‘İlk aşkım ilk heyecan’...

Sürükleyici bir sinema duygusuna sahip ‘Beni Adınla Çağır’ gösterimde.

Yayınlanma: 22.02.2018 - 20:32
Abone Ol google-news

Şimdiye dek sinemada eşcinselliği genellikle çağdaş insanlık hikâyesinin ana damarlarından biri gibi değil de, dekoratif bir kenar süsü olarak ele alan ana akım filmlerinden daha cüretkar ve içtenlikli, İtalya-ABD yapımı bir yaz aşkı filmi bugün gösterime giriyor: “Cal Me By Your Name-Beni Adınla Çağır”. Bir kaç yıl önce gördüğüm, Tilda Swinton’ın oynadığı, şık ve havalı “Io Sono L’Amore- Benim Adım Aşk”la adını bellediğim İtalyan yönetmen Luca Guadagnino’nun, senaryosunu 90 yaşına merdiven dayamış İngiliz usta James Ivory’nın Andre Aciman’ın romanından uyarlayarak yazdığı sadece sonunu değiştirdiği “Beni Adınla Çağır”, 1983 yazında, hayatın her daim heyecan ve çoşkuyla birlikte seyrederek akıcı yaşandığı, güzelim İtalya’nın cennet gibi bir köşesindeki yüksek tavanlı, eski bir villada tatilini geçiren, daha 17’sindeki ergen Elio’yla (Timothee Chalemet) doktora tezine çalışmak üzere villaya konuk gelen, yahudi kökenli, arkeoloji-sanat tarihi öğrencisi, 25 yaşındaki yakışıklı Amerikalı Oliver (Armie Hammer) arasındaki küçük flörtleşmelerle alevlenip gittikçe harlanarak tutkulu ve dönüştürücü bir büyük ateşe dönüşen aşk ilişkisi üstüne.

Kırılgan bir yeni yetme

Anlayışlı ve hoşgörülü, entelektüel ve akademisyen, mezhebi geniş babası Prof. Perlman’la (Michael Stuhlbarg) annesinin (Amira Casar) üstüne titrediği oğulları Elio, nerdeyse ütopik bir aile ortamında yetişmiş, piyano, gitar çalan, sanatçı potansiyeline sahip, kız arkadaşı Marzia’yla (Esther Garrel) da kırıştıran ama odasını verip hayranı olarak cazibesine kapıldığı Oliver’siz yapamayan, özgüvensiz, çelişkiler içindeki, toy, hassas ve kırılgan bir yeniyetme. Önceleri kayıtsız görünürken giderek Elio’nun ilgisine karşılık veriyor Oliver de ve bu aşka kol kanat geriyor Perlman çifti. Yönetmen Guadagnino’nun seyirciyi gitgide Elio-Oliver çiftinin mahremiyetine sokarak klasik bir romantizmin derinliklerine çektiği ve Oliver’in Elio, Elio’nun da Oliver olarak çağrıldığı filmi Elio’nun gözünden dinleyip seyrediyoruz, bizi bizden alan, parlak, teknikolor görüntülerle 1980’lerin nostaljik hit müzikleri eşliğinde. Oliver, ülkesine dönüşünün üstünden bir kış geçtikten sonra Elio’ye evleneceğini telefonda bildirince Elio’nun şömine başında bu unutulmaz yaz aşkının ayrıntılarını hatırlayarak sessizce ağlamaya koyulduğu hüzünlü bir finalle sona eriyor, erotik çağrışımlarla yüklü, peşpeşe getirilmiş, tek tek anlarla kurulmuş, geniş ve uzun planlara dayanan, gözalıcı bir sinema üslubu tutturarak kesinlikle ilgisiz kalınamayan bir görsel ve anlatısal ustalıkla çekilmiş “Beni Adınla Çağır”. Yakıcı yaz güneşi altında, heyecan ve hezeyanlar, yürek çarpıntıları ve hayal kırıklıklarıyla yaşanan ve hayat boyu sürecek bir “ilk aşkım, ilk heyecan” serüvenini “arzu nesnesi” gibi güzel oyuncularla aktaran, harika dekormekân seçimlerinden kadrajlarına, anlık izlenim, gözlemlere dayanan sinematografisinden ve hayattan zevk almaya yönelik Akdenizli duyarlığına dek aşka, sevgiye yelken açmış bu film, en iyi film, erkek oyuncu, uyarlama senaryo ve şarkı gibi 4 dalda Oscar adayı olarak görülmeyi hak ediyor zaten.

‘Sarı Şahin’ ve bencil beyaz adam

1892’de, görevi gereği bir çok kızılderiliyi vurmuş, ünlü, acımasız yüzbaşı Blocker’e (Christian Bale), dönemin ABD başkanının talimatı gereği, yıllardır çoluğu çocuğuyla beyaz adamın esiri olan, zaten ölümcül hasta Cheyenne kabilesi lideri Sarı Şahin’i (Geronimo’dan Taza’ya dek yıllardır Kızılderili reisleri beyazperdede canlandıran Wes Studi) düşman Komançi’lerden ve kötü beyazlardan koruyarak baba toprağı Montana’daki ayılar vadisine götürme görevi verilir... Yenilerden Scott Cooper’ın yazıp yönettiği “Hostiles (Vahşiler)”, aslında kuzey Amerika’nın asıl sahibi olan kızılderilileri toplu kıyımlarla yok etmiş, bencil beyaz adamın iç çelişkilerinin ve gaddarlığının vurgulandığı, ilginç doğal mekânlarda çekilmiş, insancıl özüyle dikkati çeken klasik bir “western”. Kızılderililerin yıllarca “tu kaka” edildiği o ırkçı ve önyargılı dönemini ancak 1970’de “Küçük Dev Adam” gibi artık klasikleşmiş başarılı westernlerle aşmış olan Amerikan sinemasından çıkagelen ve meraklısına salık verilecek nitelikte, uzunca ama düzeyli, yeni bir örnek “Hostiles”. Rosemund Pike da, kocasıyla çocuklarını vahşi Komançi’lerin katlettiği, yüzbaşının sonunda kalbini çalan, filmin acılı, yaslı kadını.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler