‘Filmler belki çaredir’

69. Berlin Film Festivali’nde büyük ödül Altın Ayı’yı kazanan “Eşanlamlılar”, yönetmen Nadav Lapid’in dördüncü filmi. 43 yaşındaki Lapid, Altın Ayı’yı kazandığında ödüllü filmini birlikte kurguladığı ama bitiremeden kaybettiği annesine adadı.

Yayınlanma: 18.02.2019 - 22:54
Abone Ol google-news

“Eşanlamlılar/ Synonyms” filmindeki İsrailli eski asker genç, “İğrenç, tiksinç, mide bulandırıcı bir ülke” mealinde tanımlıyor ülkesini. Memleketini ve anadilini reddederek Paris’e geldiği için filmin adıyla müsemma, habire Fransızca konuşarak kendine yeni bir kimlik edinmeye çalışıyor. Gelgelelim özümüzü bastırmanın pek de kolay olmadığını ve yüksek değerler atfettiğimiz bazı şeylerin belki de diğerlerine benzediğini fark etmek kaçınılmaz oluyor. 69. Berlin Film Festivali’nde büyük ödül Altın Ayı’yı kazanan “Eşanlamlılar”, yönetmen Nadav Lapid’in dördüncü filmi. “Anaokulu Öğretmeni/Kindergarden Teacher” (2014) filminin Amerikan uyarlamasıyla da gündeme gelen sinemacı, ülkesi İsrail ve politikalarına eleştirel yaklaşmaktan çekinmediği filmleriyle tanınıyor. Altın Ayı’yı kazandığında ödülü filmini birlikte kurguladığı ama bitiremeden kaybettiği annesine adayan 43 yaşındaki Lapid ile büyük ödül öncesinde kazandığı Fipresci yani Uluslarası Film Eleştirmenleri ödül töreninde ayaküstü konuştuk.

“Eşanlamlılar” eleştirmenlerden farklı görüşlerle biraz ortalığı karıştırdı, bu ödülü bekliyor muydunuz?
Doğrusu şahane bir sürpriz oldu! Gerçi itirazı olanları duydum ama sonrasında inanılmaz derecede empati yapabilen yorumları da okumak iyi geldi. İnsan anlaşıldığını hissedince rahatlıyor. İlla övgü beklemek değil ama filminin olumlu anlamda ilgi görmesi her yönetmeni sevindirir. Benim de eleştirmenlerle aramda garip ve güzel bir dans oldu, sonuçta bu ödülün gelmesi müthiş.

 Militarist anlayışı, İsrail politikalarını eleştiren bir sinemanız var, sizce filminiz memleketinizde nasıl karşılanacak?
İsrail’de de iyi karşılanmasını umuyorum çünkü filmin iyi ve güzel şeyler sunduğunu düşünüyorum. Öncelikle herkesin önyargılardan kurtularak izlemesini diliyorum. İşte o zaman anlaşılacak. Filmin seyirciye sunduğu deneyime kendilerine bırakmalarını istiyorum. Fiziksel bir deneyim olduğu kadar aklımızın, ruhumuzun sınırını yokladığını umuyorum. Yaşadığımız bu kimlik ve varoluş sancısını seyircinin de hissetmesini diliyorum. O zaman anlaşılacak ki hiç kötü bir şey yok ortada. Bilakis söylediklerimin gayet barışçıl olduğu anlaşılabilir böylece. Zaten ancak böyle birbirimizi anlayabilir ve diyalog kurmak için olumlu adımlar atabiliriz.

Oyuncaklı bir anlatımla İsrailli bir genç üzerinden aslında kim olduğumuz ve özümüzün kolayca bastırılıp bastırılamayacağı üzerine de yorum yapıyorsunuz. Gerçi bir yanıyla sürekli boşlukta, memleketsiz yaşayan İsrailoğulları mitiyle de örtüşüyor değil mi?
Evet, mitolojinin doğasına uygun olarak binlerce yıl öncesiyle şimdiyi buluşturmak istedim çünkü çok örtüşüyor. 17 yaşında aynı şeyleri yaşadım, dolayısıyla bu iki arada kalmanın, boşlukta yaşamanın manasını çok iyi biliyorum. Film de zaten bu karmaşanın bende bıraktığı hissiyat üzerine gelişti. Şimdiden geriye bakınca isyan, özgürlük talebi ve tüm bunların ne kadarını ve nasıl istediğimiz üzerine kafa yorma, inceleme olanağı buluyor insan.

Filistin açmazı ve diğer kaotik durumlara bakılınca Ortadoğu’daki bu devasa karmaşaya dair ne söylersiniz?
O kadar derin bir açmaz ki, insan kayboluyor ve zaman zaman çaresiz hissediyor, barış dilemek yeterli olamıyor. Geçen gün festivalin “Talent Campus”unde gençlerle “ustalık Sınıfı” ve ilesiyle bir sohbetteydim ve konu kaçınılmaz olarak bu mevzuya geldi. Mısırlı bir yönetmenle olan konuşmamız can alıcıydı. Dön dolaş, belki filmler çaredir dedik. En azından film yapmaya devam edelim. Bu da çok önemli bence. Elbette çözüm değil ama yine de bu kaosta film yapmanın, derdimizi anlatmanın ve sorunlarımızı duyurmaktan vazgeçmemenin elimizdeki en iyi mücadele biçimi olduğunu düşünüyorum. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler