Sağ ve sol değerlerin ezeli çatışması

Ezen ve ezilenin tarih boyunca süren kavgası siyasal partileşmeyle birlikte kendini farklı bir ayrımda gösterdi.

Yayınlanma: 12.04.2014 - 22:16
Abone Ol google-news

30 Mart 2014 yerel seçimlerinden, ülke tarihine ve politika arşivlerine düşecek kayıtlar bulanık ve şaibeli izler taşıyacağa benzemektedir. Yerel seçim gibi siyasal yansımalarının sınırlı olduğu varsayılan bir sosyal oluşum 2014 Türkiyesi’nde dramatik boyutlar kazanmıştır. Ülke nüfusunun küçümsenemeyecek bir bölümünü oluşturan vicdanlı, namuslu ve yurtsever insanlar bu seçimin yarattığı atmosferden ve seçim sonrası devam eden ayak oyunlarının yarattığı huzursuzluğu yaşamaktadır. Seçim öncesinden başlayarak kamu yönetimi düzgünlüğünden ve ahlaki kurumlardan sapmalar sergilediği inandırıcı kanıtlarla belgelenmiş olan bir yönetimin varlığı zaten belli tepkilere yol açıyordu. AKP iktidarı bu tepkili huzursuzluğun kontrol edilebilmesi ve kendi tabanındaki belli belirsiz bir gevşemenin sınırlanabilmesi amacıyla, yaklaşan yerel seçimlere can simidi gibi sarılmış bulunmaktaydı. İyi kontrol edegeldiği haberleşme ve iletişim ortamını da harekete geçirerek, kendisine yönelik ağır eleştirileri ve tepkileri susturma yoluna gitti. Yeni Bir İstiklal Savaşı gibi hamasi kavramları da kullanarak çeşitli toplum kesimlerince oluşturulmuş eleştirilerin düzmece kumpas ürünleri olduğunu anlatmaya çalıştı. Çok sert söylemlerle kendi tabanındaki kemikleşmiş kitleyi sandıkta fire vermeyecek şekilde sarmalamaya ve karşıtlarının yalanlarına kulak asmamaya yönlendirdi. Bu eylemi, liderinin sergilediği büyük bir öfke tavrı içinde tabanına bir çeşit kindarlık duygusu pekiştirecek şekilde iletti. Kendi tıkışık dayanışmalı tabanını olup bitenlerin ahlaki değerlendirmesine girişmesini ve vicdan seslerini dinleme yollarını alabildiğine tıkadı. Çatlak seslerin sönüme uğraması amacıyla gözü kara bir şekilde uluslararası iletişim kanallarını yasaklayarak çeşitli etkin kontrol mekanizmaları yarattı; ayrıca hem kamu yönetimi hem de yargı sistemi düzlemlerinde değişiklikler yaparak kontrol altına alma yoluna gitti.

30 Mart yerel seçimlerinin bir genel seçim ve hatta bir referandum atmosferine dönüşmesini, en azından kendi tabanı düzeyinde, sağladı. Ülke nüfusunun çoğunun artık kırsallaşmış kentlerde yaşadığı bir 2010’lar Türkiye’sinde, bağırıp çağırmalı öfkeli bir seçim rüzgârının estirildiği bir ortam da yaratıldı. Liderinin kavgacı karakterinin de dürtüsü ile bu estirilen rüzgâr, toplumu ikiye bölücü etkiler yarattı.

Ortaya çıkan durum ve ulaşılan nokta, ülkenin düzgün yurtsever insanları için beklentilerin altında kalındığı görüntüsünü sergiliyor olabilir. Ancak bu olup bitenlerin ezeli bir toplumsal hesaplaşmanın günümüze yansıması olduğu hatırda tutularak, yılgınlık ve bozgun psikolojisine girilmemesi gerekir. Bu hesaplaşma devam edecektir. Toplumun vicdanlı ve namuslu güçlerinin kendilerini sabır ve azimle yeni hesaplaşmalar için diri tutmaları gereklidir.

Tarih, “ezenler” ile “ezilenler” arasındaki ezeli bir kavganın ayrıntılarından oluşur. Ezenler, çatışma kurallarını belirleyen ve ayrıca onların uygulanmasında, kaba güç kullanabilen taraflar olarak çoğunlukla galip gelmişlerdir. Ancak ezilenlerin, yaşamın dayanılmaz bir ıstıraba dönüşmesinden kaynaklanan derin huzursuzluğunun itkisiyle, köklü dönüşümlere yol açabilen tepkiler gösterdiğine de tanıklık edilmiştir. Bunların sayısı, belki, azdır; ama kalıcı izler bırakmışlardır.

1789 Fransız Burjuva Devrimi’yle, o dönemin uygarlık çizgisini temsil eden Batı Avrupa toplumlarında başlayan bir dizi değişiklik oluşumu 1848 itibarıyla, toplumların yaşamlarında yeni anlayışların doğmasına yol açmış bulunuyordu. Siyasal partileşme ve hemen arkasından, adına “demokrasi” denen ve antik dünyadakinin yenileşmiş niteliği taşıyan çağdaş bir toplum yönetimi biçimi ortaya çıkıyordu. Böylece, acımasızlık boyutu önde gelen ezeli “ezen-ezilen” kavgası yerine biraz daha çoğulcu ve uzlaşmacı bir “sağ-sol” ayrımı kendini gösteriyordu.

Normalde gündelik yaşamda coğrafi bir konumu belli etmek için kullanılan sağ ve sol tanımının, sosyo-politik kavramlar biçimine dönüşmesi, bilindiği gibi, 1789 Devrimi sonrası ilk halk meclisindeki temsilcilerin oturuş düzeninden kaynaklanmıştır. Devrimsel bir dönüşüm rüzgârının varlığına karşın toplum düzeninde köklü değişliklerden hâlâ ürküntü duyan ve alışılmış “sür-git” temponun devamından yana olan tutucu temsilciler, toplantı salonunda sağ tarafta oturuyorlardı.

Buna karşılık, aristokrasi ve krallık tahtının yıkılmasıyla yetinmeyip, bunun toplumsal değişikliklere yayılmasıyla yeni bir siyaset düzeni oluşturulmasını savunanlar sol tarafta yer alıyorlardı. Böylece, günümüzün parlamenter demokrasisinin biraz şematik bir başlangıcı olarak Fransız Devrim Meclisi’nde sağcılar ve solcular adlı iki grup ortaya çıkmış bulunuyordu. Ancak bu durum toplum kesimleri arasındaki ezeli çatışmanın sona erdiği anlamına gelmiyordu.

İki yüzyıla yaklaşan geçmişiyle “sağ” denen oluşumda, bireysel çıkarcılık arayışı ile sosyo-politik değişmelere karşı çıkıcı ve mevcut statükoyu koruyucu yaklaşımlar yan yana yer almışlardır. İnsanoğlunun geçmişine inildiğinde de, sağ anlayışın temsil ettiği bu büyük edilgenliğin ve “değişmeme direnci”nin varlığı bolca gözlenmiştir. Yani, insanoğlunda sağ davranış sergileme eğilimi daha kolayca ortaya çıkabilen bir refleks olarak tanımlanabilir.

Geçmişteki kabaca ezenler ile günümüzdeki kendi çıkarını kollamak üzere her türlü kural dışılığa başvurabilen çağdaş sağcılar arasında çok büyük farklar yoktur. Geçen yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan Nazizim ve faşizm, ilkel ve tehlikeli bir soy-sop ayırıcılığı ve seçiciliğiyle de birleşmiş olarak, soykırımlara ve uygarlık akışını durduran kanlı savaşlara yol açıyordu. Burada, “tek adam”lık uç sağcılığına dönüşmüş ve liderlerinin ciddi ruhsal bozukluklarıyla da bağlantılı insanlık dışı bir vahşetin yeşermiş olduğu hatırlanmalıdır.

Geçmişte devrimsel bir dönüşümü amaçlamış kentsoyluların ya da politik literatürdeki yaygın tanımlanışıyla “burjuvalar”ın, 19. yüzyılın akışı içinde çoğunlukla sağ yanda yer almış olmaları dikkat çekici bir unsurdur. Bireysel çıkarcılık anlayışına ek olarak, burjuva sınıfı bencilliği ve çıkarcılığı yönlenişlerinin de eklenmesiyle ve sık olarak dinsel tutuculuğun da tahrikiyle, sağ politik anlayış günümüzde varlığını sürdürmektedir. Gündelik yaşamı rafine bir keyif içinde sürdürme arayışı sağ burjuvaziyi sanatsal-kültürel ve bilimsel-teknolojik gelişmelerde özendirici tavırlar sergilemeye yönlendirebiliyordu.

Öte yandan, burjuvazi yapmacık görünüşler içinde de olsa belli bir yaşama adabı ve görgüsünün temsilciliğini yapabiliyordu. Ancak bu olumlu eğilimlerle birlikte, mala ve mülke sahip olma hırsı burjuva sağın öylesine iliklerine işlemiş bulunuyordu ki, toplum adına çoğulcu çıkarlar çok rahatlıkla göz ardı edilebiliyordu.

“Emek” kavramını yücelterek benimseyen 20. yüzyıl toplumlarında, özellikle 1917 Sovyet Devrimi’nden sonra rastlanır olmuştur. Son yüzyılda geleneksel sağ-sol çatışmalarına eklenen Batı dünyası içindeki Doğu ve Batı kutuplaşması günümüzde “emekçi sol” arayışlarının biraz zemin kaybetmesine yol açmıştır.

 

Ülkemizdeki Sağ-Sol Dengeleş(eme)mesi

Uluslararası ölçekte olupbitenlerin, ülkemizdeki etkileri epeyce sonradan ortaya çıkmıştır. Osmanlı’nın son dönemlerinde 1876 Teşkilatı Esasiye ve Meclisi Mebusan denemeleri, vatansever büyük ozan Namık Kemal’in öncülüğünü yaptığı “Jön Türkler” hareketinin de etkisiyle, kendini göstermiş özlemleri susturma ve yatıştırma tavrını taşıyan girişimlerdi. Çok kısa sürede durdurulmuşlardı. Bu girişimlerin yeniden canlandırılması 1920’lerin ulusal bağımsızlık savaşı ve 1923 Cumhuriyete geçiş dönemini beklemiştir.

Önce tek partili bir siyasal düzen ile yola çıkılıp, 1945’ten sonra çok partili siyasal bir ortama geçilmesine tanıklık edilmiştir. Çok kısa sürmüş Atatürk dönüşümleri döneminde, ülkede dinsel muhafazakârlıkla da kol kola girilmiş bir genel toplumsal tutuculuk, bir çeşit ülkemize özgü bir politik sağ olarak varlığını gizli bir biçimde sürdürmüştür.

Büyük Önder’in olağanüstü güçlü kişiliğinin kontrol ediciliğiyle, bu sinsi sağ hareketler su yüzüne çıkamıyordu. 1950 genel seçimlerinde Demokrat Parti’nin belirlediği sağ üstünlük, günümüze kadar devam etmiştir. Sandıksal sonuçlar bakış açısından ülkede kullanılan oyların 1950’ler boyunca ortalamanın sadece küçük miktar üstüne çıkan bir parçası, o dönemlerde geçerli seçim yasasının kuralları gereğince Demokrat Parti’ye büyük parlamenter güç sağlamıştır. 1960’lar ve 70’ler boyunca birkaç kola bölünmüş olarak, bir yandan dinsel sağ ile ülkücü ulusalcılık düşünceleriyle beslenmiş, bir yandan da “ekonomik sağ” kurallarına bağlanmış bir sağ hareket akımı günümüze kadar gelmiştir. Bu hareketin toplam oy oranı, 1977 genel seçimleri hariç hep yüzde 60’lara yakın ya da üzerinde dolaşmıştır.

Buraya kadar söylenenlerin sayısal döküm özellikleri ilişikteki grafiklerde verilmektedir. Uzun yıllara yayılmış sayısal bilgilerin daha iyi algılanabilmesi amacıyla 1950- 1980 dönemi ve 1980 sonrası için iki ayrı grafik verilmektedir. (Şekil 1a – Şekil 1b)

2000’lerden sonra Güneydoğu kökenli yurttaşların oylarının klasik anlamda sol oy tanımına girip girmediği bazı uzmanlarca tartışılmaktadır. Ancak burada verilen grafiklerde Güneydoğu kökenli partilerin oyları 2005 yılından itibaren toplam sol oy sayıları içinde verilmiştir.

 

TİP’in ömrü kısa sürdü

1960’larda umut verici bir sol partileşme niteliğiyle kendini gösteren Türkiye İşçi Partisi (TİP) olgusunun sadece birkaç yıl sürdürülebilmiş oluşu, toplumsal değişim beklentileri adına talihsiz bir durum olarak hatırlanmaktadır. Buna karşılık, daha klasik devletçi ve statükocu bir CHP’nin içinden çıkan demokratik sosyal özlemci bir “orta sol” hareketinin devam edegeldiği gözlenmektedir.

Çok parçalara bölünmüş ve çok sayıda partilerin açılmasına yol açmış bulunan Türkiye sol hareketi, günümüzde artık ılımlı bir orta sol çizginin gölgesinde varlığını küçülerek sürdürmektedir. Sağ anlayışın ve hareketin de bölünmeler ve silinmeler yaşamış olduğu hatırlanmalıdır. AKP bütün bunların üstesinden gelecek biçimde, dinsel muhafazakârlığa dayalı bir tutuculuk ile ekonomik düzlemdeki bir bireysel çıkarcılık hırsının toplamı olarak ülkemiz sağının öndeki büyük aktörü haline gelmiştir.

Ulusal köken değerlerine aşırı bağlılık sergileyen bir MHP ise muhalefet partisi gibi gözükmekle birlikte, farklı bir sağ anlayışın temsilciliğini yapmaktadır. İktidardaki bir sağ ile muhalefetteki bir sağın ülke ortalamasındaki oylarının toplamı son yerel seçimlerinde gösterdiği gibi yine yüzde 60’ların üzerindedir.

 

Ecevit’in umut filizlenmesi

1973-77 döneminde ve özellikle 1977 genel seçiminde CHP’nin varlığı, siyasal yaşama damga vurmuştu. CHP’nin bu sekiz yıllık (1969-1977) zaman parçasında, kendisine yönelik yurttaş ilgisinin ve oylarının yüzde 10 puanlık sıçrayarak artışında Kıbrıs Çıkarması olgusunun milliyetçi-ulusalcı niteliğinin biraz payı olmakla birlikte, o dönemin CHP’sinin ve Ecevit’inin ezilegelmiş toplum kesimlerinin beklentilerine cevap veren, “umut” filizlenmesine yol açan ve evrensel sol anlayışa yakın düşen politik yaklaşımlarının payı daha büyük olmuştur.

Sonraki dönemlerde, “orta sol” hareketin yaşadığı bölünmeler, evrensel sol dünyaya bir düşünsel sol düzleminde bile yakın gelemeyiş ve 1980 askeri müdahalesinden sonra çeşitli isimler ve etiketler taşımış bulunan bu partiye, daha ziyade merkeze yakın bir konum kazandırmıştır.

Erdal İnönü’nün çok kısa süren liderliği döneminde yeniden ortanın ve merkezin epeyce daha solunda yer alma arayışlarının arkasından gelen sağ-orta sol partisel koalisyonlarıyla birlikte merkeze doğru savrulmanın devam ettiği bilinmektedir. Bunun sonucu olarak, seçimlerde aldıkları oyların oranları da giderek yüzde 26-28 dilimine kilitlenmiştir. Bu arada, sol anlayışın gelişme çizgisinde 1990 sonlarında da sağın egemenliğini kısmen kırabilecek seçim performanslarının yaşanmış olduğu hatırlanmalıdır.

Buradaki 1977-1999 hatırlatmaları sadece, son yerel seçimlerin sonuçlarının yarattığı buruklukla yılgınlığa düşme istidadı gösterebilen ülkenin yurtsever zinde güçlerine moral verecek bir unsur olarak algılanmamalıdır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler