Siyasete meze olmaktan bıktık

Aleviliğin başı medeni ve akılcı bir mezhep olmasıyla hep dertte. Yeniköy'deki Aleviler de inançlarının siyaset sofrasında meze yapılmasından bıkmış. O yüzden yaşlılar yılgın, gençler ilgisiz.

Yayınlanma: 22.11.2014 - 17:42
Abone Ol google-news

'Siyasete meze olmaktan bıktık'

MİNE SÖĞÜT

Edirne yolundayız... Yağmur yağdı yağacak. Uzunköprü’nün bir köyüne doğru gidiyoruz. Yeniköy, bölgedeki yaklaşık yirmi Alevi köyünden biri. Yol boyunca bir içinden geçtiğimiz bereketli topraklara bakıyorum, bir aldığım notlara...

İçim, toprağa ve ağaçlara ve gökyüzüne baktıkça ferahlıyor; notlarıma baktıkça kararıyor.

Az sonra Yeniköy’e varacağız. Henüz tanışmadığım ama muhtemelen tanışır tanışmaz kaynaşacağım insanlarla hükümetin Alevi açılımını konuşacağız. Aslında benim ne soracağım belli, onların ne diyecekleri de...

Pencereden dışarı bakıyorum; yemyeşil bir düzlükte koşan başıboş atlar görüyorum. Notlarıma bakıyorum; iktidarların, çağlar boyunca kimlikler ve inançlar üzerinden kurduğu o vahşi dille hayatı nasıl zehirlediğini; kendine benzemeyen diğerlerini gözünü kırpmadan nasıl yok ettiğini görüyorum.

“Keşke” diyorum, “Keşke, az sonra tanışacağım o insanlarla açılımdan konuşmasak da... Mesela bağlardan bahsetsek; nasıl şarap yaptıklarını anlatsalar; Bektaşi hikâyeleri dinlesem onlardan; şakalar yapsak; köyün ıssız sokaklarında dolaşsak; yaşlılarıyla tanışsam; yasalardan, düzenlemelerden, niyetlerden, vaatlerden değil de başka şeylerden mesela hayallerden söz etsek; güzel şeyler düşlesek...”

Yeniköy’e öğle vakti varıyoruz. Mevsim sonbahar. Ağaçlar yapraklarını çoktan dökmüş. Hasat sonrası tarlalar da biçilmiş. Tek katlı evlerin bahçeleri artık uykuya dalmış meyve ağaçlarıyla dolu. Evlerin hemen bitişiğinden başlayan üzüm bağları toprağın bereketinin nişanı.

Bir gün önce telefonda konuştuğum köy Muhtarı Onur Erkan’la eski belediye binasının önünde buluşuyoruz.

Henüz 36 yaşında olan Onur, köyün sayısı çok az olan gençlerinden biri. Yeniköy nüfusu son yıllarda hızla yaşlanmış; gençler köyü çoktan terk etmiş, geride kalanlar hep altmış yaş üstü...

Muhtarlık odasında çaylarımızı içip sohbete başladığımızda, yavaş yavaş kalabalıklaşıyoruz. İl Genel Meclisi Üyesi Enver Erkan tatlı diliyle köyün geçmişini anlatıyor. “Bu köy bir zamanlar buraların payitahtıydı” derken gözleri ışıldıyor.

Şimdilerde anca bin kişinin yaşadığı üç yüz haneli Yeniköy eskiden yörenin en kalabalık nüfusuna sahip Alevi köyüymüş. Ama Aleviliğin başı, medeni ve akılcı bir mezhep olmasıyla hep dertte. Öncelikle, bir ya da ikişer çocuk doğurmuşlar. Sonra çocukların neredeyse hepsi okumuş. 60’lı yıllarda bölgede okuma yazma oranı en yüksek köymüş Yeniköy. Okumak demek meslek sahibi olmak demek. Çok öğretmen çıkmış köyden, sonra doktor, avukat, mühendis... Aileleri gibi çiftçi olmayan çocuklar haliyle köyü terk edip ülkenin hatta dünyanın dört bir yanına savrulunca, geride sadece yaşlılar kalmış.

“Biz Bektaşiyiz” diyor Enver Bey, “Biz kimseyi ötelemeyiz. Mezhebine bakmadan herkesten kız alır kız veririz. Gençlere de hiç baskı yapmayız. O yüzden gelenekler görenekler hızla kaybolup gitti. Artık cemler bile çok sık yapılmıyor; yapılsa da eskisi gibi kalabalık olmuyor.”

Tam bu noktada emekli öğretmen Alaattin Tezcan lafa karışıyor. Zamanında Fakir Baykurt’la arkadaşlık etmiş; onunla olan anılarını anlatıyor; televizyon dizisi olarak çekilmeye başlanan Yılanların Öcü’ne verip veriştiriyor; ülke gerçeklerinden uzak bu dizinin Fakir Baykurt’a büyük bir hakaret olduğunu söylüyor.

“Peki” diyorum “Açılım hakkında ne düşünüyorsunuz?” Enver Bey lafa karışıyor. Boşver dercesine elini sallıyor; “Ben” diyor “Marksist açıdan bakarım her şeye. Sorun olduğu gibi ekonomiktir. Bizi mezhep, din meseleleriyle oyalıyorlar. Eşit gelir dağılımından söz eden yok”.

“Ama”, diyorum, “Cemevlerinin statüsü, dedelerin maaşa bağlanması...”

Alaattin Bey lafa başka bir yerden giriyor, “Ben bir müze kurdum. Annemin gelinliği bile var orda. Köyün geçmişine ait ne varsa topladım. Size onu gösterelim” diyor.

Emekli çiftçi Selahattin Evci lafı değiştiriyor.

“Aslında çok şanssızsınız. Geçen yıl gelseydiniz çok güzel şaraplarımız vardı. Ama bu yıl iyi üzüm olmadı, şarap yapamadık. Yoksa şimdi onlardan tattırırdık size” diyor.

Ben yine “Cemevinin statüsü?” diyecek oluyorum... Onlar yıllardır bu köyde cenazelerin cemevinden değil camiden kaldırıldığını anlatıyorlar. Bir zamanlar köye yeni gelen bir imamın, internetten bakıp cenazeyi Bektaşi geleneklerine göre kaldırmaya çabalamasına nasıl çıkıştıklarını; “Uğraşma böyle şeylerle, kafana göre karıştır seninkiyle bizimkini, yap bir şeyler” diyerek onu rahatlattıklarını eğlenerek anlatıyorlar.

Evet, kimsenin bu köyde açılımdan konuşası yok. İnançlarının siyaset sofrasında meze yapılmasından bıkmışlar. O yüzden yaşlılar yılgın, gençler ilgisiz. Üzümlerinin kalitesini, pekmezlerinin lezzetini anlatmak istiyorlar; artık kimsenin hardaliye yapmadığından yakınıyorlar. Samimiyetten, içtenlikten yanalar; hükümetin art niyetli politikalarına prim vermeleri mümkün değil.

 

‘Ah! Önümüz çukur evladım’

Bir de köyün yaşlı teyzelerinden biriyle konuşmak istiyorum. İçimden, umarım o da umursamaz açılımı; bambaşka şeyler anlatır bana, diyorum...

Aklımda hâlâ yemyeşil bir düzlükte özgürce koşan başıboş atlar, 73 yaşındaki Fatma Teyze’nin evine varıyoruz. Büyük bir ah çekerek karşılıyor bizi. Hükümete kızdığı kadar “yol”dan çıkan Alevilere de kızgın. “Ah!” diyor “Ah! Önümüz çukur evladım. Kendi ellerimizle çıkardık bunları başa. Bundan sonra önümüz derin ve karanlık bir çukur.” Birbirinden güzel Bektaşi deyişleri okuyarak geleneklerden uzaklaşmanın nelere mal olduğunu anlatıyor; dini eğitimi ilkokula kadar sokan hükümete verip veriştiriyor. 75 yaşındaki eşi Cevdet Aydın, onu sussun diye usulca uyarıyor ama o inatçı “Kimseden korkum yok; gelsin reis-i cumhur buraya, yüzüne de söylerim bunları” diyor.

Sonra gülmesi yüzünde donuyor. Gözlerini kapıyor. “Çukur evladım; önümüz karanlık ve derin bir çukur” diyor. Ben de gözlerimi kapıyorum.

Az önce o yemyeşil düzlükte başıboş koşuşturan atlar, şimdi yerde, nefessiz ve upuzun yatıyorlar.

 

'Dersim'le de yüzleşilsin, Roboski'yle de'

TÜREY KÖSE

Eski AİHM yargıcı, CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Dersim’le ilgili olarak CHP’yi hedef alan değerlendirmeleriyle ilgili olarak, Türmen, “Suçlayarak yükümlülüklerinden kurtulamazlar. Sivas, Maraş, Çorum, Roboski de var, bunlarla da yüzleşilsin” görüşünü dile getirdi. Türmen, Alevilerin sorunlarının çözümü için iktidarın öncelikle Alevileri “öteki” olarak görmekten vazgeçmesi gerektiğini söyledi. Türmen, “Sünni Müslüman, etnik Türk çoğunluk dışındaki herkes, Aleviler, Kürtler, Süryaniler, Ermeniler, Yahudiler ve laik Türkler azınlık, öteki. Aleviler bu toplumun ötekisi olarak görülüyor iktidar tarafından” dedi. Türmen, Alevilerin sorunlarının çözülmesi için öncelikle AİHM kararlarının uygulanması gerektiğini söyledi. AİHM’nin zorunlu din dersleriyle ilgili olarak 2007 yılında bu yıl eylül ayında verdiği kararlara dikkat çeken Türmen, şu değerlendirmeleri yaptı: “AİHM ikisinde de zorunlu din dersleriyle öğretilenlerin eğitim hakkının ihlali olduğuna karar verdi. Mansur Yalçın kararının ek bir önemi daha var. 2007’de Zengin kararı çıktıktan sonra gene böyle çalıştaylar toplandı, ders kitaplarına Alevilikle ilgili paragraflar eklendi. 7 yıl sonra verilen Yalçın kararı, bu değişiklikler de incelenerek verilmiş, yapılan değişikliklerin yeterli bulunmadığını gösteren bir karar. Değişiklikler Sünni İslam perspektifinden yapılıyor. Bu değişiklikler çocuğun evde öğrendiği bilgilerle okulda öğrendikleri arasındaki çelişkiyi ortadan kaldırmıyor. AİHM kararında bu çelişkiyi ortadan kaldırmanın tek yolu din dersini zorunlu olmaktan çıkarmak, diyor. AİHM kararlarını uygulamak zorundalar.”

Türmen, nüfus kâğıdında din hanesine “İslam” yerine “Alevi” yazdırmak isteyen Sinan Işık’la ilgili olarak da AİHM’in ihlal kararı verdiğini anımsatırken “Devlet bütün inançlar karşısında tarafsızdır, dendi.

‘Alevilik din midir, İslamın kolu mudur’ diye Diyanet İşleri Başkanlığı’na soruluyor. AİHM, böyle fetva alınmasını kabul etmiyor, dini liderden alınan görüş üzerine o inançla ilgili devlet bir hüküm veremez, diyor. Ceme evleri bakımından da geçerli bu ilkeler. Yok mabet midir, ibadet yeri midir gibi kelime oyunları kabul edilemez. Aleviler nasıl görüyorsa orası odur” görüşünü dile getirdi. Türmen, Dersim tartışmalarıyla ilgili olarak da “Dersim’de tabi devletin yaptığı bir katliam var. O zaman CHP ile devlet aynı şeymiş, ama bugün değil. Bugün CHP partilerden biri. Devletin özür dilemesi gerekir. CHP’yi suçlamak iktidarı kendi yükümlülüklerinden kurtarmaz. Dersim’le yüzleşilsin, tamam. Ama Sivas, Maraş, Çorum, Roboski var, bunlarla da yüzleşilsin” dedi.

 

AKP devleti tümüyle Sünnileştirmek istiyor

Hükümetin yaptığı ilk Alevi açılımının ilk toplantısında Bakan Faruk Çelik ile kısa bir sohbetim olmuştu. Kendisine “Bizi burada sahada topu çevirmek için Alevilerin sorunları ile ilgileniyor görünümü vermek için kullanıyorsanız ayıp edersiniz” dedim. Çelik, “Hayır hocam buradan mutlaka bazı somut sonuçlara ulaşacağız” demişti. Ama tarih beni haklı çıkardı. 7 toplantı yapılmasına rağmen hiçbir şekilde bir sonuca ulaşılamadı. 7. ve son toplantıda nihai olarak karara bağladığımız bir çok konu oldu.

Bu kararların hiçbiri bugüne kadar uygulamaya konulmadı. Şimdi içeriğini bilmediğimiz ikinci bir Alevi paketi gündemde. Devletin vatandaşlarına güven vermesi gerek. Devlet adamı halkın gözünün içine baka baka gerçek dışı konuşamaz. Ama bizim iktidarın maalesef böyle bir alışkanlığı var. Alevi-Sünni ayrımının yaratabileceği siyasi riskleri görmezlikten geliyorlar. Hükümet duygusal davranıyor ve sünni islamı devlete egemen kılan bir siyaset güdüyor. Sadece alışkanlıklara falan değil devletin bizahiti yapısına sünniliği egemen kılmak istiyorlar. Devlet yavaş yavaş laik yapısından uzaklaştırıldı önemli ölçüde. Bunun yaratacağı reaksiyonlar var ve ben bu reaksiyonların hükümeti doğru yola girmeye zorlayabileceğini sanıyorum.

 

Aleviler için en kara günler

MİYASE İLKNUR

Aleviler için asıl kara günler 1970’lerin ikinci yarısında yaşanacaktı. Malatya, Elazığ, Sivas, Erzincan, K.Maraş ve Çorum’da Alevilere sistematik olarak katliamlar gerçekleştirildi. Aleviler, can güvenlikleri nedeniyle doğup büyüdükleri yurtlarını terk ederek büyük kentlere göçtüler. Böylelikle bölgelerindeki blok oyları da büyük kentlere dağılmalarıyla erimiş oldu.

1980’lere gelindiğinde darbenin eli kulağındaydı. Üstelik 12 Mart’ta olduğu gibi sol bir darbe de beklenmiyordu. Ve beklenen darbe 12 Eylül 1980’de gerçekleşti. Hem de ne darbe. Alevilere MC dönemini bile aratacak cinsten bir dönem yaşanıyordu. Sol örgütlerle yolu kıyısından köşesinden kesişen her Alevi genç, siyasi şubeden, sıkıyönetim komutanlıklarının işkence tezgâhlarından geçti. Hemen her evde en az bir genç tutukluydu. Bazıları gözaltında kaybedildi, bazıları vur emri ile arandı. Birçoğu yurtdışında mülteci olarak yaşamını sürdürmek zorunda kaldı. Yıllarca her cumartesi Galatasaray’da toplanan Cumartesi Anneleri’ne ve 1402’liklere bir kimlik testi yapılacak olsa Alevilerin 12 Eylül’de yediği darbenin boyutu ortaya çıkar. Cuntanın yumruğu solun üzerine balyoz gibi inerken bir anlamda solun doğal tabanı Alevilerin üzerine karabasan gibi çökmüştü. Ders vermek istediklerini tutuklamış, geri kalanı da dönüştürmek için hemen plan ve proje çalışmalarına başlamıştı. Türkİslam sentezini yaşama geçirerek Alevilere yaşam alanı bırakmayan cunta, 1981 Anayasası’na zorunlu din derslerini koyarak öldürücü darbeyi indiriyordu.

 

Sokakta katliam içerde devşirme

Sivas katliamından sonra birçok parti Alevi oylarına göz dikti. Bunlardan biri de Tansu Çiller başkanlığındaki DYP’ydi. Hem de Gazi katliamına ve bu katliamda sorumluluğu bulunan İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir, İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu ve İçişleri Bakanı Nahit Menteşe’yi ölümüne sahiplenmesine rağmen. Ancak Çiller’in Alevi politikası, Alevilerin taleplerini yerine getirmek yerine onlardan adam devşirmek, milletvekili adayı göstermek ve örtülü ödenekten para vermekle sınırlıydı.

Çiller, bir yandan Alevilerin bir kanadı ile sıcak ilişkiler kurarken diğer yandan Tunceli’de köy yakmalar, boşaltmalar, Yeşil eliyle yargısız infazlar, Sivas’ta özel tim terörü olanca hızıyla sürüyordu. Çiller’den sonraki koalisyon hükümetine Başbakanlık yapan Mesut Yılmaz da Alevi sorununa kendince el attı. Bu konuda Nusayri Alevisi Hatay Milletvekili Ali Uyar’ı görevlendirdi. Ancak o da Alevi örgütlerinin ortak taleplerde birleşemediği gerekçesiyle bu konuda bir adım atmadı.

 

Alevi iftarını Erdoğan icat etti

Bu arada siyasal İslamın ayak sesleri güçlü bir şekilde duyuluyordu. 1994 yerel seçimlerinden zaferle çıkan Refah Partisi, İstanbul, Ankara gibi büyük kentlerin yanında pek çok il ve ilçe belediyesini kazanmıştı. RP’nin yerel seçim başarısı en çok Alevileri ürkütmüştü. Sivas katliamının pek çok aktörü RP yönetimindeydi. Ancak Alevilere ilk darbeyi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan indirdi. Göreve geldikten beş ay sonra Karacaahmet Cemevi’ni yıkmak için dozerleri gönderdi. Bir duvarını yıktı da... Araya Başbakan Çiller ve Hayri Kozakçıoğlu girdi, halk cemevinin önünde etten duvar ördü de cemevi bu sayede kurtuldu. Erdoğan’ın belediye başkanı olduğu süre içinde her ramazan ayında belediye sarayında ve bağlı kuruluşlarda yemekhane ve çayocakları tadilat gerekçesiyle kapatıldı.

Recep Tayyip Erdoğan’ın Alevilik konusundaki tavırlarını iki dönemde ele almak gerekir. Çıraklık ve ustalık dönemi. Erdoğan çıraklık döneminde çok hazzetmese de Alevileri karşısına almaktan çekindi. Hatta kendisini destekleyen liberallerin telkiniyle kendi inancına ters düşmeyecek konularda şirinlikler de yapmadı değil.

2007 seçimlerinde AKP’den üç Aleviyi milletvekili gösterdi. 2008’de Alevi iftarı icat ederek muharrem ayında Alevilerle yemekte buluştu. Sonucu alınmasa da Alevi Çalıştayı düzenledi. Yanına çektiği derneklerle, kurdurduğu yandaş derneklerin etkinliklerine devletin sponsor olmasını sağladı. Ancak sonuçta Erdoğan, Alevilerin istediği adımları değil kendi istediği adımları atarak Alevilerle diyalog yolu aradı. Bütün bunlara rağmen Alevilerden oy gelmeyeceğini anladı. Hele de Gezi olaylarına Alevi katılımının yüzde 76’lar düzeyinde olduğunu öğrenince Alevileri hasım gibi görmeye başladı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler