Hayallere açılan kapı

Burcu Cunneen / Güney Afrika

Yayınlanma: 18.11.2018 - 11:26
Abone Ol google-news

Güney Afrika’nın bu en uç noktası, Cape St Francis’te ailemle birlikte yeni hayat macerasına başlamadan önce Fethiye’de Esenköy’de bir okulda resim öğretmeniydim. Okulda bir gün kazan dairesinin yanındaki o kasvetli depoya hayran hayran bakışım dün gibi aklımda. Kafamın içindeki projeyi nasıl dile getireceğim diye düşüncelere dalışım da, sonra anlatmaktan vazgeçip yaşatmayı seçmem de..

Oda resme dönüştü

O depoyu resme dönüşen bir sınıfa çevireceğimizi söylediğimde çocuklarımın şaşkın bakışı hâlâ gözlerimin önünde. Kova kova boyalar ve fırçalarla okula gittim ertesi gün. Tavandan zemine, masadan üzerindeki bilgisayara odanın içinde fırçamızın dokunduğu herşeyi renklerimizle, çizgilerimizle resme dönüştürdük. Ve kapıya kocaman “Hayallere Açılan Kapı” yazdık. O gün onlara imkânlar ne olursa olsun hayallerimizi takip etmemiz gerektiğini, kendine güvenin önemini ve bunu başarabilirsen yaşamı cennete dönüştürebileceğimizi anlatmıştım. “Bu mümkün mü öğretmenim” diye sormuştu bir öğrencim. “Elbette mümkün, şu an bunu başaran bir dehanın hayallerinde kendi hayallerimizi boyuyoruz” demiştim. “Kim o deha, öğretmenim” sorusunun cevabı tek kelimeydi bende: ATATÜRK.

Cape St Francis’in, ülkede genel olarak yerli siyahların yaşadığı, yoksul, yoksun kalmış mahalle olarak adlandırılan “township”i Seavista’da, gözlerim uzaklara dalıp elimdeki fırçayı tutarken bir anda 2 yıl öncesine gitmiştim. Ve şimdi gene elimde fırçam hangi kıtada olursam olayım her zaman ışığınla aydınlattığın yolda yürüyorum, diye mırıldandım. Karşımda şaşkın gözlerle ne düşündüğümü anlamaya çalışırcasına bakan Thedora vardı.

Thedora’yı ilk gördüğüm gün hatırımda... Seavista’da kilisenin sosyal sorumluluk projeleri çerçevesinde düzenlediği bir etkinliğe davet edilmiştim. Katılımcılar, bu bölgede yaşayan, taciz, şiddet, kayıplarla ağır travma yaşamış dokuz kızdan oluşan “Sunrise Girl” grubuydu. Kendimi ve sanatımı onlara anlatırken çok heyecanlıydım. Benimle çalışmak isterler mi? Olur mu? Olursa nasıl olur?.. Ben bunları düşünürken bir yandan da yaptığım çalışmaların görselleri elden ele dolaşıyordu. Birçoğunun tepkileri ortadayken içlerinden birinin uzaklığı, görsellere gözünün ucuyla bakıp geçmesi dikkatimi çekti.

Sanki karşımda yıkılması çok zor, kocaman bir duvar ve onun arkasında bir o kadar hassas bir kız duruyordu. Beni zorlayacaktı ama ona ulaşırsam herşey çok başka olacaktı. Grup benimle çalışmaya olumlu baktı, bir tek o hariç... Buraya gelir gelmez ilk kez kolları sıvamıştım. Fırçamla hayata, o hayatın içinden yaşanmışlıklara dokunacak ve gerçekliğin yok saydığı tüm hayalleri ve onların kendine olan inançlarını rengarenk gözler önüne serecektim.

Fark edilmek...

İlk iki resim çalışmasından sonra Güney Afrika’nın ulusal tv kanalı SABC NEWS, o küçük kasabaya kadar gelip bu sanatın yol hikâyesini ana haberlerine taşıdı. Bu ne mi demekti kızlar için; elbette ilk kez fark edilmekti ve onca yokluğun içinde renklerle var olmaktı.

Thedora duvarın ardındaki kız, “Mama Afrika” adlı resimle akşam saat 18:00’de tüm Güney Afrika’da ruhunun renkleriyle var oldu... Şimdi o koyduğu duvardan eser yok. İçinden bülbül çıktı desem yeridir. Benim de buradaki ilk ve en özel arkadaşım oldu zamanla. Sanatın gücüne inananlardan o da. Ve “Seavista township”in içinde nice güzel ruhları, o duvarın ardında saklı kalan tutulmuş nefesleri, benle beraber resmime can veriyor. O township’in güzel yüzü, gerçekliğin resme dönüşen hali. O Thedora, duvarın ardındaki tutulmuş nefes...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler