Sarkis’in sarısı

Sarkis, Riverrun’ın ‘Bunker Sergileri’nin ilki olarak açılan ‘sarı punctum’ sergisiyle bir kez daha İstanbul’da Sarı, Sarkis için sonsuzluğa düşülmüş bir not adeta.

Yayınlanma: 19.09.2017 - 20:39
Abone Ol google-news

Önce kahvenin baştan çıkarıcı kokusu karşılıyor içeri girince... Hemen sonra plakları fark ediyorsunuz.. Ve kitapları... İçinizden bir köşeye kıvrılıp okumak, sükûnet içinde silinip gitmek geliyor. Bu yeni vaha sanki sizi kucağına alıp teselli edecek, iyileştirecek, yeniden hayata döndürecek. Sanki...

Burası Boğazkesen Caddesi’nin alt ucuna yakın, Tophane’nin hemen eşiğindeki Riverrun... İlk bakışta bir kafe belki ama içine bir kez girdiğinizde bambaşka gizlerini de keşfedeceğiniz bir mekân. Tasarımında metal alaşımın öne çıktığı binanın üst katları rezidans işlevi görüyor. Kafenin içinde bir plakçı (Opus 3a), bir de kitapçı (Robinson Cruseo 389) var. Petra, Kantin ve Melez içeride hizmet veren diğer markalar. Ama asıl sürpriz iki kat aşağıda bekliyor. İster merdivenle, ister asansörle inebileceğiniz zemin kat bir taraftan açık bir avluya açılırken bir taraftan da duvarları koyu gri bir sanat mekânına doğru ilerliyor. Şu sıralar Sarkis’in “sarı punctum” başlıklı sergisini ağırlamakta olan mekân İstanbul’un kültür sanat haritasında işaretleyeceğiniz yeni bir nokta.

Sarının derinliklerinde

Sarkis her zamanki nezaketi, durgun ama her an sizi şaşırtmaya meyilli tavrıyla karşılıyor bizi. Önce sessizlik içinde sergiyi geziyoruz. Riverrun’ın Bunker sergilerinin ilki bu. Duvarlarda 12 siyah beyaz fotoğraf asılı. Her fotoğraf karanlık bir depoda bundan 45 yıl önce Sarkis’in ilk flaşlı Leica Flex makinesiyle çekilmiş. Sarkis bunların üzerine sonradan çizdiği suluboya sarı desenler iliştirmiş. Her desen üzerine iliştirildiği fotoğrafı kopya ediyor aslında. Bire bir değil ama olabildiğince yakın... Yerde de bir tüplü televizyon monitörü var. Hafifçe duvara doğu dönmüş, izleyiciyi çok da takmıyor sanki... Ekranda sarı ışığıyla parlayıp duran bir mum var. Mum baş aşağı duruyor ve düzensizce düşen alev damlaları hemen altındaki su dolu kapta kayboluyor. Fonda düşen damlalara eşlik eden, kimi zaman onlarla örtüşen bir müzik... Morton Feldman’ın piyanosundan süzülen notalar insanın içinde farklı bir ritim uyandırıyor adeta. Sarının, hem duvardaki hem de ekrandaki sarının derinliklerine doğru devriliyoruz.

‘Biri açmalıydı’

Sarkis ve mekanın kürasyonunu üstlenen Alpagut Gültekin - Ayşe Orhun Gültekin ikilisiyle oturup konuşmaya koyuluyoruz. Önce mekanın macerasını dinliyoruz Alpagut Gültekin’den, ardından Sarkis’le sergiden, sanattan, hayattan konuşuyoruz. Suluboyanın nasıl kelebek tekniği olduğunu ve kırılganlığını, geri dönülemezliğini anlatıyor Sarkis, “sarı punctum”dan konuşurken. “Sarı, bir kelebek gibi konuyor siyah beyaz fotoğrafların üzerine. İçkin bir ışık... Sanatçı onu sonsuzlaştırıyor” diyor. Aynı sarının yerdeki videoda da karşımıza çıktığını hatırlattığımızda “Seremonyal bir durum yok mu orada sizce de?” diyor. “Hafifçe dokunan bir sarı o”. Tarkovski’den bahsediyor bir yerde, tam hatırlamıyorum neden... “Bunker sergilerini birinin açması lazımdı, ben geldim” diyor. Her cümlesi soru bakışlarıyla noktalanıyor, virgülleniyor, zihinlerimizi şöyle bir elden geçiriyor. En sonunda Norgunk’tan (Gültekin çiftinin kurduğu ve yaşattığı yayınevi) çıkan “Bellek ve Sonsuz” kitabını imzalıyor. “Bugün ayın kaçı” sorusuna 7 Eylül cevabını alınca yüzü değişiyor. “Buraya 7 Eylül yazmak istemiyorum” diyor. “Çok kötü bir tarih benim için. Üstelik sokaktaydım o gün, babamın dükkânının önünde” diyor ve sadece Eylül 2017 yazıp sonun bir sıfır ekliyor. O sıfır Sarkis’in işareti, onun izi, biliyoruz artık, ama 6-7 Eylül olaylarının Sarkis’te, bizde, tüm memleketimizde bıraktığı izi ne yapacağız onu bilemiyoruz işte.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler