Sıra dışı bir usta-çırak çatışması

2014'ün iz bırakan, bağımsız Amerikan filmlerinden 'Whiplash' bugün gösterimde.

Yayınlanma: 16.01.2015 - 02:13
Abone Ol google-news

Geçen gün dağıtılan Altın Küre’lerden en iyi yabancı film ödülünü alan “Leviathan”ın (Rusya, 2014) yanı sıra bu haftanın en iyisi bizce bağımsız Amerikan yapımı “Whiplash” kuşkusuz.

Amatör işi bir bateri soloyla başlayan “Whiplash”, öğretmen-yazar babası (Paul Reiser) gibi bir “kaybeden” olmaktan korkup Buddy Rich ya da Jo Jones düzeyinde, mükemmel bir caz davulcusu olmayı hedeflemiş, azmi ve hırsı yeteneğini aşan, New Yorklu 19 yaşındaki çırak baterist Andrew Neiman (Miles Teller) ile sertliği ve disipliniyle konservatuvardaki tüm öğrencilerine korku salmış, dediğim dedikçi, usta hocası Terence Fletcher (J.K.Simmons) arasındaki çatışmalı ilişkiyi konu edinen, gerilimli bir müzik filmi.

2014’te Sundance’da jüri büyük ödülünü kazanıp Cannes’da da alkışlanmış “Whiplash”, 1985 doğumlu, genç yönetmen Damien Chazelle’in yazıp yönettiği ikinci uzun metrajı.

Tıpkı kahramanı Andrew gibi saygın bir müzik okuluna girip bateristlik eğitimi almış, müzikle hep haşır neşir olmuş yönetmen Chazelle’in bir caz trompetçisiyle öğrenci bir kızın ilişkisini anlattığı ilk filmi “Guy and Madeline on a Park Bench” (2010) de müzik ağırlıklıydı. Şimdilik “La La Land” adıyla tasarladığı yeni filmi de bir caz piyanistinin hikâyesi üstüneymiş.

Hayran olduğu efsane müzisyenlerin düzeyine hiç erişemeyeceğini anladığında davul çalmayı bırakıp eski göz ağrısı sinemaya yönelmiş Chazelle, kendi yaşadıklarından yola çıkarak usta-çırak ilişkisi bağlamında, gergin bir iktidar mücadelesine odaklanıyor “Whiplash”da.

Zamane çocukları günümüzde ya çok kazanan bir futbolcu, ya ünlü bir müzisyen ya da şarkıcı olmanın hayalini kurarken bu filmin kahramanı, çaylak Andrew çocukluğundan başlayarak büyük bir baterist olmaya takıyor kafayı ve liseden sonra ülkenin en iyi müzik okullarından birine, Manhattan’daki Shaffer Konservatuvarı’na atıyor kapağı.

Baskın kişiliğinden hiç ödün vermeyerek sıra dışı bir eğitmenlik yapan, hatta yer yer hakarete varan, ağır ve okkalı eleştirileriyle öğrencilerini ağlatan, yılların deneyimli hocası Fletcher’ın dikkatini çekip onun okul adına caz yarışmalarına katılan Stüdyo Orkestrası adlı grubuna seçilerek zamanla grubun birinci davulcusu oluyor.

Amacını gerçekleştirmek için parmaklarını kanatırcasına kan ter içinde kalarak saatlerce çalışan Andrew’in kitabında,vakit kaybı arkadaşlıklara, ailesinin görüşlerine ve kasiyerlik yaparken tanıştığı, Nicole adındaki amaçsız bir öğrenci kızla (Melissa Benoist) olası bir gönül ilişkisine bile yer yok.

Takıntıya dönüşmüş mükemmel baterist olma hayaliyle yaşayan Andrew; dakik, dobra, acımasız ve sert müzik adamı olan ustası sayesinde giderek özgüvenini kazanıp Amerikan futbolu oynayan yaşıtı kuzenlerini küçümseyip hor görüyor.

Şefliğini yaptığı caz grubuna aldığı genç müzisyenlere sürekli bağırıp çağıran Fletcher’ın derdi, aslında argolu sivri dili ve kışkırtmalarıyla yeteneklerinin sınırlarını zorlayarak onların gelişmelerini sağlamak. Sertliğiyle eski Spartalıları da andıran hoca, hakaretimsi eleştirileriyle duygularını incittiği orkestra elemanlarıyla kimi zaman dostça yakınlıklar da kuran, zorba bir usta.

Büyük bölümü kapalı mekânlarda, çoğunlukla ruhsal ve fiziksel çatışma halindeki iki başkarakterinin yakın plan çekimleriyle geçen, beylik klişelerle de oynayan film, sanatta mükemmeliyeti yakalamak uğruna katlanılacak çabaların sonu var mıdır ya da iyi-vasat sanat yapmaktansa bu işi sürdürmekten vazgeçmek mi gerekir sorularını da getiriyor seyircinin aklına.

Ne başarıya ulaşmak için her türlü aşırılığı kabullenmiş hocanın, ne de öfke boşalımıyla sahnede saldırıp yere yıktığı ustasına başkaldıran toy çırağın tarafını tutmayan film, son tahlilde ustanın kendini kanıtlama derdindeki Andrew’in zorlu mücadelesini kabullenmesiyle ve yüzleşmeyle bitiyor.

Yalın hikâyesi, düz bir gelişme çizgisini izleyen, çoğu kez beklentileri terse yatıran gelişmeler de içeren, kapılarını ardına kadar caza açmış, ışıkla karanlığın dengelendiği, pırıl pırıl görüntülere dayanan, sağlam anlatımı, hızlı montajı ve yükselen temposuyla yaman bir film olmuş “Whiplash”da başarılı oyunculuklar öne çıkıyor, özellikle dizilerden aşina J.K.Simmons’un hoca rolündeki muhteşem performansıyla belleğime kazındı. Gerilim dolu usta-çırak düellosunun bir çeşit uzlaşmayla sonuçlandığı bir finale dümen kıran, çok iyi çekilmiş ve oynanmış bu “Whiplash” kesinlikle kaçırılmayacak bir film.

Final, aralarındaki psikolojik mücadelede hocasını yenilgiye uğratan Andrew’ün zaferi midir yoksa uyguladığı baskı yöntemlerin sonuçta işe yaradığını gören, konservatuvardan uzaklaştırılmış sert hocanın yengisi midir? Başarmak-kazanmak hırsının birey üstünde bıraktığı etkilere dair, gerçekten bu iz bırakan, sarsıcı ve sıra dışı film işte böylesi düşüncelere gark ederek uğurluyor seyircisini salondan.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler