Taşralı kızın hikâyesi...

Joachim Trier’in yönettiği Norveç’in Oscar adayı ‘Thelma’ gösterimde

Yayınlanma: 29.03.2018 - 21:48
Abone Ol google-news

Dindar, tutucu ailesinin himayesinden ve yetiştiği dingin, tekdüze kasaba yaşamından çıkıp üniversitede biyoloji eğitimi almak üzere Oslo’nun yolunu tutan Thelma (Eili Harboe), maruz kaldığı baskılarla duyguları arasına sıkışmış, güzel, saf, çekingen, yalnız bir taşralı genç kız. Üniversitede bir yandan toplumsal yaşama dahil oldukça yeni yeni görüp yaşadıklarıyla yıllar yılı ailesince ona öğretilenler arasındaki çelişkilerin farkına varıp dinsel dogmalardan uzaklaşırken, bir yandan da (doğaüstü güçlerinin yanısıra) epilepsi gibi bir hastalığı olduğu anlaşılır. Bir yandan da sınıf ve havuz arkadaşı çekici Anja’ya (Kaya Wilkins) âşık olur, uzun uzun öpüşmelerle gelişen.

Ufku açıldıkça yetiştiği bağnaz çevrenin yasaklarından, bilimdışı görüşlerinden sıyrılıp bira, sigara içmeye, geceleri odasına geç saatte dönmeye başlayan, ufak ufak flört etmekten kör kütük âşık olma aşamasına geçen Thelma, her gününü telefonda anlatır doktor babası Trond’a (Henrik Rafaelsen). Kimi geriye dönüş sahneleriyle vaktiyle küçük kardeşinin ölümüne, annesinin de sakat kalmasına sebep olduğunu anladığımız ve doğaüstü güçleriyle aklından geçenleri gerçeğe dönüştürme yeteneğine sahip Thelma, ailedeki genetik “arıza”nın önceki kurbanı olarak yıllardır hastanede bebek gibi yatan büyükannesini de ziyaret eder. Sonunda babasını gölün dibine gönderip sağlığına kavuşturacağı felçli annesini de kendisi gibi özgürleştirecek süper kahramanımız Thelma’nın hikâyesi, Anja’yla birlikte geleceğe doğru yol alacağı bir finale varıyor sonuçta.

On yıl kadar önce İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale’yi kazanan “Tekrar”(2006), intihar kavramına ilişkin “Oslo, 31 Ağustos”(2011) ve “Sessiz Çığlık”(2016) gibi iz bırakan ilk filmleriyle adını duyuran Norveçli yönetmen Joachim Trier, senaryosunu değişmez senaristi Eskil Vogt’la beraber yazdığı dördüncü filmi “Thelma”da, bir kadın kahramanın, doğaüstü güçlerle destekli büyüme hikâyesine odaklanarak bu kez gerçeklikten uzaklaşmayı yeğleyip dinsel baskılarla psikolojik gerilimi harmanlayan, fantastik bir film imzalamış. Dinsel yasaklarla baskıların, lezbiyen aşkla epilepsi nöbetlerinin, telekinetik güçlerle karabasanımsı rüyaların ve sanrıların iç içe geçtiği, ikna ediciliği tartışmalı hikâyesine karşın, teknik bakımdan başarılı, ilginç ve yer yer seyirciye de nöbet geçirten bir tempoda seyreden “Thelma”, son dönemde kuzeyden gelen fantastik filmler zincirinin yeni bir halkası.

Montaj becerisinin toparlayıcı ve sürükleyici kıldığı, yönetmen Joachim Trier’in, başarılı görselliği, synthesizer ağırlıklı müzikler ve özel efektlerle destekli, ustalıklı anlatımının yanı sıra, oyuncu kadrosunun performanslarıyla da göz doyurucu “Thelma”, hikâyesine baştan açıklanamayan doğaüstü, metafizik güçlerin tartışılıp sorgulanacağı gibi başlasa da, soruna cevap aramaktansa işin içinden “herşey açıklanmamaz” demeye getirerek sıyrılıyor sonuçta. Özellikle vaktiyle epeyce etkilendiğim “Oslo, 31 Ağustos” filmiyle belleğime kazınmış bu Norveçli yönetmenin yeni işlerini merak eden sinemaseverlerce kaçırılmayacak bir fantastik “Thelma”.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler