Leyla Gencer’in yaşam öyküsü bir belgesele konu oldu: ‘Korkularından sahnede kurtuldu’

Dünya opera sahnelerinin gelmiş geçmiş en büyük seslerinden Leyla Gencer’in yaşam öyküsü bir belgesele konu oldu.

Yayınlanma: 25.01.2019 - 21:23
Abone Ol google-news

Zeynep Oral, 1991’de Leyla Gencer’le bir arada.

‘Leyla Gencer: La Diva Turca’ başlıklı belgeselin metnini ve senaryosunu kaleme alan Zeynep Oral ile hem belgeselin yapım sürecini hem de Leyla Gencer’i konuştuk. Oral, ‘Onun en büyük korkusu perde açılmadan önce uçurumun kıyısında durduğu andı’ diyor.

-Metnini ve senaryosunu kaleme aldığınız “Leyla Gencer: La Diva Turca” adlı belgeselin oluşum sürecinden bahsedelim biraz. Nasıl başladı, hangi aşamada dahil oldunuz, kaç yıl sürdü...?

Bir yıl önceydi... 2018 Leyla Gencer’in onuncu ölüm yıldönümüydü. İKSV Genel Md. Görgün Taner aradı. Leyla Gencer için bir belgesel hazırlamak istediklerini söyledi. Senaryosunu yazar mıydım diye soruyordu. Hiç düşünmeden evet dedim. Yönetmeni yıllardır İKSV’nin filmlerini hazırlayan Metin Selçuk olacaktı. Saygı duyduğum, çok beğendiğim bir yönetmen.

-Daha önce kitabını yazmıştınız...

Evet 1988’de karar vermiştim. Dört yıl boyunca Milano-İstanbul arası gide gele Leyla Hanım’la çalıştım. Anne kız, iki kardeş gibi olmuştuk. 1992’de “Leyla Gencer- Tutkunun Romanı” kitabım ilk kez İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıktı. Sonra başka yayınevlerinden sayısız baskı yaptı. Şimdi ALFA Yayınları’nda. Üstelik o sırada yanımda arkamda hiçbir kurum yoktu. Belgesele dönelim: Görgün Taner’in telefonundan bir iki gün sonra (2018 Şubat ayıydı) Görgün Taner, Yeşim Gürer Oymak, Yekta Kara, Ahmet Erenli, Selçuk Metin ve ben buluştuk. Bir iki saat konuştuk. Zaten kitabımın müzik danışmanlığını da Yekta Kara yapmıştı. İlk günden işin içindeydim. O andan sonra Selçuk’la çalışmaya başladık. Selçuk’un titizliği, azmi, özeni olmasaydı, bu belgesel böyle gerçekleşemezdi.

Belgeselin oluşumu

-Elbette yine sizin kaleme aldığınız “Leyla Gencer: Bir Tutkunun Romanı” adlı kitabınız en önemli kaynak olarak yanı başınızdaydı. Senaryoyu yazarken başka hangi kaynaklar vardı elinizin altında?

Selçuk Metin benim kitabı neredeyse benden daha iyi biliyordu. Ayrıca benim Leyla Gencer üzerine bir değil 3-4 farklı kitabım var. Hepsinden yararlandım. Kendi yazdıklarım dışında en büyük kaynak İKSV, Borusan Sanat ve Yapı Kredi Kültür’ün arşivinde olan fotoğraflardı. İçlerinde ilk kez gün ışığına çıkan fotoğraflar vardı. Çok önemli bir başka kaynak: Yine senaryosunu ve metnini benim yazdığım Nebil Özgentürk’ün “Rüzgâra Karşı Yürüyenler” belgeseliydi. Nebil’in belgeseli için Gencer ile çok geniş kapsamlı, çok ayrıntılı bir röportaj yapmıştım. Nebil o röportajın bir bölümünü kullanmış, büyük bir bölümünü ise hiç kullanmamıştı. Ve kullanmadığı o bölümleri saklamış olması bir mucizeydi. Bu yüzden ona müteşekkiriz. O bölümler bu yeni belgeselde gün ışığına çıktı. Selçuk’la Napoli, Roma ve Milano’da, 3 kentin sokaklarında ve operalarında geçen yıl gerçekleştirdiğimiz çekimler, röportajlar da önemli kaynak oluşturdu. 

-Genç kuşaklar adını bilir bilmesine ama onu tam manasıyla tanımazlar diye düşünüyorum. Sizin kitaptan sonra Leyla Gencer sık sık “Ülkem beni hatırladı” diyecekti. Belki bir kıyaslama yaparsak, kime benzetebiliriz onu, onun yıldızlığını, ününü?

Kıyaslama yapamayız. Eşsizdi. Öncüydü. Örnek oluşturdu. Bir okul oluşturdu. Gençlere yol açtı. “Ülkem beni hatırladı” sözünü gülerek, ironiyle karışık söylerdi. Sanki intikam almak ister gibi. Ankara Devlet Operası’ndan kovuluşunun intikamı, yıllar boyu devletin onu yok saymasının intikamı. Bu sözü söylediğinde içim acırdı. Gerçek müzikseverler, çağdaş evrensel değerleri benimseyenler onu hiç unutmamışlardı ki. Bir de şu var: Leyla Gencer zirvedeyken sahneleri bıraktı ama öğrenci yetiştirmeyi misyon edindi. Hem yurtdışında hem Türkiye’de. Aydın Gün’le Yapı Kredi öncülüğünde başlayan Leyla Gencer Şan Yarışmaları; önce İKSV ve şimdi Borusan aracılığıyla sürmekte ve dünya operalarına genç solistler kazandırmakta.  

-Müthiş bir azim ve tutku öyküsü tabii onun ki. Ayrıca inanılmaz disiplinli, mükemmeliyetçi ve çalışkan. Onu başarıya ulaştıran etkenler arasında bunlar var elbette ama Leyla Gencer’i başka hangi özellikleriyle tanımlayabiliriz sizce?

Yazdığım kitapta da bu belgesel filmde de onu farklı kılan özelliklerini anlatmaya çalıştık. Sadece büyük sanatçıyı, divayı değil, insan olarak kişiliğiyle anlatmaya çalıştık. Zekiydi. Çok akıllıydı. Azimliydi. Dik başlıydı. Risk almayı seviyordu. Cömertti. Sevdiklerine, çevresine, öğrencilere, dostlarına, seyircisine, dinleyicisine hep verdi. Kendini hiç sakınmadı. Çok bilgili ve kültürlüydü... Farklı kültürleri özümsemişti. Doğu ve Batı’nın senteziydi. Komikti. Gülmeyi, eğlenmeyi seviyordu. Zor bir insandı da, inatçıydı, kaprisliydi çünkü mükemmeliyetçiydi. Hep her şeyin en mükemmelini isterdi. Yanlışı kolay affetmezdi. Pespayelikten hoşlanmazdı.

(Üstte) Ekibin Napoli’de San Carlo Operası’nda çekimleri. Zeynep Oral (sağda) mayıs 2018’de Milano’da La Scala Operası’nın dışında Leyla Gencer sergisinin afişi önünde.

‘Türk olmak onun için çok önemliydi’

-Polonya asıllı bir anneyle Türk bir babanın kızı olarak İtalya’da büyük bir ün kazanıyor ama Türklüğünden hiç vazgeçmiyor. Onun bu vatan sevgisini neye bağlıyorsunuz? İstediği ülkenin vatandaşlığına geçebilir ve belki çok da rahat ederdi, değil mi?

Aklının ucundan bile geçmedi farklı bir vatandaşlık almak. Köklerine çok bağlıydı. ‘Memleketim der’ başka şey demezdi. İtalya da dikensiz gül bahçesi değildi. Önceleri çok baskı gördü. Gelin, sizin adınızı değiştirelim. Size bir İtalyan ad verelim. Önünüzde uzun bir yol var; İtalyan vatandaşı olursanız, önünüzde kapılar açılır, vb... Bütün bunlar dendi. O hep “Hayır” dedi. Benim adım Leyla, Leyla Gencer. Hep hayır dedi. Benim ailem Safranbolulu. Benim köklerim Anadolu’da. Ben Türküm. Her zaman, son gününe dek tek pasaportu oldu. Türk pasaportu.

Sahnede yaşamak

-La Diva Turca gibi görkemli bir isimle anılmak kolay olmasa gerek. Bu ismi kazanmak için hangi zorluklara göğüs germişti Leyla Hanım?

Bir rolden ötekine, ünü arttıkça, cenneti ve cehennemi yaşıyordu. Cenneti, aryalarda dostluklarda, hayranlarının yüreklerinde yaşadı. Cehennemi, kıskançlıklarda, önüne çıkan engellerde ve tehditlerde. İmzasız mektuplar alıyordu. Gazetelerden kesilmiş harflerle: “Norma’yı oynarsan öldürüleceksin” yazılı mektuplar. Hepsine güldü geçti. Onun asıl cehennemi büyük korkusuydu. Perde açılmadan önce, uçurumun tam kıyısında durduğu an. Yapamayacağım. Olmayacak. Bu kez mahvoldum. Bu son. İşte her şey bitti. Zaten sesim de çıkmıyor. O büyük korkudan stresten kurtulmanın tek yolu, kendini uçuruma bırakmak, sahneye çıkıp şarkı söylemekti.

Gencer’in adı zorlukları aşmamıza yetti

-İtalya çekimleri nasıldı? O süreçte karşılaştığınız güçlükler? Olumlu olumsuz koşullar nelerdi ?

İtalya’da 3 kentte çok kısa sürede çok çekim yapmak zorundaydık. En büyük zorluk, opera yapılarının hep çok dolu olmasıydı. San Carlo’da çekim yaparken bir yandan Aida provaları sürüyordu. Scala’da çekim yaparken turistler opera turu yapıyordu. Bebek ağlamaları, çekiç sesleri arasında çekim yapmak durumundaydık. Gencer’in ilk sahneye çıktığı Napoli’deki Arena Flagrea artık özel sektöre verilmiş ve kapalıydı. Açtıramadık. Orayı “drone” ile çekti Selçuk. Bize tek yardımcı olan Leyla Gencer adıydı. Büyülü, tılsımlı bir değnek gibi. Kimden görüş istesek, hemen elbet diyordu. Bütün o maestrolar, ünlü opera yönetmenleriyle o sayede röportaj yapabildik. Üstelik yaptığımız röportajların büyük bölümünü de kullanamadık. Belgeseli Halit Ergenç’in seslendirmesi bence çok etkileyici oldu. Ayrıca sesleriyle katılan Selçuk Yöntem, Bergüzar Korel, Mehmet Günsür’ün de katkılarını da unutmamak gerek.

 




Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler