CHP’li Sera Kadıgil: Kadınız ve her yerdeyiz

TBMM’nin en genç vekillerinden CHP’li Sera Kadıgil, hem ülkedeki hem de Meclis’teki erkek egemenliğini eleştiriyor. Kadıgil, “Bu konuda tüm partiler kabahatli. Ülkenin yüzde 50’si diğer yüzde 50’ye tabi olsun isteniyor. Olmayacağız! Kadınız, buradayız” diyor.

Yayınlanma: 28.08.2018 - 21:54
Abone Ol google-news

Meclis’in en genç milletvekillerinden Sera Kadıgil, rejim değişikliğine ve muhalefetin içinde bulunduğu tartışmalara karşın geleceğe dair umudunu koruyor. Sıkıcı, yaşlı adam işi görülen siyasette kadın ve gençlerin fark yaratabileceğine olan inancını koruyan Kadıgil, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.

Öncelikle tebrik ederim. Bu genç yaşta vekil olarak Meclis’te olmak nasıl bir his, nasıl bir başarı? Türkiye önemli bir yol ayrımına girmişken vekil olmak senin için ne ifade ediyor?

Çok teşekkür ediyorum, elbette Gazi Mecliste milletin temsilcisi sıfatına sahip olmak büyük şeref. Ne var ki dayatılan yeni sistemde egemenlik artık “kayıtsız ve şartsız” milletin değil. Mevcut düzende milletvekili olmak ne yazık ki anlamını ve değerini eskisine nazaran yitirmiş durumda. Bu nedenle “çok mutluyum, gururluyum” gibi cümleler kuracak zamanlarda değiliz. Bu gerçeği görmezden gelerek yapılacak her değerlendirme ve hatta sahip olunacak her his eksik kalır. Anayasamız askıda. Kurumlarımız ve devlet geleneklerimiz çürüme noktasında. Türkiye’yi yeniden laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti haline getirmeden kimsenin bulunduğu makamla gurur duyma lüksü yok bence.

Tanıdığım birçok kişi ‘bizim için oy verme mevzusu kapandı ama Sera, Meclis’e girdi’ diye sevindi. Bu tepkilere ne dersin? Sorumluluk yükleniyor omuzlarına...

Böyle düşünen insanları, arkadaşlarımı, ailemi, hiçbir kişisel beklentileri olmaksızın gece gündüz çalışan örgüt emekçilerimizi hayal kırıklığına uğratırsam diye düşündükçe uykularım kaçıyor. Ama böyle hissetmekten de gocunmuyorum. Büyüklerin bir lafı vardır, “ben oldum” demeyeceksin. Başımıza ne geldiyse “her şeyi ben bilirim” sanan siyasilerden geldi zaten. Sorumluluk büyük ama artık yıllardır aktivist ve gönüllü olarak verdiğim mücadeleyi daha kuvvetli şekilde sürdürmek için önümde kısıtlanmış da olsa birtakım imkanlar var... Bunca eziyet, bunca haksızlık karşısında susup, bağzılarının arzu ettiği gibi dizimi kırıp otursam; belki çok daha rahat bir hayatım olacaktı. Topluma pompalanan yapay ayrımlarla insafsızca dışlanan “öteki”lerden biri olarak doğmadım. Ama bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyecek tıynetim yokmuş şükür. Hiçbir insanın dili, dini, ırkı, cinsiyeti, cinsel yönelimi, fikir ve düşüncelerinden ötürü dışlanmadığı, bir bebeğin sadece doğarak elde ettiği sıfatlar neticesinde bir diğerinden şanslı olmayacağı, mutlak fırsat eşitliğine dayanan bir ülke ve hatta dünya hayalim var. Bu amaca zerre kadar faydam olduğunu bilsem yeter.

Az sayıdaki kadın vekil olarak Meclis’te nasıl bir hava hissettin? Bir an da olsa çalışamam kaygısı yaşadın mı?

27. döneminde hala Mecliste’ki vekillerin sadece 6’da 1’i kadınsa şayet, diğer kadın arkadaşlarımızla yeterince dayanışma göstermeyi becerememişiz demektir. Hayatının tümünde olduğu gibi Meclis’te de ne yazık ki erkek egemen bir tablo var. Bu konuda kendi partim dahil tüm partiler kabahatli. Bu kabahatte PM üyesi olarak benim de payım var, bu durumu biraz olsun iyileştirmeyi başaramadığımız için ben kendi adıma tüm hemcinslerimden özür dilerim. Meclisteki hava gerçekten bu açıdan boğucu. Ülke nüfusunun yüzde 50’si diğer yüzde 50’ye tabi olsun isteniyor. Olmayacağız efendim. Kadınız, buradayız. Çalışamam diye bir derdim yok. Daha fazla kadını nasıl siyasette var edebiliriz, hayatın her alanında kadınlara yönelik baskı ve tehdidi nasıl kökten yok edebiliriz, asli derdim bu.

Meclis’te neler yapacaksın? Önceliği hangi sorunlara verdin? Projelerini, hayallerini paylaşır mısın bizimle?

Siyaset genelde sıkıcı yaşlı adam işi gibi görünüyor. Kadınların ve gençlerin kendileri ve memleket için bir fark yaratabileceklerini gösterebilmek istiyorum. Hele genç kızların... Her bulduğum fırsatta okuyun, okuyun, okuyun diye bağırmak, okuyabilecekleri imkanları sağlamak, önlerindeki engelleri tek tek kaldırmak istiyorum.... Herkesin bildiği işi yapmasından yanayım. Benim uzmanlığım Fikir ve Sanat Eserleri. 10 yıldır kültür ve sanat hukuku alanında avukatlık yapıyorum. Sanatçıların ve kültür sanat emekçilerinin sorunlarına çözüm üretebilmek bu bakımdan önceliğim. Biliyorum mevcut ortamda sanattan bahsetmek dahi birçok kulakta “ülke yangın yeri başka derdin mi kalmadı” şeklide çınlıyor, bu duruma da ayrıca üzülüyorum. Sanat tüm toplumu geliştirme ve dönüştürme gücü olan müthiş bir şey, ah bir anlasak da kıymetini bilsek! Bunun dışında uzun yıllar hayvan hakları çalıştım. Hayvanların mal değil can olarak görülmesi ve bir cana eziyet edildiğinde nasıl cezalar veriliyorsa aynı ağırlıkta cezalar verilmesi için ayrıca ve özellikle çalışacağım. Son olarak olmadığım biri gibi davranmayacağım, çalmayacağım, benden olana torpil geçip benden olmayana sırt çevirmeyeceğim. Gördüğüm her usulsüzlüğü, yapanın kimliğine bakmaksızın kamuoyuna duyurmak için elimden geleni ardıma koymayacağım.

Seçim sonuçları, doların ve tutuklu papazın gölgesinde kaldı gibi... Yeni rejimin ilk uygulamalarını değerlendirir misin?

Meclis açıldıktan sonra “yeni rejim”in ilk uygulaması el kaldır el indir yöntemiyle Anayasa’ya dahi aykırı şekilde temel hak ve hürriyetleri kısıtlamak ve OHAL’i resmen kalıcı hale getirmek oldu. Sözde OHAL kalktı ama özde yürürlükte. Koskoca Millet Meclisi neredeyse lağvedilme noktasında. Kimsenin birbirini dinlediği yok. Gelen bir yasa teklifi için muhalefet “ya şu maddede dahi anlamındaki de birleşik yazılmış” dese bile sırf muhalefet dedi diye söyleneni kulak arkası etmeyi marifet sanan bir toplulukla karşı karşıyayız. Özetle “Bir yerde 100 kişi varsa toplanıp aralarından oy çokluğuyla 1 kişiyi seçsinler ve sonraki 5 yıl boyunca 100 kişinin kaderine o 1 kişi tek başına karar versin” şeklinde bir saçmalığı sırf ortada bir seçim sandığı var diye demokrasi adı altında satmaya çalışıyorlar. Aslında ortada “yeni bir rejim” ya da “başkanlık sistemi” falan yok. Bu yasama, yürütme ve yargının, devletim tüm kurumlarının, organ ve aygıtlarının tek bir insanın insafına terk edildiği, mevcut Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk 4 maddesini fiilen ayaklar altına alan ucube bir sistemsizlik hali. Bunu söylemek çok canımı yakıyor ama Türkiye Cumhuriyeti şu anda ne sosyaldir, ne demokratiktir, ne de hukuk devletidir. Bu “sistem” kişilerden de ari olarak, başkanlık sosuyla yutturulmaya çalışılan, post modern bir padişahlığa geçiş çabasından ibaret.


Papaz tartışmasının ışığında Türkiye’de hukuk bir kez daha sınıfta kaldı diyebilir miyiz?

Bir öğrencinin sınıfta kalması için en azından o sınıfta kayıtlı olması gerekir. Türk Hukuku sınıfta kaldı diyemeyiz bence çünkü uzun zamandır ortada hukuk yok. Yargı yok. Adalet yok. Vicdan yok. Demokrasi yok! Ülkemize, sistemimize, yargımıza güven yok. Üretim, istihdam yok. Nitelikli insan yetiştirecek bir eğitim sistemi yok. Bunlar ortadan kalkınca hepten göbekten dışa bağımlı bir hale getirilmiş bir ülke var. Demokrasiyi ve hukuku kendi çıkarlarınız için ortadan kaldırırsanız elbette ekonominiz zayıflar. Kendilerinden başka herkes kabahatli adeta! Diplomasiyi dahi bir kenara koyup direkt sosyal medya üzerinden ülkeme şımarıkça saldırma lüksünü kendinde gören Amerikan Başkanına ne kadar kızıyorsam, ülkemizi “faiz lobisi” vb her türlü dış müdahillerin hadsiz saldırılarına açık hale getiren mevcut iktidara da bir o kadar kızıyorum elbette! Tüm bu yaşananlar sadece bir papaz meselesi değil. Bu yukarıda bahsettiğimiz hayat damarlarının tıkanmasının doğal bir neticesi. Bu damarlar açılmadan da sağlığımıza kavuşmamız mümkün değil, olmayacak da.

CHP’deki parti içi meselelere gelecek olursak, neler söylemek istersin?

Baskın bir seçime karşın iyi bir kampanya yürüttük. Hepimiz çok heyecanlandık. Tüm küçük hesapları bir yana bırakıp tek vücut halinde bir amaca kilitlenerek çalıştık. Kazanacağımıza çok inandık, çok umutlandık.. Ama kazanamadık. Seçim adil miydi? Asla değildi. En büyük hile, akıl almaz büyüklükte yalanlarla, toplum algısında yapıldı... Bence hem parti içinde, hem de dışında devam eden tartışmaların sertleşmesinin temelinde işte bu hayal kırıklığının yarattığı haklı öfke yatıyor. Ancak özellikle parti içi tartışmaları kişilere odaklayan liderci anlayıştan hızla sıyrılmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Kendi kendimize, kurumlarımıza, kişilerimize ve değerlerimize zarar vermekten ve insanların içine sürüklendiği umutsuzluk halini körüklemekten başka hiçbir işe yaramadı yapılan çıkışlar. Liderin kimliğinden ziyade mevcut iktidarın popülist yaklaşımları nedeniyle tüm topluma sirayet etmeye başlayan lider endeksli başarı beklentisinden nasıl kurtulacağımıza ve ortak aklımızı, kurumlarımızı nasıl etkin çalıştıracağımıza odaklanmamız gerekiyor. Hem de bir an evvel.

Son olarak ne olacak bu memleketin hali? Seçim sonuçlarının yarattığı yılgınlıkla mücadele edenlere bir mesajın var mı?

Ne yazık ki haklı kederinden uyku uyuyamayan birçok insan var dediğin gibi… Hepimiz insanız, kızıyoruz, küsüyoruz, yoruluyoruz, yer yer umudumuzu yitiriyoruz ama gidecek başka yerimiz de mücadeleyi bırakmak gibi bir lüksümüz de yok!

Ben ne zaman kendimi köşeye sıkışmış hissetsem açar Nutuk’u bir kez daha okur, sonra da bu ülkenin ne şartlar altında kurulduğunu hatırladıkça utanırım hissettiğim yılgınlıktan... Bugün, o günlerden daha zor değil. Bunu söyleyince kızıyor çoğu arkadaşım, laf olsun diye söylüyorum sanıyorlar ama bence doğrusu bu. Kuruluşu anlamadan kurtuluş peşine düşmek nasıl mümkün olabilir? Bunca baskıya, bunca yıldırmaya, bunca karalamaya, 16 yıllık tek parti iktidarına karşın hala %42 alıyorsa AKP, yıllardır ekmeğinden, evinden, işinden hatta canından olma pahasına demokratik ve çağdaş bir Türkiye için mücadele eden her kesimden güzel insanlar sayesindedir! “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim” dememiş mi Gazi Paşa? Seviyorsak, sözünü de dinleyeceğiz elbet!

 

CHP’de gündem: 24 Haziran

CHP Parti Meclisi (PM), bugün saat 11’de parti genel merkezinde toplanacak. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığındaki toplantıda, 24 Haziran seçim sonuçlarıyla ilgili ODTÜ’de akademisyen bir ekibin hazırladığı raporun sunumu yapılacak ve ortaya çıkan sonuçlar, PM tarafından değerlendirilecek. PM’de ayrıca Parti Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak başkanlığındaki CHP Ekonomi Komisyonu tarafından hazırlanan “Ekonomideki son gelişmeler” başlıklı rapor ele alınacak. Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz’ün “Dış politikada güncel sorunlar” başlıklı sunum yapacağı PM’de, il ve ilçe yönetim kurulu üyelerinin sayılarının artırılması konuları da görüşülecek. PM’de, disiplin sonrası ihraç edilen 4 üyenin bağışlanma talepleri de değerlendirilecek. Seçim değerlendirme raporlarının daha sonra teşkilatlarla paylaşılacağı öğrenildi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler