Şiddette kilit annede

Ebru Cündübeyoğlu: “Kadına şiddetin azalması için kadınlara büyük iş düşüyor. Anneler çocuk yetiştirirken kadına nasıl davranması gerektiğini de öğretmeli. Bir baba eşi yorulduğu için kahve yapıyorsa çocuk ileride kadın öldürmez.”

Yayınlanma: 12.12.2015 - 22:37
Abone Ol google-news

Dizi setinden gece 04.30’da eve gelen Ebru Cündübeyoğlu ile sabah saatlerinde buluşunca enerjisini ve gülümsemesini eksik etmeden “Bugün tatilim, iki gün repom var” diyor dizi seti diliyle. Cündübeyoğlu ile ekran-hayat sohbeti yapacağız ama ilk olarak setteki uzun çalışma saatlerinin değişmesi için Oyuncular Sendikası’nın mücadelesine destek verilmesi gerektiği mesajını veriyor buluşur buluşmaz.

Bu sezon “Evli ve Öfkeli” dizisi ile ekranda, Tiyatro Kare’nin “Müziksiz Evin Konukları”yla da tiyatro sahnesinde yer alıyor Cündübeyoğlu.

Cündübeyoğlu, sohbette hem güldürüyor hem gülüyor bol bol... Tam anlamıyla şenlik bir kadın.

Fotoğraf çekimi sırasında salıncağa biniyor ve sallanıyor. Hem sallanıyor hem anlatıyor...“Büyümek içimizdeki çocuğu ötelemek olmamalı. İçimizdeki çocuğu gizlemekten geçiyor sanki büyümek. Halbuki büyümek çocuk tarafımızı daha iyi anlamaktır” diyor Cündübeyoğlu. “Herkes had bildirme peşinde” de diyor, büyümeye en çok da bu yönden sitem ediyor...

 

‘Dizileri boşverin’

Uzun yıllardır en çok dizilerde izlediğimiz Cündübeyoğlu ile dizilerin bir yandan fasulyesini kırıp bir yandan dizisini izleyen pek çok kadına arkadaşlık ettiğini konuşurken “Esas gerçek fasulye, boşverin dizileri” diye bir girizgah yapıyor.

Dizilerin hayatımızda çok fazla yer edindiği gerçeğini de atlamadan sohbete devam ediyoruz, zaten onun da dizilerde imrendiği bir hayat var!: “Günlerimiz keşke dizi günleri gibi uzun olsa... Ben dizi günlerini seviyorum, süper kahraman gibi oluyorsunuz. Hiç trafikte kalmış bir ‘dizi insanı’ görmedim. Herkes muhteşem, herkes şık ve herkes trafiksiz bir hayat yaşıyor.”

- Şiddet ve çatışma ekranları da kapladı. Dizilerde de kırılıyor, dökülüyor, yıkılıyor... Özellikle fiziksel ve ruhsal şiddete uğrayan kadınlar, dizilerin ve programların odağında. Sizce hayat mı ekrana yansıyor yoksa ekrandakiler mi hayata?

Diziler hayata, insanlara ayna tutuyor. İnsanı anlatıyorlar. Dizide şiddet, silah var diye hayata geçmesi gerekmiyor.

Seyrettiğimizin film olduğunu anlamamız lazım. Dizilerdeki şiddeti azaltmak yerine izleyiciye izlediklerinin dizi olduğunun bilincini kazandırmak önemli. Dizilerde hep düzgün, örnek insanlar olamaz.

 

‘Diziyle değişme olmaz’

- Kendini savunabilen kadınların yer aldığı diziler de hayata tutulan bir ayna değil midir?

Diziyi değiştirerek insanları değiştiremeyiz. İnsanı değiştirip dizileri daha farklı izlemesini sağlamalıyız. Elbette iyi örnekler de olmalı çünkü sanat hayatı hafifleştirir.

- Ekranlarda da güçlü kadınlara ihtiyacımız var mı?

Kahramanlar hep erkekler üzerinden gidiyor. Benim oynadığım roller genellikle güçlü karakterler oldu.

Dizilerde daha çok kadın koşar, düşer, tökezler. Erkek gelir kadını kaldırır vs, kadın daha çok böyle formüle ediliyor. Evet ekranlarda kadın kahramanlara ihtiyacımız var.

Ekranlarda da kadın kahramanlar görürsek kadınların da kahraman olabileceğini anlarız ve görürüz. Hem iş hayatında hem de evinde, ailesinde mücadele veren, evini geçindiren nice kadın kahramanlarımız var bu toplumda. Görünmeyen nice kadın kahramanlarla dolu bir ülkede yaşıyoruz. Umarım o kadınlar daha çok yansır ekrana.

- Peki “Kadın kahraman”lar için ekranlarda ve hayatta kadına nasıl bir iş düşüyor?

Kadın kahramanların çoğalması, kadına şiddetin azalabilmesi için çok şeyin değişmesi lazım. Mesela, bir oyuncak dükkânına giriyorsunuz kız çocukları ve erkek çocukları için ayrı bölüm var. Kız çocuklarının bölümünde bebekler, kelebekler, erkek çocuklarının bölümünde ise silahlar, tanklar, tüfekler var.

Erkek çocuğunun oyuncak bebeği olmamasına inanamıyorum! Erkek çocuğun da oyuncak bebeği olmalı. Çocukları sadece anneler değil babalar da yetiştiriyor.

Ne zaman ki erkek çocukların da oyuncak bebekleri olursa, erkeğe daha çocukken bebeği sevme, bebeğe bakma sevgisi yerleştirilirse o zaman kadına şiddet azalır. Oyuncakların birleşmesiyle, sevgiyle başlar empati.

Kadına şiddetin azalması için kadınlara çok büyük iş düşüyor. Bu işi çözecek silah kadınların karete, tabanca öğrenmesi değil en büyük güçleri olan anneliği öğrenmesidir.

 

‘En büyük güç annelik’

- Nasıl bir annelik?

Kadının en büyük gücü anneliktir. Bu topraklardaki anneler erkek çocukları yetiştirme biçimini değiştirmeli. Anneler çocuk yetiştirirken özellikle oğullarını yetiştirirken bir kadına nasıl davranması gerektiğini de öğretmeli. En önemlisi sevgi dolu yetiştirmeli.

Bir baba eşi yorulduğu için ona kahve yapıp getiriyorsa o evin çocuğu ileride bir kadını öldürmez diye düşünüyorum.

Mutluluk karın kası yapmak gibi, zor...'

- Tiyatro Kare’nin ‘Müziksiz Evin Konukları’ oyununda Bella rolündesiniz. Bella, cinsel tarafı ağır basan ancak çocuk ruhlu bir kadın...

Aslında Bella çocuk ruhlu olduğu için cinsel tarafı baskınmış gibi gözüküyor. Bella, bir kadının istediği her şeyi istiyor; taş bebek değil gerçek bebek istiyor. Evde hep çocuk yerine konulduğu için olgunlaşmamış bir zihin olduğu için hep kollanması gereken bir karakter. Bu oyun sevginin neleri değiştirebileceğini gösteren bir oyun.

- Peki siz nasıl bir kadınsınız?

Gülmeyi çok seviyorum. Gülerim de güldürürüm de. Enerji âşığı bir insanım. Pozitif enerjiyi seviyorum. Olumlu enerji veririm ve nerede olumlu enerji varsa oraya doğru giderim, pozitif enerjiye zaafım var.

 

Sevdiğin pastadan az yemek

Mutlu olmak kolay değil, öğrenilen bir şey. Bir açık büfe veriliyor ve biz kendi tabağımızı oluşturuyoruz. Tabağa olumlu şeyler almak isterseniz olumlu şeyler alırsınız. Karamsar olmak kolay. Mutlu olmak zor, mutlu olabilmek karın kası yapmak gibi... Kaslı karın isteriz ama pat diye olmaz, bunun mekiği var, sevdiğin pastadan az yemek gibi tarafları var...

Yan gelip yatayım karnım kaslı olsun diye bir şey var mı? Mutlu olmak da böyle kolay değil. Çaba istiyor, enerji istiyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler