Arşiv Unutmaz... Erdoğan: Hangi yasak Türkiye'yi büyüttü?

Tayyip Erdoğan'ın 19 Kasım 2013 tarihinde AKP grubunda yaptığı konuşmada, ‘Biri farklı kıyafet giydi’ diye bu ülke bölünmez. ‘Biri farklı bir şey söyledi’ diye bu ülke bölünmez. "Dilden korktular, dili yasakladılar. Türküden, şarkıdan korktular; kasetleri, plakları yasakladılar. Fikirden, yazıdan korktular; sanatçıyı, yazarı sürgüne yolladılar. Kılık kıyafetten korktular; zulmettiler." ifadelerini kullanmıştı. Aradan sadece üç yıl geçti. Türküler yasaklandı, yazarlar, sanatçılar hapse atıldı, kılık kıyafetinden dolayı kadınlar sokak ortasında şiddete uğradı.

Yayınlanma: 12.12.2016 - 17:15
Abone Ol google-news
<video:644296>

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan iken, Barzani ve Şivan Perver'in de katıldığı Diyarbakır'da yapılan toplu açılış törenleri sonrası 19 Kasım 2013 tarihinde AKP grup toplantısında çok önemli bir konuşma yapmıştı.

Türkiye'nin korkularla yönetilemeyeceğini söyleyen Erdoğan, bugün yaşanan birçok olayın Türkiye için yanlış olduğunu ifade etmişti.

KONUŞMADAN DİKKAT ÇEKEN BÖLÜM

"Dilden korktular, dili yasakladılar. Türküden, şarkıdan korktular; kasetleri, plakları yasakladılar. Fikirden, yazıdan korktular; sanatçıyı, yazarı sürgüne yolladılar. Kılık kıyafetten korktular; zulmettiler. Kimlikten korktular asimile etmeye çalıştılar. Büyük bir devletin böyle korkuları olamaz. Böyle korkularla hiçbir devlet, hiçbir millet büyük iddia ve hedeflere sahip olamaz. Buradan aziz milletime soruyorum; bugüne kadar hangi yasak Türkiye'yi büyütmüştür, bugüne kadar hangi yasak barışı sağlamıştır, bugüne kadar hangi ret, inkar, asimilasyon politikası, hangi baskı, hangi zulüm Türkiye'ye fayda sağlamıştır? Hiçbiri...Tam tersine bütün bunlar Türkiye'yi  zayıflatmış, geriletmiş, içine kapatmış, sorunların birikmesine, içten içe çoğalmasına sebep olmuştur. Bakın burada tekrar ifade ediyorum; Biz her ne yaptıysak, her ne yapıyorsak Türkiye'yi normalleştirmek için yapıyoruz. Türk'ten alıp Kürt'e vermiyoruz, Türk'ten alıp Gürcü'ye, Çerkez'e, Roman'a vermiyoruz. Kimseye imtiyaz sağlamıyor, hiç kimsenin  hakkını sınırlandırmıyoruz. Tam tersine biz olması gerekeni, gecikeni, normali, meşru olanı yapıyor; hem kardeşliği büyütüyor hem Türkiye'yi büyütüyoruz. Artık şundan kurtulalım; ‘Biri Türkü söyledi’ diye bu ülke bölünmez. ‘Biri farklı kıyafet giydi’ diye bu ülke bölünmez. ‘Biri farklı bir şey söyledi’ diye bu ülke bölünmez. Bu ülke toprağa, birliğe, kardeşliğe pamuk ipliğiyle bağlı ülke değildir. 76 milyonun tamamına sesleniyorum; biz bin yıl boyunca birbirimizi anladığımız,  birbirimizin acısını ve sevincini hissedebildiğimiz için bir arada yaşadık. Diyorum ki bu ülkenin kuzeyi, güneyi, batısı, köprü altında ensesine kurşun sıkılanların acısını anlamaya çalışsın. Dili, türküyü, kelemeleri, kavramları, kimlikleri yasaklamanın nasıl bir his olduğunu anlamaya çalışsın. Bu ülkenin doğusu da batısı da kuzeyi de güneyi de vatan, bayrak, birlik, bütünlük, şahadet hassasiyetlerini anlamaya çalışsın. İşte Diyarbakır'da; ‘tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet’ dedik. Bütün orada on binlerce insan, bizimle beraber hepsi aynı coşkuyu paylaştı. Acıları yarıştırmayalım, acılar üzerinde konuşmayalım, acılar üzerinden yürümeyelim. Bizi biz eden, bizi  var eden, bizi kardeş eden nice değerimiz var,  biz onlara bakalım. Fakat muhalefet kalkıp da orada ‘tek millet, tek bayrak, tek vatan tek devlet’ diyemiyor ve Türk bayraklarıyla o meydanları dolduramıyor. Lafa geldiği zaman da ‘milliyetçilik’ diyor. Senin neren milliyetçi ya? Lafla milliyetçilik olur mu? Eser ortaya koyacaksın eser. Her zaman söylüyorum ya 'eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri.' Biz eserlerimizle gurur duyuyoruz."

İŞTE BUGÜN YAPILANLARI İNKAR EDEN O KONUŞMANIN TAM METNİ

19 KASIM 2013...

TBMM grup toplantısında konuşan Erdoğan, gündeme değindi. Gazete kupürlerinden değil, Meclis zabıtlarından konuştuğunu belirten Erdoğan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, TBMM'nin açılmasının hemen ertesi günü olan 24 Nisan 1920'de yapılan gizli oturumda, özetle "Milli sınırlarımız içinde bulunan insan kaynaklarını ve çıkarlarını sınırlarımız dışında israf etmek istemeyiz. Ancak birlik, kuvvet teşkil edeceğinden bütün İslam aleminin ittifak etmesini büyük memnuniyetle karşılarız. Gerek Iraklıların gerek Suriyelilerin bu iki mıntıkadaki dindaşlarımızın kalpleri bizimle beraberdir. Eğer bundan sonra da şartlar oluşursa, bunlardan azami ölçüde istifade etmek mümkündür" dediğini kaydetti. 

Erdoğan, "Yani  o günün Esed'ini ifade etmiyor, Suriye halkını ifade ediyor. Evet daha işin başında, daha Meclis'in ikinci çalışma gününde Gazi Mustafa Kemal, 'Irak bize ihanet etti, Suriye bizi arkamızdan vurdu' demiyor; 'Oradakiler kardeşlerimiz' diyor, 'onlarla dayanışma içinde olmamız lazım' diyor. Hatta çok daha ileri görüşler dile getiriyor. Milletimin bunları bilmesini özellikle istiyorum. Türkiye'nin yakın tarihi MHP ya da CHP'nin çizdikleri gibi bir tarih değil. Türkiye'nin yakın tarihi, MHP ve CHP'nin çizdiği tablo gibi kısır, derinliksiz, içe kapanık bir tablo değil. Bize ne diyorlar, 'şu kavramı kullan'; bölücü...Peki Mustafa Kemal de mi bölücü? 'Kürdistan' kelimesini kullanan, o zamanın bütün Meclis mebusları da mı bölücüydü? 'Kürt damadımız var' diyen merhum Alparslan Türkeş de mi bölücüydü? Devekuşu kafasını kuma gömer; 'dünya karanlık, dünya küçük' der. Kimse kusura bakmasın, bizim tarihimiz de dünyamız da hiç küçük değil. Biz barış, işbirliği, güvenlik temelli olarak hem komşularımızla hem tüm dünya ülkeleriyle hiç tereddüt etmeden irtibat kurarız. Eğer Türkiye kazanacaksa, bizim milletimiz kazanacaksa ilkelerimizi, sınırlarımızı, kırmızı çizgilerimizi,  hassasiyetlerimizi dikkate alır, Türkiye'nin kazanacağı her mesafede aktif oluruz" diye konuştu.

"Küçük düşünerek büyük düşünülmez"

Korkuyla büyük devlet olunamayacağını ifade eden Erdoğan, kelimelerden, kavramlardan korkanların, kendi icat ettiği tabulardan, kendi imal ettiği kabuslardan korkanların, büyük devlet inşa edemeyeceklerini söyledi. "Küçük düşünerek büyük işler yapılmaz" ifadesini kullanan Erdoğan, büyük düşünecek,  büyük adımlar atacak ve büyük hedeflere böyle ulaşacaklarını kaydetti. Türkiye'nin alelade, sıradan, pısırık, içine kapanık bir ülke olmadığını, Türkiye'nin kelimelerden, kavramlardan, tabulardan,  kabuslardan korkacak bir ülke hiç olmadığına dikkati çeken Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Dilden korktular, dili yasakladılar. Türküden, şarkıdan korktular; kasetleri, plakları yasakladılar. Fikirden, yazıdan korktular; sanatçıyı, yazarı sürgüne yolladılar. Kılık kıyafetten korktular; zulmettiler. Kimlikten korktular asimile etmeye çalıştılar. Büyük bir devletin böyle korkuları olamaz. Böyle korkularla hiçbir devlet, hiçbir millet büyük iddia ve hedeflere sahip olamaz. Buradan aziz milletime soruyorum; bugüne kadar hangi yasak Türkiye'yi büyütmüştür, bugüne kadar hangi yasak barışı sağlamıştır, bugüne kadar hangi ret, inkar, asimilasyon politikası, hangi baskı, hangi zulüm Türkiye'ye fayda sağlamıştır? Hiçbiri...Tam tersine bütün bunlar Türkiye'yi  zayıflatmış, geriletmiş, içine kapatmış, sorunların birikmesine, içten içe çoğalmasına sebep olmuştur. Bakın burada tekrar ifade ediyorum; Biz her ne yaptıysak, her ne yapıyorsak Türkiye'yi normalleştirmek için yapıyoruz. Türk'ten alıp Kürt'e vermiyoruz, Türk'ten alıp Gürcü'ye, Çerkez'e, Roman'a vermiyoruz. Kimseye imtiyaz sağlamıyor, hiç kimsenin  hakkını sınırlandırmıyoruz. Tam tersine biz olması gerekeni, gecikeni, normali, meşru olanı yapıyor; hem kardeşliği büyütüyor hem Türkiye'yi büyütüyoruz. Artık şundan kurtulalım; ‘Biri Türkü söyledi’ diye bu ülke bölünmez. ‘Biri farklı kıyafet giydi’ diye bu ülke bölünmez. ‘Biri farklı bir şey söyledi’ diye bu ülke bölünmez. Bu ülke toprağa, birliğe, kardeşliğe pamuk ipliğiyle bağlı ülke değildir. 76 milyonun tamamına sesleniyorum; biz bin yıl boyunca birbirimizi anladığımız,  birbirimizin acısını ve sevincini hissedebildiğimiz için bir arada yaşadık. Diyorum ki bu ülkenin kuzeyi, güneyi, batısı, köprü altında ensesine kurşun sıkılanların acısını anlamaya çalışsın. Dili, türküyü, kelemeleri, kavramları, kimlikleri yasaklamanın nasıl bir his olduğunu anlamaya çalışsın. Bu ülkenin doğusu da batısı da kuzeyi de güneyi de vatan, bayrak, birlik, bütünlük, şahadet hassasiyetlerini anlamaya çalışsın. İşte Diyarbakır'da; ‘tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet’ dedik. Bütün orada on binlerce insan, bizimle beraber hepsi aynı coşkuyu paylaştı. Acıları yarıştırmayalım, acılar üzerinde konuşmayalım, acılar üzerinden yürümeyelim. Bizi biz eden, bizi  var eden, bizi kardeş eden nice değerimiz var,  biz onlara bakalım. Fakat muhalefet kalkıp da orada ‘tek millet, tek bayrak, tek vatan tek devlet’ diyemiyor ve Türk bayraklarıyla o meydanları dolduramıyor. Lafa geldiği zaman da ‘milliyetçilik’ diyor. Senin neren milliyetçi ya? Lafla milliyetçilik olur mu? Eser ortaya koyacaksın eser. Her zaman söylüyorum ya 'eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri.' Biz eserlerimizle gurur duyuyoruz."

"Empati kurmak zorundayız"

Erdoğan, Şivan Perwer'in Diyarbakır'da Valilik’te odaya girdiği zaman odada bulunanların tümünün heyecanlandığını belirterek,  şunları kaydetti:

"İçeriye girene Şivan Perwer olarak değil, bir Kürt olarak değil, herkes bir insan olarak, bir sanatçı olarak,  vatanından 38 yıldır uzakta olan ve o gün vatanına dönmüş  biri olarak bakıyordu. Şu anda vatandaşlığı alınmış, adeta bir misafir olarak bakıyordu. Böyle bir şey olabilir mi? Acaba bunu kimler yaptı? Bunun bedelini ödemesi gerekenler var herhalde. Aynı şeyi Ahmet Kaya'ya yaptılar. Ahmet Kaya'ya ödül töreninde, biliyorsunuz o gün orada saldırdılar. Kimler saldırdı? Hani Gezi Parkı’nda bize saldıranlar kimlerse, onlar orada da Ahmet Kaya'ya saldırdı. Aynı, aynı...Şimdi o gün Ahmet Kaya'ya saldıran sanatçıların bir kısmı diyor ki 'o esnada tuvaletteydim', birisi diyor ki 'ben o esnada dışarıdaydım." Ulan hepiniz oradaydınız be, hepiniz oradaydınız. Hepinizin artık kaybedilemeyecek o kamera kayıtlarından resimlerinizi  biz izliyoruz, görüyoruz. Millet de görüyor. Dürüst olun, dürüst. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Sizin de artık mumunuz söndü. Hepinizi görüyoruz. Ne olduğunuz meydanda. Ama bu milleti aldatamayacaksınız. Bu hissiyatı anlamak, empati kurmak zorundayız. Faili meçhul saldırıda ölenin de yavrusu şehit olan annenin de hissiyatını  anlamak zorundayız. Diyarbakır, işte bunun için önemlidir. Diyarbakır, 76 milyonun birbirinin anladığını göstermesi bakımından önemlidir. Eğer o gün oraya 60 bini aşkın insan geldiyse, bunun için geldi. Diyarbakır ortak acıların, artık ortak sevinçlere döndüğünü göstermesi  bakımından önemlidir. Diyarbakır bir kardeşlik diyarı olduğu için, acı ile akan gözyaşlarını mutluluk gözyaşlarına tahvil ettiği için önemlidir. Rabbim hiçbir anneyi, inanıyorum ki bu gözyaşlarıyla değil, artık sevinç gözyaşlarıyla inşallah mutluluğa erdirsin. Rabbim bu kardeşliği muhafaza etsin. Rabbim hiçbir anneyi, babayı acıyla gözyaşı dökenlerden değil, mutluluk gözyaşı dökenlerden eylesin. Hiç kimse bizden şehitlerimizin ruhlarını incitecek bir adım beklemesin. Biz şehitlerimizin ruhunu muazzep etmeyiz, buna izin vermeyiz. Hiç kimsenin onurunun, umudunun, kimliğinin yaralanmasına göz yummayız. 76 milyon aynı sofranın etrafındayız.  Hep birlikte bu sofranı ekmeğini büyütecek, bu sofrada kardeşçe muhabbet edeceğiz."

"Onlar benim gündemimde olmayacak"

Erdoğan, muhalefetin tavrına işaret ederek, "CHP, MHP ve kusura bakmasınlar, BDP'nin yöneticilerinin büyük bir kısmı, maalesef daha önce söylediğim gibi özellikle kendilerini ismen anmayacağım, çünkü onların çok sorunlu dil ve üslupları var ve bunlara da cevap vermeyeceğimi ifade ettim. Diyarbakır'daki  tarihi sahnenin ardından yapılan son derece seviyesiz,  edep ve adap sınırlarını çokça aşan açıklamalara asla cevap vermeyeceğim,  onlar benim gündemimde olmayacak" dedi.

Başbakan Erdoğan, bir izleyicinin "Yeni Türkiye hayırlı olsun sayın Başbakanım" diye bağırması üzerine, "sağ olasın" karşılığını verdi.

Başbakan Erdoğan, konuşmasını, "Aziz millettimin bir gerçeği görmesini burada özellikle arzu ediyorum. CHP, MHP ve BDP sanal korkularla tabanlarını kışkırtmaya çalışırken, yalanı, iftirayı, hakareti bir siyaset yöntemi olarak benimserken, biz ortaya  çok somut eserler koyduk. Biz bölen değil, yaptığı somut hizmetlerle birleştiren olduk. Biz ayrıştıran değil, devasa yatırımlarla kucaklayan olduk. Ulaşmadığımız yer kalmadı. İşte Diyarbakır merkez ve Bismil, Ergani'deki yatırımları..." diye sürdürdü.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler