20 yıldır ney ile nefes alıyor nefes veriyor

Neyzen Sinem Horonoğlu Irmak, “Şavk” adlı bir albüm çıkardı. Irmak ile yeni albümü ve müziği üzerine söyleştik.

Yayınlanma: 18.12.2018 - 23:19
Abone Ol google-news

                                                                 Fotoğraf: Kurtuluş Arı

Daha 16 yaşındayken TRT Ankara Radyosu koridorlarında yürümeye başlamış ve o zaman artık onun için hayatında sadece müzik olmuş. Kendisinin deyimiyle artık bir tutkunun içinde nefes alıyor ve nefes veriyor tam 20 yıldır. Neyzen Sinem Horonoğlu Irmak, Çimen’s Yapım etiketiyle yeni bir albüm çıkardı. Albümün adı “Şavk”... Irmak iki sene önce bir albüm yapma yoluna girdiğini ve sonunda “Şavk”a ulaştığını söylüyor. Konuşurken gözlerinin içi gülen, gülerken güzel gamzeleri beliren samimi ve sıcak kanlı bir sanatçı Irmak.

Irmak ile gazetemizin müzesinde buluştuk. Irmak, söyleşiye başlamadan önce çok heyecanlıydı. Çünkü dedesinin de sevdiği ve okuduğu gazeye gelmesi kendisini çok mutlu etmişti ve bunu her fırsatta dile getirdi.

Irmak ile yeni albümü ve müzik üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

-Albümün oluşum ve çıkış sürecinden bahsedebilir misiniz?

Amacım ney gibi gelenekesel bir enstrümanı kendi köklerinden, geleneksel icrasından uzaklaşmadan fakat belli sınırlar içerisinde de çağdaş yoruma dayalı olarak müzik yapmak istedim. Dolayısıyla dost ülkemiz Yunanistan’ın bestecisi Mikis Thedorakis’den hem Mazlum Çimen’den; sevgili müziysen büyüğüm Zülfü Livaneli’den; çok değerli bir bestecimiz olan Göksel Baktagir’den eserler aldım bu yaşayan bestecilerin eserlerini bir araya getirmeye çalıştım. Bir Batı anlayışıyla müzikal bir altyapı kullanarak bu geleneksel enstrümanı icra etmeye çalıştım. Benim için çok özeldi çünkü yaptığım ilk albüm bu, şahsım adına çalıştığım ilk albüm ve sevgili büyüğüm Mazlum Çimen de beni yalnız bırakmadı ve albümün çıkışında birlikte devam ettik bu yola. Benim çok sevdiğim çok saydığım bir müzik insanıdır Mazlum Çimen, şimdi Çimens Yapı ailesinin bir üyesi olarak “Şavk”ı yaşıyoruz hep birlikte.

-Albümde kaç parça var ve kimlerin eserleri yer alıyor?

Yedi parça var, iki tanesi Mikis Thedorakis’in; diğer bestecilerden de birer tane eser seslendirdim.

-Albüm yeni çıktı ama ilk albüm çıkınca hemen ikincisinin hazırlıkları başlar, başladınız mı?

Evet. Yeni albüm hazırlıklarım var, daha geleneksel müzik üzerine bir repertuvar inşa etmeye çalışıyorum şu anda. Zaman o kadar hızlı akıyor ki kimsenin bir şeye çok uzun saatler ayırmaya vakti yok insanların o yüzden albümde şu an için bir sınırlamam yok ama isteğim sadece doğru icralarla, doğru repertuvarlarla, gerçekten kültürel hizmet anlayışıyla bir ürün ortaya çıkartabilmek.

‘Türkiye’de müzik  eğitimi yetersiz’

-Son zamanlarda müzikte çağdaşlaşma modası var ve bence bu yozlaşmaya dönüşüyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Müziğin gerçekten bu ülkede de en iyi şekilde yaşatılması dileğimdir elbette. Evet dediğiniz gibi çağdaşlaşma adı altında geleneksel müziğin, Anadolu müziğinin yozlaştırılmasını elbette ben de asla kabullenemiyorum. Ama doğru şekilde eğitimle, konservatuar eğitimleriyle çocukların bu bilinçte yetiştirilmesini, müziklerine sahip çıkmalarını, bu geleneğini ileriki nesillere de ulaştırmak için değiştirmeden ama dediğim gibi sınırlı modernite içerisinde yorumlayarak gelecek nesillere ulaştırılmasını diliyorum.

-Konservatuvar eğitimi demişken, sizce yeterli eğitim veriliyor mu konservatuvarlarda?

Ben Mimar sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı mezunuyum. Aslında çocukken hayalim hep İTÜ Devlet Konservatuarında okumaktı, çok geç yaşta üniversiteye başladım bir konservatuar eğitimim yarım kaldı evlendikten sonra tekrar başladım İTÜ’yü de kazandım Mimar Sinan’ı da kazandım. İki yol vardı benim için, İTÜ’ye gidersem sadece bir hayal için diploma sahibi olacaktım, fakat ben Mimar Sinan’ı tercih ettim ve Batı müziği okudum. Bu kültürü Batı müziği içerisinde nasıl yorumlayabilirim bunun için başladım eğitime sonuçta okulu 3’üncülükle bitirdim.
Sorunuza gelirsem de konservatuar eğitimlerinin ne yazık ki yeterli olmadığını düşünüyorum. Siz bir taraftan Hacı Arif Beyi öğretmeye çalışıp diğer taraftan 90’larda bir tabir çıkmıştı “acısız arabesk” diye TRT’de, bir taraftan arabesk müzik kültürüne o insanları kaydırırsanız ne Hacı Arif Bey yaşayabilir ne de Ferdi yaşayabilir. Dolayısıyla bu iki yolun da çok dengede gitmesi gererekiyor, ben bir müzik insanı olarak böyle görüyorum. Eğitimleri de yeterli görmüyorum elbette. Ama umarım bu bir yerden sonra eskiye dönüş olur en azından bu noktada.

-Geçmişte daha doğru ve yeterli bir eğitim mi veriliyordu sizce?

Hiçbir çağ kendini tekrarlamıyor hep ileriye gitmek zorundayız ama bizim ülkemizin özelliği çok değerli bir müzikal geçmişi var. Anadolu müziği var, Geleneksel Türk Müziği var bunların en azından kendi özünü koruması gerekiyor. Yani Avrupa’ya baktığınız zaman Schubert’in eserlerinin sözüm ona çağdaşlaşarak yorumlanmadığını görebiliyorsunuz ama bizde Dede Efendi’nin bir “Gülnihal”i olması gerektiği gibi yorumlanmıyor. Çağdaşlaşacağız diye aslında yozlaşıyoruz, ama bu geleneksel müziğin kesinlikle çok daha iyi şekillerde var olması ve yaşatılması gerekiyor.

‘Her müzik insanının olması gereken yer İstanbul’

-Yoğun bir müzik hayatı içindesiniz, konserleriniz devam ediyor ve bir orkestra ile çalışıyorsunuz?

İstanbul gerçekten müziğin başkenti ama tabii doğru müzisyenlerle, doğru müzik anlayışıyla çalışmak önemli. Müziği doğru ifade edebilmek için çabalayan her müzik insanının olması gereken yer İstanbul. Bu ay her hafta konserlerimiz var, çok değerli bir orkestrayla çalışıyorum. Orkestra, Kültür Bakanlığı’na bağlı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü İstanbul Devlet Modern Folk Müzik Topluluğu, Türkiye’nin en seçkin müzisyenlerinin bir arada olduğu gerçekten çok özel bir topluluk. Anadolu müziklerinin çok sesli icra edildiği, Batı anlayışıyla Anadolu’nun birleştiği bir repertuvarla çalışıyoruz.

 

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon