Seçmen davranışı uzmanı: Sosyal medya toplumu bölüyor

Berkeley Üniversitesi’nden seçmen davranışı uzmanı Doç. Cecillia Mo, korkunun seçmende statükoyu koruma eğilimi yarattığını söylüyor.

Yayınlanma: 04.06.2018 - 10:44
Abone Ol google-news

Mo, "Seçmen için anayasa değil ekonomi önemli. Bir kelime bile etkiliyor. Sosyal medya toplumu bölüyor. Seçim sonucu kestirilemez" diyor.

Türkiye bir kez daha kritik bir seçim için nefesini tuttu. Fakat sadece Türkiye değil birçok ülkede sandık bir süredir gündemde. Sürpriz sonuçların bunda payı büyük. ABD’de Donald Trump’ın başkan seçilmesi, Birleşik Krallık’ın AB’den çıkmaya karar vermesi gibi... Pek çokları, şaşırtan sandığın kaybedeni olarak anket şirketlerini gösterdi. Peki seçmen davranışını tahmin etmek o kadar zor mu? Dünyanın dört bir yanında oy verenlerin ortak yönleri neler? Yüksek siyaset mi, yoksa günlük endişeler mi oyun rengini belirliyor?

Gazete Habertürk'ten Nalan Koçak'a konuşan Mo, bu soruları yanıtladı. İlgili söyleşi şu şekilde:

- Verdiğimiz oyun rengini ne gibi faktörler etkiliyor?

Grup kimlikleri çok ön plana çıkıyor. Siyasetçiler kitleleri, kendilerini ait hissettikleri gruplar üzerinden harekete geçirme konusunda gerçekten çok iyi. Çünkü kişilerden ziyade grupların özelliklerini tespit etmek çok daha kolay. Mesela adayların belirli gruplara “Sizin tarihinizi biliyorum, isteklerinizi destekleyeceğim” demesi çok basit bir strateji. Normalde demokrasilerde ilkelerin, herkesin eşit davranılması gerektiğinin ön planda olmasını beklersiniz. Fakat siyasilerin stratejilerine baktığımızda kolaya kaçtıklarını ve grup kimlikleri üzerinden gittiklerini görüyoruz. Siyasetçiler şöyle diyor: “Herkesin bizi sevmesini sağlayamayız. Bu nedenle grupları belirleyelim, aralarından birilerini seçelim ve onlara oynayalım.”

‘MAÇ GİBİ ALAKASIZ ŞEYLER KARARSIZ SEÇMENİ ETKİLİYOR’

- Bir araştırma yapmışsınız, “Alakasız olaylar seçmenin hükümet değerlendirmesini etkiliyor” diyorsunuz. Nasıl?

Bazen önemli bir referandum olabiliyor, pek çok mevzu havada uçuşuyor ve seçmen kime oy vereceğine karar veremiyor. Eğer kararsız seçmenseniz siyasetle çok da alakalı olmayan faktörlerin kararınızı etkilemesine aslında davetiye çıkarıyorsunuz. Normalde oyunuzu etkilemeyecek şeylerden bahsediyorum... Araştırmamızda spor müsabakalarını ele aldık. Mesela milli bir maç var, kazanıyorsunuz ve tüm ülke iyi bir ruh haline bürünüyor. Bu durumda kararsız seçmenler var, olan düzeni koruma eğilimine giriyorlar ve iktidar partisine oy veriyorlar. Çünkü “Pek çok şey yolunda, neden bir değişikliğe ihtiyaç duyayım ki?” diyorlar. İyi ruh halinde hükümetin katkısı olsun ya da olmasın.

‘SEÇMEN İÇİN ANAYASA İHLALİ DEĞİL EKONOMİ ÖNEMLİ’

- Seçmen sandık başına gittiğinde mesela anayasa mahkemesinin durumunu düşünüyor mu? Yoksa sadece aklında emekli aylığı mı oluyor?

“Ortalama bir seçmenin aklında teknik meseleler ön planda” diyemem. Derin meselelerle ilgilenen seçmenler de var ama diğerlerine kıyasla daha az sayıda. Fakat ortalama seçmenin amacı ailesinin karnının doyması, evinin olması. Kısacası seçmen genellikle cebine bakıyor. Basit bir hesap var: “Bu kişinin hükümetinde cebime daha çok para girer, şu kişininkinde daha az girer.” Yani seçmen davranışında “Bu lider anayasayı ihlal etti” fikri çok da kritik değil. Mesela önceki gün bir seçmenle konuştum, “Obama döneminde ekonomik olarak çok zorlanıyordum ama Trump’la her şey çok daha iyi” dedi.

- Bir siyasetçinin rakibinin olumsuz özelliklerini ön plana çıkarması, oyunu artırır mı?

Hem evet hem hayır. Eğer gruplar saldırıya uğradığını hissederse, o gruptan oy olmanız kolay olur. Bazen de bir kişiyi çok eleştirirsiniz fakat o kişinin ait olduğu grubun tamamı hedef alındığını düşünür. Bir yandan da insanlar siyasilerin sürekli öfkeli olmasına ve birbirlerine saldırmasına da alışkın. Bazı seçmen de “Çocuk gibi birbirlerine saldırıyorlar” deyip daha sakin profilli bir adaya da oy verebilir. Bazen siyaset o kadar öfke dolabiliyor ki seçmen kendini geri çekiyor. Yani siyasilerde negatiflik ve kavga bir yandan kitleleri harekete geçirebilir, diğer yandan da seçmeni küstürebilir.

‘SEÇMEN KENDİNE BENZEYEN SİYASETÇİYE OY VERİYOR’

- Bir araştırma, seçmenin fiziksel olarak kendine daha çok benzeyen adaya oy verdiğini ortaya koyuyor. Sizce de öyle mi?

Stanford’da çok ilginç bir araştırma yapıldı. Deneğin fotoğrafını aldılar ve dijital olarak üzerinde oynadılar. Yani ağzını, burnunu değiştirdiler. Fakat fotoğrafın son hali orijinal fotoğrafa hâlâ benziyordu. Deneğe pek çok aday siyasetçi fotoğrafı gösterildi, kendisinin değiştirilmiş fotoğrafı da bunlara dahildi. Denekler çoğunlukla kendi fotoğraflarını, yani aslında kendilerine benzeyen siyasetçiyi seçti. Yani siyasetçi fiziksel olarak size daha çok benziyorsa onu seçme eğiliminde oluyorsunuz.

‘AYNI DÜŞÜNEN İNSANLAR, AYNI HABERLERİ TAKİP EDİYOR’

- Medya, özellikle televizyon ve sosyal medya, seçmeni nasıl etkiliyor?

Bütün mesele bireylerin neye ulaşabildiğiyle alakalı. Eskiden herkes aynı şeyleri izliyordu, televizyonda bir ya da birkaç kanal vardı. Gazete sayısı belliydi. Herkes aynı bilgiye erişiyordu ama tartışmalar emin olun daha eleştireldi. Artık birden çok televizyon kanalına, haber kaynağına erişimimiz var. Ama bir haber kanalı belli bir siyasi kanada destek veriyor, diğeri bir başkasına. Seçmen kendi fikrine yakın olan televizyon kanalını izliyor. Araştırmalar bireylere seçenekler verildiğinde izleyicilerin kendi fikrine uygun olanı tercih ettiğini ortaya koydu. Sonuçta kendi haberlerini seçen kapalı topluluklar, düşünce cemaatleri ortaya çıkıyor. Haber herkesin maruz kaldığı tarafsız bir şey olmaktan çıkıyor, aynı şeyin farklı yorumları haline geliyor. Aynı düşünen insanlar, aynı haberleri takip ediyor.

‘SOSYAL MEDYA TOPLUMU BÖLÜYOR’

- Ya sosyal medya?

“Yankı odası etkisi” diye ifade ettiğimiz bir durum var. Bireyler küçük gruplar içerisinde aynı şeyleri paylaşıp okuyorlar. Diğer grupların ne düşündüğünden uzaklaşıyorlar. Facebook da mesela size okumak istediğiniz haberleri gösteriyor. Artık mesele insanlara objektif bilgi ulaştırmak değil, onları ne istiyorlarsa onunla beslemek.

- Evet, mesela Twitter’da da sizinle aynı düşünen kişileri takip ediyorsunuz... Sonra istediğiniz parti kazanmadığında “Eee, çevremde kimse oy vermedi, x şahsı nasıl kazanıyor?” yanılgısına düşüyorsunuz...

Evet. Tüm araştırmalar bu nedenle toplumların giderek daha çok bölündüğünü ortaya koyuyor.

- Hem de birbirimizle en çok iletişim kurduğumuzu düşündüğümüz bir zamanda öyle mi?

Kesinlikle. Sosyal medyada birbirimizle daha çok iletişime geçtikçe daha çok bölünüyoruz. Yani bir yandan insanlara “alakart” seçenekler yaratırken, diğer yandan ayrışıyoruz. İnsanlar duymak istemediği şeyleri izlemiyor, bu kadar. Çok fazla seçeneğimiz olduğunu düşünüyoruz ama aslında hep olayları tek perspektiften görüyoruz.


KORKU SEÇMENDE STATÜKOYU KORUMA EĞİLİMİ YARATIYOR’

- Korku seçmen üzerinde ne kadar etkili? Mesela terör ya da iş kaybı korkusu...

Korkunun özellikle muhafazakâr seçmeni etkilediği üzerine pek çok araştırma yapıldı. Mesela bir terör saldırısı sonrasında seçmen “Statükoyu korumalıyız” eğilimine girebilir. Çünkü siyasi yapıyı ve soğukkkanlılığı yerinde tutmak istiyorsunuz. Dünyanın altüst olduğunu düşünen seçmen, değişimi riskli buluyor. Siyasiler bazen korkuyu körükleme taktiğini kullanır.

‘SÖYLEMDEKİ BİR KELİME DEĞİŞİKLİĞİ BİLE SEÇMENİ ETKİLİYOR’

- Nasıl bir söylem seçmeni daha çok etkiliyor?

Özel bir formül veremem ama araştırmamızda seçmenin, siyasetçilerin meseleleri nasıl bir çerçeveye koyduğu konusunda çok hassas olduğunu bulduk. Bir kelime değişikliği bile seçmeni etkiliyor. Bireyler konuşmalardaki en ufak değişikliğe karşı hassas.

- Bir kelime bile bu kadar etkiliyse siyaset gerçekten bir sanat yani...

Kesinlikle.

- “Bahsettiğimiz şeylerin çoğu seçmenin bilinçaltı düzeyinde gerçekleşiyor” diyebilir miyiz?

Evet, mesela bir araştırmamda “Hayır, cinsiyetçi değilim” diyen kişilerin aslında nasıl kadınlara oy vermediğini tespit ettik. Çok liberal olduğunu, kadın haklarına saygı duyduğunu söyleyen erkeklere bir kadın bir erkek aday gösterdik. Gerçekten her iki adayın özellikleri birbirinin aynısıydı. Çoğu her seferinde erkek adayı seçti. Nedenini sorduğumuzda “Daha iyi görünüyordu” yanıtını aldık. Ama asıl nedeni bilinçaltımızdaki ayrımcılık. Yıllar boyunca güçlü erkek lider imajına maruz kalıyorlar. Sadece cinsiyet değil adayın dini, ırkı, eğitimi gibi konular için de geçerli.

- Toplumsal cinsiyet ne kadar etkili?

ABD verileri üzerinden gideyim, burada yaptığımız tüm araştırmalara göre kadınlar liberal değerlere daha çok bağlı. Fakat unutmamak lazım söylediklerimin hiçbiri için “Yüzde 100” diyemem. Çünkü eğer kadınlar siyasetten sistematik olarak uzaklarsa genellikle eşlerinin ya da babalarının partisine oy veriyorlar. Eğer “Kadınlar siyaset konuşmamalı, bu konudan ne anlarlar” denilen bir ortam söz konusuysa bahsettiğim durum meydana geliyor ya da kadınlar sandık başına gitmiyor. ABD’nin muhafazakâr bölgelerinde yaptığımız araştırmalarda ne zaman kadınlara siyaset sorsak “Bilmiyorum, ilgilenmiyorum” gibi yanıtlar veriyorlar.

‘EĞİTİMLİ SEÇMEN BİLGİYE ERİŞİYOR, SORGULUYOR’

- Din, eğitim gibi faktörler?

Yüksek eğitimli insanların otoriter eğilimi olan liderler tarafından hedef alınması aslında tesadüf değil. Çünkü eğitim yükseldikçe liberal ajandaya destek de artıyor. Yüksek eğitim daha kozmopolit değerlere sahip olmak, eleştirel düşünmek, verilen bilgileri tüketmekten ziyade bilgiye erişmek ve sorgulamak demek. Ne kadar çok eğitim alırsanız o kadar çok fikriniz olur. Dine gelince, yanıt inançtan inanca göre değişiyor. Çünkü bir inanç, bir siyasi mevzuyu diğerlerinden daha önemli görebilir. Mesela ABD’de sadece kürtaj gündem olduğunda oy verenler olduğunu biliyorum. Bu kişiler diğer hiçbir siyasi konuyla ilgilenmiyor. Bu uğurda bazen oy verdikleri siyasetçinin kendi değerlerine aykırı davranışlarını bile görmezden gelebiliyorlar.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler