Güç kullanmıyor, gücünü kullanıyor

Onun gücü, banka hesabında art arda dizilen rakamlarda değil; dışarıdan bakan bizlere-başına ne gelmiş olursa olsun- şanslı görünebilmesinden geliyor. Nasıl ki bir yönetmen bir kareyi diğerine bağlayarak bize bir hikâye anlatıyorsa, Güler Sabancı da kendi hikâyesinin kurgusunu ince ince örüyor. Bize başına gelenleri ve aldığı darbeyi değil; o darbeyle nasıl baş ettiğini gösteriyor.

Yayınlanma: 20.09.2015 - 00:35
Abone Ol google-news

“Bu yüzyıl bizim, yani kadınların yüzyılı olacak. Her kadın benim olanaklarıma sahip değil. Dolayısıyla onlara yardım etmek için bir şey yapmak da benim görevim.”

Bu sözler, Fortune dergisi tarafından Avrupa, Ortadoğu ve Afrika (EMEA) bölgelerinin en güçlü dördüncü kadını ilan edilen Güler Sabancı’ya ait.

Sabancı soyadının, bu memlekette yaşayanlar için ne ifade ettiği malum. Bu adla doğmak, dünyaya 5-0 önde başlamak anlamına gelebilir. Altı oğul sahibi Hacı Ömer Sabancı’nın aileye gelen ilk kız torunla nasıl bir mutluluk yaşadığını düşünürsek, Güler Sabancı skoru 6-0’la başlatıyor.

Gerçekten o kadar şanslı mı?

İnsan şans için türlü türlü tarifler yapar, neyi kazanıp neyi kaybettiğinize bağlıdır tarifiniz. Güler Sabancı şanslı doğanlardan. Serveti dillere destan bir aileye doğmanın yanında; Milliyet gazetesinin düzenlediği Türkiye Güzellik Yarışmasının sonuçlarını tahmin totosunda renkli televizyon, Dilek Sabancı’nın şirket kutlamasında yapılan çekilişte uçak bileti kazanacak kadar da şanslı biri o.

Kendisi de NTV’de İpek Cem ile yaptığı bir söyleşide “Şanslı bir kişi olduğumu düşünüyorum” diyor; “Bir kere sağlıklıyım. İkincisi, hakikaten sevgi dolu bir ailede büyüdüm. Üçüncüsü de, birçok imkânım oldu, birçok destekleyenim oldu, yapmak istediklerimi yapabilmem için. İnsanların sevdiği bir işte çalışabilmesinin hayatın en önemli nimetlerinden biri olduğuna inanıyorum”.

Ancak annesiyle babası ayrıldığında henüz küçük bir çocuktu, çok sevdiği dedesini kaybettiğinde 12, babası İhsan Sabancı’yı kaybettiğinde 24 yaşındaydı.

En küçük amcası Özdemir Sabancı bir suikast sonucunda, onu hep koruyup kollayan amcası Sakıp Sabancı ise erken yaşta kansere yakalanıp hayatlarını kaybettiler. 2004 yılında Sabancı Holding’in başına getirilmesi, ailede büyük ayrılıklara yol açtı. Bu açıdan bakınca şans dengesi nasıl da bozuluyor...

Etki yaratmak ve direnmek

Ancak onun gücü, banka hesabında art arda dizilen rakamlarda değil; dışarıdan bakan bizlere –başına ne gelmiş olursa olsun- şanslı görünebilmesinden geliyor. Nasıl ki bir yönetmen bir kareyi diğerine bağlayarak bize bir hikâye anlatıyorsa, Güler Sabancı da kendi hikâyesinin kurgusunu ince ince örüyor. Bize başına gelenleri ve aldığı darbeyi değil; o darbeyle nasıl baş ettiğini gösteriyor.

Her ne kadar güç sözcüğüyle anılmaktan hoşlanmasa da bir güç hikayesi onunki. Ancak “güç kullanan” değil, değişim yaratmak için “gücünü kullanan” bir hikaye...

Gücün sözlük anlamına bakalım: Fizik, düşünce ve ahlak yönünden bir etki yapabilme veya bir etkiye direnebilme yeteneği, kuvvet, efor.

Etki yaratmak ve direnmek. İkisi de Güler Sabancı’nın hayatında karşılığını buluyor.

1955 doğumlu. TED Ankara Koleji’nde okurken hep hareketliliğiyle, neşesiyle tanındı. Babaanne ve dede tarafından şımartılmış, ele avuca sığmaz bir çocuktu... Kolejde onu sakinleştirmenin yolu, ona sınıf başkanlığını teslim etmekle bulundu. Sorumluluk alınca durulduğuna dair ilk işaretti bu.

Bütün Sabancı’ların kızı

Bütün Sabancı’ların kızı Yıllığında yazılanlara göre “kazandığı ve kaybettiği her şeyin sebebi çenesiydi”. İnsanları konuşarak fethediyor, bir yandan da çok konuştuğu için uyarılıyordu. Lisedeyken iç mimar olmaya heves etti ama aile çok sıcak yaklaşmadı.

O yalnızca annesiyle babasının değil, bütün Sabancı’ların kızıydı. Babası İhsan Bey dedesi ve amcaları gibi sanayiye meraklı değildi. Tam tersi... Onun için önemli olan futboldu; futbol ve Adana Demirspor. Belki de babasının bu “uzaklığı” yüzünden amcalar Güler ile ilgili kararlarda söz sahibi olmayı tercih ettiler.

Güler Sabancı Ankara’dan sonra İstanbul’a, Boğaziçi Üniversitesi’ne İşletme okumaya geldi. Aslında üniversiteyi yurtdışında okumak istiyordu. Amcalar “Olmaz” dediler. “Ya babası gibiyse huyu? Gider de geri dönmezse?” korkusu hâkimdi aileye. Ailede “hayır” demek yerine o reddedişi görkemli bir şekilde gerekçelendirmek meşhurdu. “Burada okursan arkadaşların olacak” dediler, “hayatın boyunca içinde olacağın bir muhitin olacak, Türkiye’de çalışacaksan Türkiye’yi daha iyi tanıman gerekiyor”.

Amcalarının hayalindekinden de geniş bir muhiti oldu. Cem Boyner, Bülent Eczacıbaşı, Asaf Savaş Akad, Nilüfer Göle, Sezen Aksu, Alev Ebuzziya, Komet, Mehmet Güleryüz, Ömer Uluç...

“Hep beklenen, kendi çevremin dışından arkadaşlar edindim” diye anlatmıştı Milliyet’te Ahmet Tulgar’a; “Onu tanıdığımda Hasan Cemal Cumhuriyet gazetesi genel yayın müdürüydü, ben de işte kapitalist dünyanın, Sabancı ailesinin kızı... Ama bunlar dostluğumuza bir sınır getirmedi”.

Aile bölündü

Üniversitede okurken başladı Lassa’da çalışmaya. 1978’de okulu bitirdi. 1983’te Kordsa Genel Müdürü oldu. 1997’ye gelindiğinde holding yeniden yapılanıyordu. Ona Lastik ve Takviye Malzemeleri Grup Başkanlığı emanet edildi. 1994’te daha çetrefilli bir emaneti devralmıştı: Sabancı Üniversitesi’ni kurmak.

Üniversite ilk öğrencilerini kabul ettiğinde yıl 1999’du. Bugün The Times Higher Education’ın dünyanın 50 Yaşın Altındaki En İyi 100 Üniversitesi sıralamasında 13. sırada yer alıyor. Üniversitenin yanı sıra Sabancı Müzesi’nin kuruluşuna da öncülük etti. Mardin’de de bir müze, Adana’da ise uluslararası bir tiyatro festivali yarattı.

Bütün bunlar olurken ailede basınç artmıştı. Özdemir Sabancı’nın öldürülmesiyle sarsılan aile, Sakıp Sabancı’nın vefatıyla çözülme noktasına geldi. Her ne kadar Türkan Sabancı 2009’da Habertürk’te Balçiçek İlter’e verdiği söyleşide “(Sakıp Bey) ölümünden 3 gün önce Güler’e ‘Yerime senin gelmeni istiyorum’ demiş. Bu ailede kabul edilmedi. İtiraz edildi, istenmedi. Güler yüzünden aile bölündü” dese de, ayrılığın miladı bu değildi. Üçüncü kuşak yetişip holdingde söz sahibi olmak istedikçe kurumsallaşma yolları tıkanıyor, tartışmalar artıyordu.

Sabancı Holding’in başına geçerken yalnızca erkekler dünyasının kurallarına değil, kendi ailesinin itirazlarına da direniyordu. Sakıp Sabancı’nın onu halefi olarak seçmesi tesadüf değildi. Genç yaşlarından itibaren yavaş yavaş bu koltuk için hazırlıyordu onu amcası. Güler Sabancı’da Sakıp Sabancı’nın genleri vardı. Yaşam enerjisi, toplumsal analizlere olan ilgisi, siyasetin içine girmeden siyaseti yönlendirebilme yetisi ve yanından hiç ayırmadığı neşesi.

Dokunulabilecek mesafede duruyordu o da. Ya üniversite mezuniyetinde öğrencilerle dans ederken ya da bir partide makarena yaparken görüntülenebiliyordu. Dev sanayi yatırımlarının yanına dayısıyla birlikte ürettikleri şarapları ekleyebiliyor, Sabancı Vakfı’nda özellikle kadın hakları konusundaki çalışmalara destek veriyordu. Amcasının mirasını boşa çıkarmadı, Güler Sabancı 11 yıldır başarıyla Sabancı Holding’in başında. Aynı zamanda Siemens AG Yönetim Kurulu’nda, Birleşmiş Milletler Global Compact Yönetim Kurulu’nda ve MIT Energy Initiative’in Uluslararası Danışma Kurulu’nda görev yapıyor.

O liste başında, Türkiye nerede?

Onu Frankfurter Allgemeine “Anadolu’nun Süper Kadını”, Algemeen Dagblad “Çağdaş Türkiye’nin Bir Numarası”, Avusturyalı Kurier ise “Modern ve Güçlü Türk Kadını” olarak tarif ediyor. Ancak bu sıfatları ve “en” listelerini tek başına okumak yetmiyor. TÜİK’in haziran verilerine göre Türkiye’de işgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 72.4 iken kadınlarda ancak yüzde 32.3’ü buluyor. Kadınların yarısı sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olmadan çalışıyor, gelirleri erkeklerin gelirinin üçte birinden az. Üst düzey yönetici ve müdür olma oranı ise erkeklerin dokuzda biri.

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2014 Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu’nda ise Türkiye 142 ülke arasında 125’inci sırada yer alıyor.

Bu rakamlara bakınca Güler Sabancı en güçlü kadınlar listesinde ülkesiyle birlikte değil, tek başına duruyor.

Güler Sabancı olsanız dahi....

Güler Sabancı da olsanız, hayata 6-0 önde de başlasanız iş dünyasında bir kadın olarak kaleyi içinde gollerle devralıyorsunuz.

Yıl 1985... Yer Londra. Bir bankacılar kulübünde öğle yemeği yemek istedi Güler Sabancı. İçeri alınmadı. Gerekçe, kadın olmasıydı. Oysa 1984 yılında kendi ülkesinde TÜSİAD’ın ilk kadın üyesi olmuştu. On yıl boyunca da tek kadın üye olarak kalmıştı. 1995’te TÜSİAD başkanlığı için adı geçtiğinde ise “kadın olması”, daha da ileri gidilerek “şen şakrak bulunması” büyük sermayeyi temsil edecek kişi olarak önünde engel oluşturdu. Bu tartışmalar sürerken o, “TÜSİAD başkanlığı için zamanım yok, üniversite kuruyorum” deyip noktayı koydu.

“41 Kadın, 41 Öykü-İpek Dokulu Başarılar” kitabın yazarı Sedef Kabaş’ın “Neden evlenmediniz?” sorusuna verdiği cevap da satır aralarında çok şey taşıyor:

“Ben yengeç burcuyum, aşka çok inanırım. Ve aşkı da birkaç defa yaşadım. Ama öte yandan çalışmayı seviyorum, kariyerime devam etmek istedim. Ayrıca ben boşanmış bir ailenin çocuğuyum. Sonra özgürlük benim için önemlidir. Yedi yaşımda dedemle Avrupa’ya gidiyoruz, ‘dede bana ne olur ayrı oda tut’ diyorum. Demek ki özgürlük önemli bir şey benim hayatımda. Tüm bunları üst üste koyduğunuz zaman neden evlenmediğimin cevabı çıkar.”

“Neden evlenmediniz?” sorusu bir erkeğe de bu kadar sıklıkla sorulur muydu, insan merak ediyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon