‘Kurtuluş, özgürlüğe sevdalı kadınlarda’

Gazeteci İrfan Değirmenci’nin ikinci kitabı ‘Herlanda’ okuyucularla buluştu. Değirmenci, “Kitabımdaki kadınlar ‘Biz buradayız’ diye haykırıyor. Onlar benim kahramanım” diyor.

Yayınlanma: 06.04.2018 - 22:47
Abone Ol google-news

Gazeteci İrfan Değirmenci’nin İnkılap Yayınları’ndan çıkan ikinci kitabı “Herlanda” okuyucularla buluştu. “Herlanda” adlı distopik ülkede yaşananlar 2141 yılında bilinmeyen bir coğrafyada geçiyor. “Herlanda”, 185 yaşına kadar yaşatılmış “Her şey” adlı bir liderin iktidarındaki yasakların her geçen gün nasıl arttığını gözler önüne seriyor. “Her Şey”e başkaldıran “Hiç”ler var. “Hiç”lerin mücadelesinde öne çıkanlar ise ülkenin “Hiç” kadınları.

-Kitabı Türkiye’nin bugününden yola çıkarak mı hazırladınız?

İçinde yaşadığımız ortam, hepimizin yaşadığı baskılar ve geleceğe dair kaygılar... Evet, içinde yaşadığımız coğrafyaya ait bir ruh hali. Dolayısıyla ben 2140 yılında, bilinmeyen bir coğrafyada “Herlanda” adı verilen ülkede yaşananları anlatmış olsam da anlatan burada 2018 yılında. Ve tüm bu karamsarlığın ortasında yazan bir adam. Herkes ortak bir duyguyu paylaşıyor. Bunun adına korku, geleceğe dair kaygı, nefes alamayacak kadar baskı altında hissetmek diyebilirsiniz.

‘Kadınlar korkmuyor’

-Karakterleriniz düşünmekten vazgeçmeyen insanlar...

Benim kahramanlarım ülkenin düşünmekten ve düşündüğünü ifade etmekten, konuşmaktan ve elini taşın altına koymaktan çekinmeyen insanlar.

-Kahramanlarınızı büyük çoğunluğu kadınlar. Kurtuluşu kadında görmenizin sebebi nedir?

 Hiç’lerin özgür kadınları... Olağanüstü şartlarda hâlâ konuşmaya devam ediyor ve sahneye çıkıyorum. Salonları dolduran ve benim sahnede söylediklerime tepki veren, salona gelmekten korkmayan, sözünü söylemekten geri durmayanların yüzde 80’inden fazlası kadın. Kitabımdaki kadınlar “Biz buradayız” diye haykırıyor ve bu yüzden onlar benim kahramanım ve kurtuluş özgürlüğe sevdalı kadınlarda.

Mobbing var mı?

-Bugünkü kahramanlarınız kim?

Marjinal diye yaftalanan, “kulağınızdan tutar sizi atarız” denilen, okuma hakkına dahi artık karışılma noktasına gelen gençlerdir bugünün kahramanları.

-Bu cevabınızdan yola çıkarak şunu sormak isterim: Bugünkü iktidarın kendisi gibi düşünmeyenlere mobbing yaptığını söyleyebilir miyiz?

İnsan ilişkileri değişti bu ülkede. Şu an röportaj yaptığımız yer Taksim. Bu ülkenin vitrini. Türkiye ne ise Taksim meydanı da o. Şu meydanda durun ve etrafınıza bakın. Ne hissedeceksiniz? Hava da gri bugün. Saksıdaki ağaçlara, insanların yüzündeki mutsuz ifadeye bakın! Bunun sebebi iktidardır, bu ülkeyi 16 yıldır yönetenlerdir. Bu durum insan ilişkilerine de yansıyor çünkü en temel iktidar iki insanın ilişkisinde kurulandır. Size nasıl hitap edildiği ve nasıl bakıldığı önemlidir. Birbirimize mobbing uygulamaya başladığımızı görüyorum. Herkes ne söyleyeceğine daha dikkatli davranmaya başladıysa ve kendini güvende hissetmiyorsa bu yaşadığmızın adına mobbing demek bile hafif kalıyor.

-Kitabınızda adı ‘Her şey’ olan bir lider neredeyse her şeyi yasaklıyor. Bir gün gelecek her şey yasak mı olacak diyorsunuz?

“Her şey” adını verdiğim kişi romanın kötü karakteri, “Herlanda”ya adını veren ve şu an 185 yaşına kadar yaşatılmış olan hayali bir lider. Ülkede kendisine sorulmadan nefes alınmasını dahi yasaklayacak noktaya geliyor. İnsanların çocuklarına vereceği isimlere dahi müdahale etme noktasına gelmiş bir lider. İsimler dahi onun izin verdiği listeden seçilip konulacak isimler ve dolayısıyla ülkede isyan bayrağını ilk açan “sen kendine her şey diyebilirsin o zaman biz de hiçiz” diyerek kendi çocuklarına isim vermekten vazgeçip numaralandırmaya başlayan kahramanlar. Her şeyi yasaklayabilirsiniz ama o yasakları ne kadar sürdürebilirsiniz? Bunu sorgulatmak isteyen bir roman “Herlanda”.

‘Daha keskinim’

-Ya ‘her şey’ ya da ‘hiç’iz mi?

Ya her şeye boyun eğenlerdensiniz ya da bir hiç olmayı kabul edip başkaldıranlardansınız, bunun ortası yok.

-Bir de iyiler kazanır diyorsunuz...

Eninde sonunda iyiler kazanır, zaten böyle düşünmezseniz mücadele edemezsiniz.

-Peki siz hep böyle mücadele eder miydiniz yoksa kovulduktan sonra mı mücadele insanı oldunuz?

Hiçbirimiz beş yıl önceki kendimiz değiliz. Hayatın kendisi değişen bir süreç ama insanda değişmeyen şeyler var. Çocukluğumdan beri otorite figürüyle derdim vardı. Genelin benmsediği, doğru bulduğu ve dayattığı kurallarla da hep bir sorunum vardı. Kovulmak, evet mesleki hayatımda bir kırılma noktasıdır ve öfkemi de artıran bir faktördür, zira herkes susarken ülkem adına konuştuğum için bedel ödedim ama bundan onur duyuyorum. Bir iki soru önce mobbing dediniz ya, bizim iş yerinde yaşadığımız şey mobbingti çünkü her yayından sonra o gün yayında söylediğimiz sözle ilgili bir savunma yapmak durumunda kalıyorduk ve bu başlı başına bir mücadeleydi. Aslında yıprana yıprana geldik o mücadelelerin içinden. Umarım hiç tatmazsınız işsizliğin getirdiği o olumsuz ruh halini. Bir de o ruh hali eklenince, eskisinden çok daha keskin olabiliyor insan. Sözlerimi geçmişte daha ölçerek, tartarak söylüyorsam, evet son bir yıldır daha keskin söylüyorum. Ülkede yaşananlarla ilgili artık herkesin daha keskin şeyler söylemesi gerektiğini düşünerek bunu yapıyorum.

‘Zulüm nasıl sona erer?’

-Hangi sancı bu kitabı yazdırdı?

Dönemin zulmü nasıl sona erebilir? Ne yaparsak sona erer? Bu zulüm elle tutulacak kadar somut hale geldiyse zulmün sona ermesi için de elle tutulacak kadar somut adım atılması gerekir. Bu adım ne olmalı sorusu bana kitap yazdırdı, bu dert bana çok kitap yazdırır gibi geliyor. Umuda ihtiyacımız var, biribirimizi mücadeleye teşvik edecek bir umuda ihtiyacımız var.

‘Atmadıkları manşetler yüzünden...’

-Doğan Medya satışı ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Muhalefet ediyormuş gibi görünüp en kritik anlarda hep muktedirin yanında olmayı son beş yıldır tercih eden bir grup artık yok. Bu belki bazı insanlarımızın yüzüne acı gerçeği çarpacak. İfade etme, basın özgürlüğü kalmadı bu ülkede. Bu satış bunun farkında olmayanların yüzüne çarpacak. Kovulacak arkadaşların başları dik olsun, boyun eğmek durumunda değiller, haklarının peşinden gitsinler, bu ülkede geçmişte olmadıklarından daha cesur davransınlar ve lütfen konuşmaya yazmaya devam etsinler. Baskı varken taviz üstüne taviz verme yolunu seçtiler. İlk baskıyla karşılaştıkları gün “bu baskı ortamında ben bu işi yapamıyorum” deyip o gün satmış olsalardı bu ülkeye bu kadar zarar vermemiş olacaklardı.

-Nasıl bir zarar?

O medyadan son beş yıldır yapılan yayınlara bakın. Her seçim döneminde, son referandumda attıkları manşetler, yaptıkları haberler ya da yazmadıkları haberler, atmadıkları manşetler bugünkü durumumuzun sebebidir.

Tazminatın koşulu suskunluk!

-Tazminatınızı neden alamadınız?

Kovulurken “tazminatsız kovulmayı hak etti” dediler ama buna mahkeme karar verecek, devam ediyor duruşma. Sonra da tazminat verebileceklerini söylediler ancak iki tane gizlilik maddesi, sessizlik- suskunluk maddesi eklemek istediler. Artık kurumla, holdingle ilgili yazıp çizmeme, konuşmama maddesi, sosyal medyayı da içeren bir eki vardı. Benim şu ağzıma kilit vuracak bugüne kadar hiçbir maddi para birimi icat edilmedi, o yüzden sözleşmeniz de sizin olsun. Mahkemede görüşürüz deyip ayrıldık.

-Meclis’te kadın oyuncuların sahnede yer almasının engellenmesine dair neler söylemek istersiniz?

Atatürk Türkiye’sinin cesur kadınları, hayatın her alanında var olmaya devam edecekler. Atatürk’ün Meclis’inde kadınlar sahnenin kenarında, seyircinin arkasında konumlandırılmak istendiğinde buna karşı çıkmayan erkeklerin korkaklığına da iyi bir yanıt verecek bu ülkenin kadınları. Cumhiyet’in 95 yıllık kazanımını, kadın hareketinin onca yıllık birikimini silmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Özgürlükten tek anladığı kadını sosyal yaşamdan tecrit etmek olanlar, hak ettikleri yanıtı ülkenin özgürlüğe sevdalı kadınlarından alacaklar.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler