'Sinemayı Yılmaz Güney'le sevdim'

Tam 30 yıl önce Varto’da başlayan yaşam çizgisi Toronto’ya uzanan Karaaslan, sloganlar içeren filmler yerine, günlük yaşam içinde gelişen insan hikâyeleri anlatmayı daha doğru buluyor.

Yayınlanma: 12.09.2014 - 09:35
Abone Ol google-news

Festivalin Türkiye’den gelen tek konuğu Serhat Karaaslan, duygularını dışa vurmamayı başarıyor, ama yoğun heyecan içinde bilinçli bir mutluluk yaşıyor. Nasıl heyecanlı olmasın ki? Tam 30 yıl önce Varto’da başlayan yaşam çizgisini yönlendiren sinema tutkusu, kısa süre içinde, Locarno ve Montpellier gibi önemli festivallerden sonra, kendisini Kuzey Amerika’nın en büyük sinema etkinliği TIFF’ye taşıyıvermiş…

İstanbul Eczacılık Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Kadir Has Üniversitesi’nde başladığı sinema eğitiminden önce çektiği kısa denemeleri saymazsak, “Bisiklet” ve “Musa”dan sonra 3. kısa filmi olan “Dondurma” ilk kez Toronto’da seyirci önüne geliyor. Yarışmalı bir bölüm olan Uluslararası Kısa Filmler seçkisindeki 36 film arasında yer alan, gerçeğin sineması türündeki 16 dakikalık bu çalışma, yoksul bir köy çocuğunun dondurma alabilmek için verdiği kararlı mücadelenin hikâyesi.

 

Filmin tek dili Kürtçe

Köyleri motosikletiyle dolaşan dondurma satıcısı, aynı zamanda çocukları büyüleyen bir hikâye anlatıcısıdır. Dondurmalarını iştahla yalayan çocuklar, dondurmacının Kore Savaşı’yla ilgili uydurma anılarını hayretler içinde dinlerler. O da köyde yaşayanlar gibi Kürt kökenlidir ve filmin tek dili de Kürtçedir zaten.

“Biz Türkçeyi okula gittiğimizde öğrenmeye başladık. O zamanlar, köylerdeki çocukların Türkçe konuşmaya pek ihtiyaçları yoktu. Bugün, televizyonun etkisiyle, Türkçe bilen ve konuşan çocuk oranı eskisine oranla daha fazla” diyor Serhat Karaaslan: “Filmdeki dondurma satıcısı da bir Kürt, ama Kore Savaşı’yla ilgili uyduruk anılarını Kürtçe dile getirirken, kendini orada savaşan bir Türk askeri yerine koyuveriyor! Bu ironik durumu özellikle vurgulamak istedim. Ancak, doğrudan Kürt sorunu üzerine, politik konuları ele alan filmler yapmak da istemiyorum. Biraz zorlama olacağı için bana ters geliyor. Bu konu bazen sömürülüyor ve kendi klişelerini yaratıyor. Sloganlar içeren filmler yerine, günlük yaşam içinde gelişen insan hikâyeleri anlatmak daha doğru sanıyorum. Zaten beni sinemaya yakınlaştıran da Yılmaz Güney filmleri oldu. Varto’da lisede okurken kasetlerden izlerdik. Yasak filmler denirdi. O zamanlar, hâlâ yasaklı olduğunu sanmıyorum ama herhalde ilgi çekmek için, yasaklı derlerdi…”

 

Ayakkabı simgesi

Dondurma yiyebilmek için kümesten arakladığı yumurtaları yere düşüp kırınca, evden ne götürebilirim diye kıvranan küçük çocuk, yaramazlıklarıyla deli ettiği annesinin o kızgınlıkla kendisine fırlattığı plastik terliği kaptığı gibi dondurmacıya doğru koşmaya başlar… İki yıl önce Cannes’da, kısa film dalında Altın Palmiye kazanan Rezan Yeşilbaş’ın filmi “Sessiz”de de bir ayakkabı hikâyesi olduğunu anımsayarak bu simgenin önemini sorguluyorum.

“Evet, ayakkabı bir noktada yoksulluğun simgesi oluyor galiba. Üzerinizde yırtık bir gömlek de olsa, en azından çıplak değilsinizdir. Yalınayak dolaşmak zorunda kalmak daha zordur, onur kırıcıdır… Bazı İran filmlerinde de bu simgeye rastladım. Oradan da etkilenmiş olabilirim. “Dondurma’da annenin, önceki fillerimden ‘Bisiklet’te de babanın ayakkabısı önemli bir figür oluşturuyor. Burada çocuk annenin terliğini çalıyor, öbüründeyse, camiden bir ayakkabı yürütüyor…”

İstanbul Festivali sırasında yapılan Köprüde Buluşmalar etkinliğinde ilgi gören, destek alan ilk uzun film projesi “Görülmüştür” üzerine çalışan Serhat Karaaslan, Toronto pazarında yeni ortak yapım olanakları getirebilecek görüşmeler yapma olanağı da yakalamış oluyor. Yunanistan’da yapılan senaryo yazım atölyelerine katıldıktan sonra noktalayacağı öykünün kahramanı, cezaevinde mektup okumakla görevli bir gardiyan… “Görülmüştür”ün çekimine İstanbul’da, gelecek yıl sonunda başlamayı planlıyorlar… Bu arada, sonuna dek kalacağı festivalde bol bol film izleyemeyi de unutmuyor Serhat Karaaslan.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler