‘Kendini ülkenin meseleleri içinde hissetmelisin’

Gülriz Sururi ‘Zefiros’ adlı yeni kitabıyla ebedi bir gençlik rüzgârı estiriyor... Sururi, kitapta anılarının yanı sıra ülke meselelerine de değiniyor.

Yayınlanma: 09.12.2016 - 18:10
Abone Ol google-news

Kapıdan içeri giriyorum ve Topkapı Sarayı ile iç içe geçen harap İstanbul apartmanlarının karışımı bir manzara karşılıyor beni. İçeride adını Kayıp Balık Nemo’dan alan kedi Nemo var. Diğer kedi arkadaşı Zıpzıp da başka evde. Bu isimleri Gülriz Sururi takmış onlara. Gülriz Sururi’den ebedi bir gençlik rüzgârı esiyor. “Zefiros” deniyor bu rüzgâra. Yeni kitabının adı da bu yüzden Zefiros. Büyük aşkı Engin Cezzar ona böyle diyor.

- Manzaranızdan başlayacağım. Topkapı Sarayı entrikanın mabedi... Bugün ekranda en çok entrika izliyoruz. İkili ilişkilerde, iş arkadaşları arasında sürekli bir entrika var. Neden entrikayı bu kadar seviyoruz?

Diziler mi ülkenin durumundan etkilenip yapıyor yoksa insanlar mı dizilerden öykünüyor bilemeyeceğim. Ama zaten entrikacı bir ırk olduğumuz öteden beri biliniyor. Saray entrikaları, diplomasi entrikaları... Ama Cumhuriyetle beraber gelen yeni bir ruh bunları değiştirdi.

- Peki, Cumhuriyet rejimiyle ilgili kaygılar taşıyor musunuz?

Nasıl taşımayayım! Para yitirilirse bir şey yitik demektir, umut yitirilirse çok şey yitik demektir ama yürek yitirilirse her şey yitik demektir. Biz şimdi yüreğimizle bir şeyler yapmak ve birleşmek durumundayız. Topkapı Sarayı’ndan buraya geldik, güzel soruydu. (gülüyor)

- Kitapta Cumhuriyet kızı olmakla övünüyorsunuz. Türkan Saylan’a karşı özel bir bağınız var. Neden Cumhuriyet kızı oldunuz?

Aslında ilk gençliğimde Cumhuriyetin içine doğup büyüdüğüm için başka bir şey yoktu, fakat ondan sonra Menderes zamanında demokrasi çok kötü bir şekilde başlatıldı ve demokrasi gericilik olarak geldi ülkemize. Demokrasi olarak gelmedi. İlk gençliğimde solcuydum, Cumhuriyet bana yetmezdi. Ruhen solcuyduk, daha paylaşımcı, daha çağdaş, daha sosyal adaletin olduğu bir ülkede yaşamak istiyorduk. Bu yoktu çünkü. Sonra solculuğu bıraktım demokrasi olsa diye uğraştım. Şimdi de Cumhuriyet gitmesin diye uğraşıyorum.  

Kaybolmuş kuşaklar var. Onları hiç bağışlamıyorum. Bugün bu ülkenin bu halde olmasında Türkiye’yi yönetenlerden daha fazla benden önceki iki kuşağın suçu olduğunu düşünüyorum.

- Neden?

Menderes, ağalara oyunuzu bana verirseniz istediğinizi yaparım demiş. Ağalar da önce Köy Enstitülerinin kaldırılmasını istemiş. Hikâye böyle başlamış. O günün gençliği Köy Enstitülerini kapattırmayacaktı. Neden karşı çıkmadılar, engel olamadılar? Köy Enstitüleri her şeyi kendileri yapıyordu, dolayısıyla ağalara danışma ihtiyacı kalmıyordu. Köy Enstitüleri yaşasaydı ağaların iktidarı gitmiş olacaktı. Harikulade bir şey olacaktı... O köylülerin hepsi aydın olacaktı bugün. En çok üzüldüğüm şey bu.

- Kitabınızı okuyunca gerçeğe âşık bir kadın gördüm. Önünüze ne gelirse yaşayıp çıkmışsınız. Yaşa ve çık!

Yenilgiyi hiç kabul etmedim, her seferinde yeni baştan, yeni baştan başladım. Gerek mesleğimle ilgili olsun gerek başka konularda olsun sıfırı tükettikten sonra hep tekrar devam ettim. O gücü kendimde bulabildim. Çocukluğumdan beri hayatım mücadeleyle geçti ama bir yandan da büyük sükseler, alkışlar oldu. Müthiş dostluklar da oldu hayatımda. Benim baktığım gözlükle ülkemize bakan herkesin hayatı böyle geçti.

- Bugün Türkiye’ye o gözlükten baktığınızda neler görüyorsunuz?

Çok üzülüyorum. Çok geç kalınmış bir durum var. Birleşmememize inanamıyorum. Muhalefet birleşemiyor. Biz hâlâ gücümüzün ne kadar olduğunu bile bilmiyouz. Kaç kişiyiz bilmiyoruz. Bizim oylarımız yok ediliyor. Ben AKP’nin seçimlerin hiçbirinde yasal olarak kazandıklarını düşünmüyorum.

- Biliyorsunuz arkadaşlarımız 36 gündür tutuklu...

Adalet yine tecelli edecektir çünkü kanıtladıkları hiçbir şey yok. Söylenen şey, adamlar meğer teröristmiş! Biz onları yıllarca gazeteci sanıp okurmuşuz, ne biçim teröristler varmış dünyada! Teröristlerin çoğunun yazmak değil kalem bile tutacağından şüpheliyim.

‘30’umdan sonra yalan söylemedim’

- Kitapta ve söyleşilerinizde hep “Hayatı limon gibi sıkmak istiyorum” diyorsunuz... Şu limonu bir sıkalım, nedir buradaki mana?

Hayatta bir tek damla bile bırakmadan sonuna kadar yaşayabilmek... Benim hayatımda limonu yarım bırakmak yok. Ben limonu sonuna kadar sıkmasını seven bir insanım her konuda. Eğleniyorsam sonuna kadar eğlenmek isterim. Politika yapıyorsam fikrimi sonuna kadar söylerim. Şuraya kadar söyleyeyim daha konuşmayayım demem zaten bu ülkeyi öyle insanlar bu hale getirdi.

- Yarım limon sıkan insanlar yüzünden mi?

İyi niyetli olup aldatılan kesim mutlaka vardır. Yetmez ama evetçiler var. Eskiden solcu, komünist denilen Doğu Perinçek mesela. 20 sene önce bile ona kanmamam gerektiğine inanmıştım. Bugün birdenbire AKP ile can ciğer oldu. Peki, bu menfaat denen şey bu yaştan sonra da mı başlayabiliyor? Ne biçim bir şey bu!  

- Kendinize bugünden baktığınızda ne görüyorsunuz?

30’lu yaşlarımda kendime saygımdan dolayı çok dürüst olmaya karar verdim. 30 yaşımdan sonra da hiç yalan söylemedim. Bunu uyguladım ve bu beni müthiş huzurlu yaptı. İrademi kullanmak, yalan söylememem, dsiplinli olmak... Bunları başardıkça mutlu bir insan oldum.

- Peki, daimi mutluluk diye bir şey var mı?

Yok canım bir gün içerisinde 10 kere mutlu oluyorum 10 kere de canım sıkılıyor. Mutlu bir dönem yaşadım diyorlar. 15 gün yaşadıysan haber ver bileyim.

‘Kurtuluş Savaşı bitmemiş bir savaştır’

- Kitapta Lemi Bilgin “Artık her şey değişti. Herkesin bir kendisi var... Başka kimsesi yok. Artık internetimiz var... Herkesin kendi hesap cüzdanı, kendi planları, kendi kariyeri var...” diyor. Hepimizin bir tek kendisi mi var?

Tek başımıza olmamızdaki en büyük nedenlerden biri internet. Eskiden sosyalleşmek için tiyatroya gidilirdi. Bir yerde oturulur oyunun eleştirisi yapılırdı. Birlikte kahvaltılar edilirdi. Şimdi de birlikte kahvaltı ediliyor ama herkesin elinde telefon var. Bu çağ çok değişik bir çağ. Böyle bir çağa ulaşabileceğimi hiç zannetmezdim. Eskiden  ah ben bu dünyaya çok erken geldim derdim. Şimdi düşünüyorum da kıyameti de görürüm yakında.

Mesela, adam kanlar içinde yerde yatıyor, herkes yanından geçip gidiyor. Sonra akşam o salçalara bulanmış oyuncular vuruluyor sahnede yerlere düşüyor, seyirci hüngür hüngür ağlıyorlar. Düşünün bu durumdayız.

 
- Acaba tiyatroyla gerçek hayatın sahnesi yer mi değiştirdi?

Hayatın hep oyun olduğuna inanmışımdır. Shakespeare’nin lafı ama ben buna çok inanıyorum. Hayat bir oyundur, yaşam bir tiyatrodur. Bir oyunumda bunu kullanmıştım. Adam, kadına çok ciddi bir şey söylüyor. Kadın da “tıpkı tiyatro gibisin” diyor. “Hayır tiyatro değil gerçek” diyor adam. Kadın da “tiyatrodan daha gerçek ne olabilir ki” diyor.

- Şu hayattan ne anladınız?

Şunu anladım bir defa ülkenden memnun olarak yaşamak zorundasın.

Kendini sevindirmeli mutlu etmelisin ki başkalarını da mutlu edebilmelisin.

Kendini ülkenin meseleleri içinde hissetmelisin. Ben yalvarıyordum muhalefet yapılacaksa CHP’ye oyları verelim diye. Ben hiç vermeyeceğim diyorlardı. Hiç oy vermemenin AKP’ye oy vermek olduğunu idrak etmediler. İşte ben bütün bunların olmadığı bir ülkede yaşamak isterdim. Her bireyin sorumluluğunu bilmesi gerektiğini düşünüyorum. O zaman çok farklı bir ülke olabilirdik.

Atatürk bize bütün dünyanın kapılarını, pencerelerini açmış ve her şey çok yolundayken pat diye bitiyor her şey. Onun için diyorum ki Kurtuluş Savaşı bitmemiş bir savaştır. Tamamlanmamış bir savaştır. Bütün o tarikatların kapatılması lazımdı. Bütün bunlar yapılsaydı çok daha başka bir yerde olurduk.  

- Tiyatro sanatçıları olarak bir dönem ülkede olan bitene karşı çok kişiyken birden azaldınız...

Çünkü korkutuldular. Türkan Saylan kanserken hapsetmeye çalıştıkları sırada isyan ettik. Adalet istiyoruz, çağdaş eğitim istiyoruz. Çünkü sonradan anladığıma göre çağdaş yaşamın eğitim sistemi Fethullah Gülen’i çok rahatsız ediyor, büyük tehlike olarak görüyormuş. Çünkü onun eğitim sistemi kendince var. Onların hepsi takıyye ama. Onun için affetmiyorum pek çok kuşağı.

Cumhuriyet gazetesine çok şey borçluyuz. Karanlığın ayak sesleri diye uyandırmaya çalıştı.

- Türkiye’de kadının yaşı 40 olunca kadına eksilmiş gibi bakılıyor....

Çok basit erkek egemen bir toplumda kadını tamamen silahsız bırakmanın yolları bu bakış açıları. Senin görevin çocuk yapmaktır. çocuk yapma dönemi bittiğinde işin de biter, sen otur köşene geç çünkü bunca yılda ben sana alıştım her şey bitti benim yeni baharlar yaşamam lazım. Kadının da yaşaması lazım.

Fizyolojik olarak erkekler kadınlardan daha zor durumda. Kadının kendisi ile ilgili olması, kendine zaman ayırması çok önemli. Ben bildiğim kadarını “80 yaşından sonra Gülriz Sururi Olmak” adlı kitabımda yazacağım.

- Şimdi bir şeyler söyleseniz?

Kadınların menapozdan korkmaması gerekiyor. Kadınlar bir tek şey yapacaklar, menapoz öncesinde doktora gidecekler. Bu çok önemli. Yakınlarında kanser hastalığı yoksa mutlaka hormon tedavisi olacaklar. Menapoz olup geçtikten sonra değil menapoz olmadan önce bunu yapacaklar. O zaman ne terleme ne de o kilo almalar olur. Ben menapozda terlemeler, kilo almalar, uykusuz kalmalar yaşamadım, hep vızır vızır oynuyordum.

Yaşamı hiçbir şekilde bırakmayın hiçbir şeyden vazgeçmeyin. Siz vazgeçmezseniz hayat sizden vazgeçmez...

- Saçınızı, makyajınızı uyanır uyanmaz mı yapıyorsunuz? Niçin hep böylesiniz?

Çünkü sahnede sarışınlar, kıvırcıklar her şeyi canlandırdım. Kendimi beğendiğim halimi çocukluk saçımda buldum. Bu saçla yüzümün çok iyi çerçevelendiğine inandım, göz makyajım da hastalık nedeniyle başlamıştı. Gözümü kontürle dengeliyordum. Sonra onu da yakıştırdım. Şimdi o kadar çok genç kız bunu yapıyor ki... Instagram’dan söylüyorlar sizin saçınızı yapıyorum diye.

- Aynalarla nasıl bir diyaloğunuz var?

Aynaya bakınca kendimi böyle daha iyi hissediyorum ve çok acımasızca bakarım aynaya. Aynalara darılmayın çünkü o sizin en yakın dostunuzdur.

- Ama dürüst bakınca...

Bütün kusurlarınızı ayna size söyler. Aynanın söylediklerini mutlaka yerine getirmelisiniz.

Moda diye kadınlar her şeye saldırıyor. Sarışın saçlar moda oluyor sonra herkes sarışın gibi.

*Biraz güzellik tüyosu alalım.

Yürüyüş yapmak önemli. İyi nefes almayı bilmek de. Yemek çok önemli. Perhiz, diyet aslaa! Yasak. Hünnap çıksa vardır bi hikmeti diye ben yerim. Bizim için yaratılmış bunlar diye düşündüğümden mutlaka yerim.

- Büyük aşkınız Engin Cezzar ile nasıl tanıştınız?

Engin’le tanışmamı iki kelimede anlatayım dudağın uçuklayacak. Hiç düşündüğün gibi değil. İstiklal Caddesi’nde peşime takıldı. Ben Küçük Sahne’ye girdim o da arkamdan girdi tanışmak için. Böyle tanıştık. Rahatça söyleyebilirim sokakta peşime takıldı diye.

- İktidarlar neden tiyatroyu istemez?

Bugünkü yönetim sanata, tiyatroya karşı. AKM’den belli. Tiyatro bizim aynamız. Kim olduğunuzu yüzünüze vurur. Televizyon gibi güçlü olmayabilir ama çok öğretici, aydınlatıcıdır. Tiyatro insana iklimleri değiştirttirir. Cennetler yaşatır. Sonra beklemediğin bir anda bir şamar atar çünkü aydınlığın en birinci simgesidir. Ve karanlıkta kalmayı tercih eden ülkeler önce perdeleri kapatmak isterler.

 

 

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler