Mine Soysal'dan 'Daralan'

Mine Soysal “Daralan”da; kıyıda köşede kalmış yaşamlara odaklanıyor. Gençlerin küskün iç sesini, biriken kaygılarını, kimi öfkeli kimi cesur çıkışlarını küçük bir Anadolu kentinin yoksul mahallesinde buluşturan Soysal, hayatın yürek burkan zor yanlarını dillendirirken iletişim ve anlayışa tutunuyor. Soysal’la kitabını konuştuk.

Yayınlanma: 24.11.2017 - 17:27
Abone Ol google-news

‘Edebiyatın sürekli iz bırakan gücü önemli’
  
- Ana kahramanımız Mete neden daralıyor?

- Mete’nin hayatı daracık bir hayat. Evinde yaşadıklarının değil, küçük bir kentte, yoksul bir semtte edinebileceklerinin kısıtlı olduğunu sanan bir genç. İçindeki çıkışsızlık duygusu dış koşullarla sürekli besleniyor ve giderek daha çok daralıyor.

- İmza günlerinde ve okul etkinliklerinde sık sık gençlerle bir araya gelen bir yazarsınız. Sizce Türkiye’deki gençler nelerden daralıyor?

- Kendilerini ifade etmiyorlar. Yetişkin dünyanın onların konuşmasını istedikleri konuları konuşmakla ya da göstermeleri beklenen refleksleri göstermekle yetiniyorlar. Ama gerçekte kendilerini ifade etmekten ciddi anlamda çekiniyorlar. Toplumsal yapımız da bunu uygun gördüğü için böylesini kanıksamış durumdalar. Varlıklı kesim için de bu böyle, orta sınıf için de yoksul kesim için de...
 
DELİCE SUSKUNLUK”

- Roman boyunca Mete’nin taban tabana zıt hem iç hem dış sesini duyabiliyoruz. Bahsettiğiniz ifade edemeyişin bir göstergesi mi bu?

- Mete, ailesinin koşulları içinde zorlayıcı karakter olmamayı seçmiş bir genç. Evde, ablası gibi yaşamı oldukça zor bir insan var ve aile birbirine çok bağlı. Bu, şans gibi görünmekle beraber Mete’nin ergen dünyasında keskin bir kılıç işlevine bürünebiliyor. Çünkü gerçek düşüncelerini söylerse ailesinin, hele hele ablasının kırılabileceğini, üzüleceğini sanarak müthiş bir korku içinde. En kötü hissettiği anda bile üstesinden gelip gülümsüyor, ses tonunu kontrol ediyor. Ergenlikte böyle bir tavır çok çok zor. Ama istedikleri zaman bunu çok güzel yapıyorlar. Belki de Mete’nin içindeki ses ona düşünsel bir boşalma sağlıyor. Ancak suskunluğu, daha o yaşta yaptığı kişisel seçimi Mete’ye ciddi bedel ödetiyor.

- Tüm bunlara rağmen Mete’nin yaşamı komşu evdeki aile içi şiddete tanık olmasıyla değişiyor. Şiddetin öznesi olmamasına rağmen tanıklık neden bu denli sarsıcı oluyor?

- Mete’nin, ablasının, çok alışkın olduğunu düşünmekle beraber anne ve babasının girdiği şok, karşı evdeki şiddetin sistematik olarak devam edişi ve delice suskunluk içinde bunun kabulünün ispatlanır olmasıyla ilgili. “Yeter yahu” sesinin çıkmaması işi başka bir boyuta taşıyor. Tanık oldukları şiddet, onca badireye rağmen gülümseyebilen ailenin elinde kalan tek güzel şeyi haksızca ellerinden alıyor. Duygusal şiddet bu da. Kimse onları dövmüyor ama sadece tanık olarak bile insanların hayatı tuzla buz olabilir. Gençlerin bunu akıllarından geçirmesini çok önemsiyorum. İlla birinin bize bir şey yapması gerekmiyor; şiddete tanıklık ettiğimiz zaman da paramparça olabiliriz. Bu imhayı sorgulamaları benim için çok önemli.

- Aile içi şiddet politiktir meselesi...

- Elbette. Bir okul programında, Uzakta romanımla ilgili liselilerle tartışırken “Kadın cinayetleri, şiddet politiktir” gibi bir cümle kurduğumda, “Nasıl olur?” diye çok soru sormuşlardı. Bu, Ankara’daki çok iyi okullardan biriydi. İyi eğitimli gençlerin bile çevrelerinde, ülkelerinde olup bitenle ilgili alt okuma yapamadığını ve aslında her şeyi daha çok anlatmamız gerektiğini düşünmüştüm. Bizim ne aile hayatımız ne de temel eğitimimiz erdem kazandırıyor çocuklara. 1980’lerden sonra, “Arkadaşına vurma, yalan söyleme, hatalıysan özür dile” gibi en temel söylemler bile değişti. Ailenin sunması gereken erdem eğitimi ortadan kaldırılıp yerine başarıya odaklı, insanın altındaki halıyı sürekli çeken ve onu ayakta tutamayan söylemler egemen oldu. Okul eğitimi de yeterli değil. Artık denizin ortasına atılıp duran genç dünya var. Sürekli, bakalım hayatta kalır mı diyerek açık denize genç insan fırlatıyoruz.
 
“BOŞ ŞEYLER OKUMAMALISIN”(!)

- Gençlik edebiyatının önemi tam da bu noktada devreye giriyor diyebilir miyiz?

- Edebiyatın tutkal işlevi var. Genç insanlar ya bir insana ya da bir duyguya, düşünceye tutunacak. Yalnız kaldığında, zihninden geçen binlerce düşünce içinde böyle de olabilirmiş dedirten ışık izleri olması lazım. O izler, daha sonra, başka bir anda işine yarayacak, o an değil. Edebiyatın dokunup kaçan, çocuktan asla hesap sormayan, sorgulamayan ama içinde sürekli iz bırakan gücü, işleyişi önemli. Gençlik edebiyatında ısrarla gönülden emek vermeye çalışmamın nedeni de bu.

- “Gençler kitap okumuyor” görüşü çok yaygın. Zeynep Cemali Edebiyat Günü’ne katılan Bekir Ağırdır da bunun doğru olmadığını rakamlarla açıkladı. Eyvah Kitap’ın yazarı olarak siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

- Gençler istediği kitapları çok güzel okuyor. Yetişkinler, onların okumasını uygun bulduğu kitapları okumadığı için böyle deniyor. “Boş şeyler okumamalısın” deyip gençlerin önüne kitaplar konuyor. O “boş şeyler” bilim kurgu kitapları, çizgi romanlar, polisiyeler... Bir genç için dünyanın en zevkli okuma alanları ve edebiyata müthiş yaklaştıran okumalar. Bugün dokuz yaşında olan bir çocuk bundan otuz yıl sonra evrenin bir köşesinde bizim bugünkü aklımızın almadığı şeylerle uğraşıyor olacak ve biz o çocuğu sıradan alışkanlıklarımızla yetiştirmeye çalışıyoruz. Böyle komik bir şey olamaz.
 
Daralan / Mine Soysal / Günışığı Kitaplığı / 216 s.  


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler