Özkan kardeşler cezaevinde buluştu

Aralarındaki telefon konuşması, kurulduğu savlanan örgütün unsurlarından sayıldı.

Yayınlanma: 17.12.2015 - 21:13
Abone Ol google-news

İzmir’deki gizli belge ve bilgi davası iddianamesinde ilginç ayrıntılardan biri de, albay rütbesindeki iki kardeşin birbirleriyle yaptıkları telefon görüşmesinin, casusluğa delil olarak gösterilmesi olmuştu. Tabib Albay Ergün Özkan, Diyarbakır Askeri Hastanesi’nin başhekimliğini yapıyordu. 1 yaş küçük kardeşi Jandarma Albay Erdal Özkan ise mesleğini Ankara’da sürdürüyordu. Farklı kentlerde yaşayan kardeşler, sık sık birbirleriyle telefonda görüşüyorlardı. Ancak aralarındaki telefon görüşmeleri, adli sürecin iddianamesine, kurulduğu savlanan örgütün unsurlarından biri olarak yansıtıldı. Albay kardeşler dava sürecinde İzmir Şirinyer Askeri Cezaevi’nde 22 ay boyunca hapis tutuldu.

Kedi gibi...

Diyarbakır Askeri Hastanesi’nin başhekimliğini yürütürken, “kumpas” davasına dahil edilen Prof. Dr. Ergün Özkan, 22 ay hapis yatmasının ve tahliyesinin ardından TSK’den ayrıldı. “Çalışmaktan soğuduğu” için şu an mesleğini yapmıyor. “Genel cerrahım ve istediğim her devlet kurumuna başvurabilirim ama çalışmak hiç içimden gelmiyor” diyen Özkan, tüm zamanını ailesiyle geçiriyor.

Generalliğe yükselerek Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Kurum Başkanlığı’na getirilmesine kesin gözüyle bakılan Özkan, TSK’nin kendilerini, kumpası kuranlara “kedi gibi teslim ettiği”ni bu nedenle emekliye ayrıldığını söylüyor.

Özkan, tahliye edildikten sonraki dönemde TSK’den ayrılmasının gerekçesini şöyle özetliyor:

“Silahlı Kuvvetler bize sahip çıkmadı. Bizi kedi gibi teslim ettiler. Bize TSK sahip çıksaydı Fettullahçı örgüt bizi tutuklayamazdı. TSK içinde bu kumpası kuranlara destek olanların olduğunu düşünüyoruz. Yoksa Silahlı Kuvvetler’in subayları bu kadar kolay içeri atılamazdı. Bu kumpası kuranlardan şikâyetçiyiz. Bizimle ilgili gerçekle alakası olmayan fezlekeyi düzenleyen polislerin suçlu olduğunu düşünüyoruz.

Beni sorgulayan savcının örgütün parçası olduğunu özel yetkili mahkemenin örgütün parçası olduğunu söyledik. TSK içinde destek veren irtibatlı olan personelin bulunmasını istedik. Gözaltına alınanlar seçilmiş kişiler kimse tesadüfler sonucu rastgele belirlenmedi. 357 kişinin temel özelliği Cumhuriyetçi, Atatürkçü, vatansever olmaları. Bunun için hedef seçildiler. Hepsi de değişik branşlarda kurmay subaylar. Gelecekte komuta kademesine gelme ihtimali olan, emsalleri arasında başarılı isimler seçilmiş.”

Casus kimliğini yazar mı?

Müebbet hapis cezasıyla yargılandığını, devletin güvenliğine ilişkin tek bir belgenin sızdırılmasıyla suçlandığını da anlatarak, “Benim konum olarak söylenen belgeye ulaşmam söz konusu bile değildi. Diyarbakır Askeri Hastanesi’nin başhekimiydim ben. Doktorum. Bu tür belgeler hastanede bulunmaz. Söz konusu belge kurmay subaylar tarafından işlem yapılan kolordu karargâhlarında bulunur.

Dijital bir belgede benim ismim yazıyor. Sonuçta bunu ben göndermişim gibi not düşülmüş. Stephan King romanlarında yapılan bir kurgu bu. Orada Adile Naşit yazsaydı o mu suçlu olacaktı. Karışıklık olmasın diye belgeyi oraya koyanlar benim kimlik numaramı da yazmışlar. Suçladıkları kişilerin hepsinin dijital belgede kimlik numaraları da yazıyor. Böyle bir casusluk örgütü olabilir mi?” diye soruyor.

Ergenekon, Balyoz davalarındaki kumpaslardan cesaret alarak yeni kumpas davaları kurulduğunu, Balyoz’da gözden kaçırılan subayların “casusluk davası”nda yeni bir çuvala konulduğunu söylüyor. Aramalarda bulunduğu savlanan dijital verileri polislerin, “elleriyle koymuş gibi” bulduklarını, şifrelerini de kendileri yazdıkları için kolayca kırdıklarını anımsatıyor

Kardeşi Erdal Özkan’ın da, Jandarma Genel Komutanlığı’nın bilgisayar biriminde görevliyken bu operasyonun başladığını söylüyor. Fethullahçı örgütün bu birime sızamadığını anlatarak, “Kardeşim Kara Harp okulu mezunu, ODTÜ Bilgisiyar ve Ankara Hukuk Fakültesi mezunu. Albay rütbesinde Jandarma Genel Komutanlığı’nda bilgisayarcı olarak çalışıyordu. O da benimle aynı yerde hapis yattı. Benden üç ay önce tahliye oldu. Özellikle bu birimi işgal edemiyorlardı. Sapasağlam bir birimdi. Burada çalışan 13 kişiden 11’i sanık haline getirildi. 6’sı tutuklandı ve yargılanıyor. Bu şekilde çalışanlar pasif görevlere aldırıldı ve amaçları tamamlandı. Kardeşim hâlâ pasif görevde” diyor.

Duygusal karşılaşma

Özkan, kardeşiyle hapiste karşılaşma anını da şöyle anlatıyor: “Kardeşime ulaşmaya çalışıyorum ama bir türlü başaramıyorum. Telefonlarının kapalı olduğunu anlayınca onun da gözaltına alındığını düşünmeye başladım. Haklı da çıktım. Ankara’dan kardeşim İzmir’e getiriliyor ve biz kardeşimle İzmir Merkez Komutanlığı nezarethanesinde buluştuk. Herkesin meraklı bakışları arasında birbirimizle kucaklaştık. Ardından kardeşim o sıkıntılı ortamda benim kulağıma bir şeyler fısıldadı.

Sonra da ben onu kaldırıp havalara fırlattım. Herkes gözaltında moraller altüst olmuş, sıkıntılı. Bizim neden sevindiğimizi anlamaya çalışıyorlar. Eşi Mehtap’ın hamile olduğunu kardeşimin de baba olacağını öğrenince ikimiz de mutluluktan zıpladı. O anda nezarethanenin havası değişiyor. Dünyadan koptuğumuzu hissediyoruz. Çünkü uzun zamandır istemelerine karşın çocukları olmuyordu. Baba olacağı haberini aldığı gün gözaltına alınıyor kardeşim. Biz cezaevinde yatarken kardeşimin çocuğu oldu. Adını Defne koyduk. O mutluluğu da cezaevinde yaşadı. Defne’nin 1. yaş gününe üç gün kala tahliye oldu. Bunları unutamıyorum.”

Yazı dizisinin birinci bölümü: Sahte delillerle yok edilen gelecekler

Yazı dizisinin ikinci bölümü: ‘Babamın yüzüne bakmaya utandım’

Yazı dizisinin üçüncü bölümü: Cezaevindeyken üniversite kazandı


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon