kurduğumuz cümleler yok olup gidiyor, yazık oluyor.

-Peki, tiyatroya hiç gitmeyenlere bir çağrı yapsak, hadi gelin çünkü...

Hadi gelin, kendimizi keşfedelim diyoruz. Tamam gelin siz, siz anlatmayın biz anlatalım aslında şunu yaşıyorsunuz, aslında başınıza şunlar geliyor deyip özdeşlik kurmaya çalışıyoruz. Bunu da insanı merkeze alarak yapıyoruz. Tabii ki tiyatronun zaten bütün bu tenolojiden, şaşadan bütün bu gösterili işlerden uzak, bunu emrediyor deyim yerindeyse... Daha fazla donanmak değil, daha fazla soyunmaya ihtiyaç duyuyor. Biz sahne üzerinde insanı ruhuyla, bedeniyle anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz.

'Yasaklar tacizciye, tecavüzcüye uygulansın'

-İnsanlar susmaya başladı, yasaklar artmaya, son yasakta tiyatro sahnesinde ve beyazperde sigara içme yasağı, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Şöyle diyelim yasaklar yine çoğulun talepleri doğrultusunda ya da çoğunluğun yaşaması istenen hayat doğrultusunda ortaya konulmuş stratejisi, geliştirilmiş formlar, biçimler oluyor ama biçim olarak kalıyor. Özünde insan ne yaşıyorsa hayatta onun varolduğunu da yaşandığını da biliyor. Üstüne bir yasak diyerek ya da yasak kabına oturtarak ortadan kaldıramıyoruz. Keşke öyle olabilse bu arada tacizler yasak olsa, tecavüzler yasak olsa, yasaklar keşke bunlara yarasa. O zaman yasağa yasak derim ben. Biz yasaklarla biraz yüzeysel olarak ilgileniyoruz diye düşünüyorum. Dolayısıyla varsın her dönemin yasakları var bu da yasaklardan bir yasak olsun. Hepsinin somut ve insana dair bir yararı gözeterek olmalı sadece kural koymak için olmamalı.

-Oyunda sizin canladırdığınız bir karakterin sigara içmesi gerekiyorsa ne olacak peki?

Ben şahsen kendime böyle bir yasak koymam birileri koyarsa uygulamak zorunda kalırım ayrı. Ama benim sigara içmem gerekiyorsa orada gerekliliğide temellendirelerim, gerekiyordu deyip boşa sıkmayalım. Hayatta pakette sigara satılıyorsa birinin de onu içebileceğini kabul etmek zorundayız bu ön kabuldür. Kitap varsa birilerinin onu okuyabileceğini kabul etmek zorundayız. Hadi kitaplar yasaktı. Kitap varsa okunabilir, içki varsa sigara varsa içilebilir. Hayata dair, hayatı anlatan bir iş yaptığınızda uzmanlık alanı olarak beyazperdede, sahnede, televizyonda hayattan bu geçiyorsa da benim görevim ona değinmek ona dokunmak.

‘DELİLER’...


-Deliler” filminde Baba Sultan karakterini canladırıyorsunuz. Nasıl bir karakter Baba Sultan?

Masalsı fantastik bir kurgusu olan tarihten esinlenen bir hikaye, varsayılan deliler ocağının Fatih’in fermanıyla yola çıkıp ‘Kazıklı Voyvoda’yı halkıma zalim olanı dize getirmek, gerekirse ehlileştirmek, olmuyorsa artık sonlandırmak için yola çıkan özel bir birlik olduğu hikayesi var ‘Deliler’in ana aksında. İhtiyaç var bu hikayelere, neden tarihi ve manevi değerlerimizi öğrenmek için değil, tam tersi hikayelerimizi anlatabilmek ve bunlara bütçe ayırabilmek için.Her hikayenin her şeyini beğeniyor onaylıyor olmamız gerekmez.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler