‘Sessiz Fırtına’ dindi

Eleştirmen, şair Mustafa Öneş de artık yok.

Yayınlanma: 26.01.2017 - 19:36
Abone Ol google-news

Mustafa Öneş’in ölümüyle Türk şiiri eleştirmenini yitirdi, ben de 55 yıllık bir arkadaşımı, bir dostumu. 1962 sonlarında Şükran Kurdakul’un yardımcısı olarak çalıştığım Ataç Yayınevi’nde tanıştığımızı anımsıyorum.

Ölümü üzerine yazdığım bu yazıya “Türk şiiri eleştirmenini yitirdi” diye başlayacağımı bilse çok kızardı Mustafa. Çünkü ben eleştirmenden önce şairim derdi her zaman. Ben de tanığıyım onun şairliğinin, ama 1966’da Memet Fuat’ın yüreklendirmesiyle başladığı eleştiride, özellikle de şiir eleştirisinde, şiirine göre çok önde olduğunu düşünüyorum. Kendisine de hep söylediğim için rahatlıkla yazıyorum bunu.

Yazdığı ilk eleştiriyle ödül alan başka bir eleştirmen dünyada var mıdır acaba? Nâzım Hikmet şiiri üzerine yazdığı ilk eleştiriyle Memet Fuat’ın yayımladığı Yeni Dergi’nin Eleştiri Yarışması’nı kazanan (birincilik ödülünü Mehmet H. Doğan’la paylaşmıştı) Mustafa Öneş’in bu konuda benzeri yoktur sanırım. Ve ne mutlu bir raslantıdır ki Öneş’in tam 40 yıl sonra kazandığı ikinci ödül de, Memet Fuat Eleştiri Ödülü’ydü. Bu ödül üzerine kendisiyle yaptığım söyleşi 18 Şubat 2007’de Cumhuriyet’in kültür sayfasında yayımlanmıştı.

Bu ödülü 2006’da Say Yayınları’ndan çıkan “Şiir Kuşatması” adlı ikinci kitabıyla kazanmıştı Mustafa Öneş. İlk kitabı “Şair/Şiir Yazıları” 1996’da Oğlak Yayınları’ndan çıkmıştı. Üçüncü eleştiri yazıları kitabı “Şiirsiz” 2011’de Pia Yayınları’ndan çıktı. 2013’te Tülay Ferah ile birlikte yayımladıkları “Tekne Kazıntısı” adlı kitapta ise bazı şiirlerine yer vermişti Mustafa. Bu kitabın, bana göre, en önemli yanıysa, Mustafa Öneş’in desenleriyle bezeli olmasıydı.

Tanıştığımız 1962’den 2016’ya (2017’de kendisi değil, ölüm haberi geldi ne yazık ki) kadar geçen onca yılda ne zaman buluşsak hep koltuğunun altında bir çantayla gelirdi Mustafa. Eleştiri ve şiir çalışmalarıyla şişkin bir çantayla. Cepleriyse kibrit kutularıyla dolu olurdu. Konuşurken, arada bir, bir kibrit kutusunun üzerine desenler çizerdi. Yüzlerce desen çizilmiş kibrit kutusu olduğunu söylüyordu. Biz de, bütün arkadaşları, bir kibrit kutusu desenleri sergisi açmalısın demeye başlamıştık ilerleyen yıllarda.

1962’den 2016’ya kadar süren arkadaşlığımız, dostluğumuz nerelerden geçmedi ki! O eski Cağaloğlu’nun bazı yayınevleri uğrağımızdı: Ataç, De, Çan, Varlık, Papirüs Dergisi, Cem yayınevleri.. Cumhuriyet ve Milliyet gazeteleri.. Ayrıca, Yenikapı’da Kemal Bey’in kahvesi, Beyazıt’ta Çınaraltı ve Küllük, Marmara Kıraathanesi, Kumkapı’da Kör Agop ve Çamur Şevket’in meyhaneleri, Aksaray’da Dağlarca’nın kitabevi, Beyoğlu’nda Yazarlar Derneği’nin lokali...

Bu arada bir de dergi çıkardık Refik Durbaş, Haluk Aker, Eser Gürson, Mustafa Öneş ve başka arkadaşlarla birlikte: Alan 67. Eleştiri ve şiir yayınlamasının yanında derginin mutfağında da en çok emek verenimizdi Mustafa.

Sonraki yıllarda, 70’lerden sanırım 80’lerin sonlarına kadar, hatta 90’larda da, Milliyet Sanat’ta hem eleştirilerini yayımladı, hem de genç şairlerin şiirlerini değerlendirerek onlara yol gösterdi. Bu arada bir reklam ajansında da düzeltmenlik yaptığını anımsıyorum. Ama hep edebiyatın, şiirin içindeydi. Ve hep birlikteydik. Arada bir buluşur, konuşurduk.

Bu buluşmalar artık olmayacak. Mustafa Öneş de bizi bırakıp gitti. Şimdi biz arkadaşlarını, dostlarını bekleyen bir görev var: Mustafa Öneş’in yayınlanmamış yazılarına, şiirlerine sahip çıkmak, onları edebiyata kazandırmak. Bu arada, dergi sayfalarında kalmış, kitaplaşmamış yazılarını, şiirlerini de... Ve elbet, kibrit kutusu desenlerini de...

Not: Yazımın başlığını sevgili İsa Çelik’in Mustafa Öneş’in ölüm haberini alınca onun için yaptığı afişten ödünç aldım. Bana kızmayacağına güvenerek...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler