Şarkılarla atılan çığlık

Rock grubu Teneke Trampet, ürettiği eserlerde sıklıkla toplumsal barış, bireysel silahlanma, kadına yönelik şiddet gibi toplumsal konulara dikkat çekiyor. “Silahsız” isimli şarkısı buna örnek: “Öldürmek erkeklikse biz erkek değiliz, geldiğimiz gibi gideriz bu dünyadan; silahsız...” Grup, “İzin Verme” ve “Olmaz” adlı iki albümün ardından, üçüncü albümün kayıtlarını tamamladı. Önce birkaç şarkıyı tekli olarak dinleyicileriyle buluşturacak.

Yayınlanma: 03.04.2019 - 10:25
Abone Ol google-news

Fotoğraf: Vedat Arık

Adını Günter Grass’ın, yaşadığı baskıcı dünyada büyümeyi reddeden, tepesi attığında trampetini çalıp çığlıklar atarak etrafta ne varsa kırıp döken karakteri Oskar Mazerath’ ı anlattığı ‘Teneke Trampet’ adlı romanından alan grup, tepkilerini müzikle ortaya koyuyor. Antimilitarist sözleriyle dikkat çeken şarkıları da bunun en güzel örneği. Grup üyelerinden Oğuz Tarihmen, Cem Pulathaneli ve Koray Bulut ile yeni albüm hazırlığı ve müzik üzerine konuşmak için bir araya geldik. Grubun solistlerinden Oğuz Tarihmen “Teneke Trampet, Nazizm’in yükseliş zamanlarında baskıcı bir dünyada büyümek istemeyen, bunun için 3 yaşındayken kendini merdivenlerden aşağı atarak fiziksel büyümesini durduran Oskar Mazerath’ ın öyküsünü anlatır. Oskar, rahatsız olduğu olaylarla karşılaştığında teneke trampetini çalar ve tiz sesiyle çığlık atar. Kendimizi Oskar’ dan çok farklı görmüyoruz; bireyi ve insanlığı baskı altına almak, özgürlükleri engellemek isteyenlere karşı çığlıklarımızı şarkılarımızla atıyoruz” diyor.

 

 

 Cem Pulathaneli, Oğuz Tarihmen, Koray Bulut

- Teneke Trampet ekibini tanıyalım. Nasıl bir araya geldiniz?

Oğuz: Teneke Trampet, 1998’de üç kişiyken İstanbul’da ve Ege’nin çeşitli kentlerinde sokak müziği yaparak kuruldu. Sonrasında yurtdışında geçirilen zamanlar, ayrılmalar, katılmalar derken şimdiki beş kişilik kadrosuna ulaştı. Cem: Oğuz ile arkadaşlığımız öğrencilik günlerimize, Alman Lisesi’ ne dek uzanıyor. 30 küsür yıldan beri tanışıyor, 20 yıldan beri müzik yapıyoruz. Kendi şarkılarımızı yazıp insanlara kolay ulaştıracak şekilde sokak müziği ile başladık, ardından üniversiteden arkadaşım Barış aramıza katıldı. Yüksek lisans için Almanya’ya, Oğuz’un eğitimini sürdürdüğü şehre gittim, orada da bir süre birlikte çalıştık. Alman müzisyenlerle beraber bir grup kurarak geleneksel Türk ezgilerini rock müzik formatında düzenledik. Teneke Trampet’in şu anki ekibi ise altı yıl önce oluştu.

Günter Grass'la tanıştık

- Grubun adı nasıl konuldu?

Oğuz: Grubun ismi Günter Grass’ın romanı ve Volker Schlöndorff’ un romandan uyarladığı aynı adlı filmden geliyor. Teneke Trampet Nazizm’in yükseliş zamanlarında baskıcı bir dünyaya büyümek istemeyen, bunun için 3 yaşındayken kendini merdivenlerden aşağı atarak fiziksel büyümesini durduran Oskar Mazerath’ı anlatır. Oskar, rahatsız olduğu olaylarla karşılaştığında teneke trampetini çalar ve tiz sesiyle çığlık atar. Bu tiz çığlıkla etrafta ne varsa kırıp döker ve tepkisini gösterir. Kendimizi Oskar’ dan çok farklı görmüyoruz; bireyi ve insanlığı baskı altına almak, özgürlükleri engellemek isteyenlere karşı çığlıklarımızı şarkılarımızla atıyoruz. Eğer protesto edilecek birşey varsa bu tek başına değil, insanlarla beraber yapılmalıydı. Buradan geldi isim... O roman kahramanı grubun maskotu oldu, çıkartmalarımızın üstünde logo gibi kullanıldı, albüm kapaklarına girdi. Grubumuzun adına ilişkin de şöyle de bir hikayemiz var: Günter Grass ölmeden önce, sanırım 2011 gibi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Yaşar Kemal ile bir etkinlikte bir araya gelmişti. Ben oraya gittim. O zaman albümümüz yoktu, sadece bir demomuz vardı. Orada Grass ile tanıştım. Bir grup kurduğumuzu ve adını Teneke Trampet koyduğumuzu anlattım, kendisinden izin istedim. Demoyu da kendisine hediye ettim.

-Bireysel silahlanma, kadına yönelik şiddet gibi toplumsal olaylar da şarkılarınıza yansıyor…

Oğuz: Söz ve müziklerin büyük çoğunluğunu kendimiz yazıyoruz. Şarkılarımızda çeşitli konuları işliyoruz. İnsanın bireysel dünyasının ötesinde, toplumu ilgilendiren hangi konu karşımıza çıkarsa şarkılarımızda kendisine yer buluyor. Cem: Gruba Teneke Trampet adını verirken edebiyata gönderme yaparak şarkıların bizler için yalnız melodik değil, sözel açıdan da önemli olduğunu göstermek istemiştik, dolayısıyla ne anlattığımız kadar nasıl anlattığımız da bizim için önemli. ‘Silahsız üçüncü albümde’

- Üçüncü albümde ne tür şarkılar olacak?

Cem: Albümün kayıtları bitti. Yazın Sofaristanbul’da canlı bir akustik kaydını yaptığımız ‘Silahsız’ adlı şarkımız da üçüncü albümde yer alacak. Albüme Mayıs ayından itibaren single’larla başlayıp bir süre sonra yeni şarkılarımızın tamamını toplu olarak yayınlayacağız. Koray: İnsanın bireysel sorunları, isyanları, varoluşsal kaygıları da albümde yer bulacak. İkinci albümde de buna çok yer vermiştik. Toplumsal sorunlar tabii ki hayatın bir parçası, ama bunun dışında bireyin kendi psikolojik durumu, toplumsal olaylardan bireysel etkilenmesi de söz konusu olabiliyor bazen. Bunlara da göndermeler yaptık. Bu albümde Manga ve Emre Aydın’ın unutulmaz albümlerinin yaratıcısı olarak tanınan Haluk Kurosman ile çalıştık. 

100 bin satan albüm çok yok

- İlk albüm CD olarak çıktı. İkinci albüm dijital ortamda yayınlandı. CD’si basılmadı. Albümlerin birçoğu artık dijital ortamda çıkıyor. Buna ilişkin ne söylemek istersiniz?

Koray: Bunun iki yönü var: Müzik şirketleri, artık albümler çok fazla satmadığı için basma taraftarı değil. Türkiye’de bir albümün 100 bin satması artık çok zor. Eskiden albüm satışları milyonlarla ölçülüyordu. İkinci yönü de şu: Dinleyici de artık cebindeki telefondan müziği dinliyor. Böyle olunca dinleyicinin bize, bizim dinleyiciye ulaşmamız daha kolaylaşıyor. İnsanlar artık belli platformlarda ücret bile ödemeden ya da cüzi rakamlara istedikleri şarkıyı alıp dinleyebiliyor. Bu platformlar, sanatçının da hakkını yemiyor, bir telif ödüyor. Sistematize olmuşlar, korsan şekilde yapmıyorlar bunu.

İstanbul Alman Lisesi’nde tanışan Cem Pulathaneli (solist ve gitarist) ve Oğuz Tarihmen’in (solist ve gitarist) 1998 yılında tohumlarını attığı grupta, bugün Egemen Özaltınkol (davul), Ergin Kandemir (gitar-vokal) ve Koray Bulut (bas gitar) da bulunuyor. Grubun üç üyesi Cem, Oğuz ve Egemen öğretmen. Geçmişte uzun süre sokak müziği yapan ekip, daha sonra Kalan Müzik’ten ‘İzin Verme’ ve ‘Olmaz’ adlı iki albüm yaptı. Üçüncü albümlerinden birkaç şarkıyı Mayıs ayından itibaren “single” olarak çıkaracak olan grup, albümün tamamını ise Eylül ayında yine dijital platformlarda dinleyenlerine ulaştıracak.

 - Dijital platformlar, sanat önünde engel mi?

Koray: Hayır değil, aksine müziğin daha da çok kişiye ulaşmasına yardımcı oluyor. Oğuz: Tüketici dostu bir takım öğeler de var işin içinde: CD’ ler zamanında CD’ de kaç şarkı varsa dinleyen tümünü toptan alıyordu. Şimdi isterse 1.99 liraya tek tek şarkıları da alabiliyor. Ben, bunu tüketici ya da dinleyici dostu bir şey olarak görüyorum. Öğrenciler bir CD’ye 20-30 lira vermek istemeyebilir, bir şarkıyı tıklar, ön dinlemesini beğenirse alır. Cem: Ama sanatsal açıdan bakarsak, bir albüm aslında bütüncül bir ürün. O bakımdan albümün parçalarına ayrılıp tek tek şarkılar halinde sunulması olumlu bir şey mi, emin değilim. Kompozisyon bütünlüğü olan albümler için bu çok doğru olmayabilir. Mesela edebiyatla karşılaştıralım: Bir kitap çıkmış, onun sadece 2. ve 7. bölümlerini okuyarak orada bütünlüğü yok edebilirsin. Tabii günümüzde bir albüm oluşturulurken böyle bir bütünlüğe ne denli dikkat ediliyor, o da ayrı bir konu.

Tahammülüz yok

- Albümlerde toplumsal sorunlara dikkat çekiyorsunuz. Şu an ülkede en çok hangi sorunlar gündemde ve siz neleri dile getirmek istiyorsunuz?

Koray: Toplumsal barışa sahip olamamak şu an en büyük sorun; kutuplaşma çok fazla. Futboldan müziğe kadar her alanda kutuplaşma var ve birbirimize tahammülümüz yok. Bu iyi birşey değil. Bir arada yaşamalıyız. Huzur ve barış çok büyük sorun. Oğuz: Türkiye’deki en önemli sorun bence de kutuplaşma. Biri sosyal medyada bir paylaşım yapıyor, altındaki yorumlara bakıyorsunuz, bir sürü nefret yorumları oluyor. Fikirsel bir tartışma nadiren oluyor. Farklı da olsak birbirimize tahammül edebilmeliyiz. Tahammülsüzlük insanın ümidini tüketen bir şey. Bir insan yaşadığı ülkede kendini güvende hissediyor mu, fikrini rahatça ifade edebiliyor mu? Bunlar çok önemli. Herkes kendisine karşıt fikirlere tahammül etsin ki, aynı şeyi kendisi için de bekleyebilsin. Örneğin çevrenin korunması gibi herkesin hemfikir olması gereken bir konuda bile insanlar birbirlerine uyarıda bulunamıyor.

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler