Yeni Amerikan solu

ABD’nin ‘solcu’ başkan adayı Bernie Sanders’in umulmadık başarısının ardında, artan genç işsizliğine, ayrımcılık ve ekonomik eşitsizliğe karşı biriken tepki var.

Yayınlanma: 26.03.2016 - 22:21
Abone Ol google-news

Zenginlerin vergilerini artıracağını, gelir seviyesindeki uçuruma son vereceğini yüksek sesle dile getiren, “Siyasi devrim yeni başlıyor” diyerek sosyal değişim sözü veren Bernie Sanders, Demokrat Parti’den aday adaylığını ilk açıkladığında kimse onun tutunabileceğine ihtimal vermedi. Amerikan başkanlık seçimlerinde birkaç hafta içinde silinip gideceği tahminleri yapıldı. Ancak Sanders, ön seçimlerin 10’uncu haftasında hâlâ ayakta! Üstelik son derece popüler... Analistlere göre Sanders’ın beklenenin çok üzerinde performans göstermesinin ardında artan genç işsizliğine, göçmenlere uygulanan ayrımcı politikalara ve ekonomik eşitsizliğe karşı biriken toplumsal tepki var. Belki de Amerikalılar ülkenin köklü sol kültürünün 1950’li yıllardan itibaren yok edilmesinin ardından toplumsal köksüzleşmeye ve kimlik kaybına karşı yeni bir kuşağın filizlendiğine şahit oluyor.

 

Toplumsal desteği nasıl aldı?

Amerika’nın tarihsel sol birikimini temsil ettiğini vurgulayan Sanders, Kasım 2016 seçimleri için aday olduğunu açıkladığından beri Amerikan toplumundaki derin gelir eşitsizliğine ve finans sektörünün etkisi altında olan bir siyasal düzene karşı olduğunu dile getiriyordu. Kampanyasında sıklıkla “Occupy Wall Street” (Wall Street’i işgal et!) hareketinin sloganlarını kullandı. Ayrıca, sosyal haklar konusunda Clinton tarafından saldırıya uğramak pahasına Latin Amerika’daki Sosyalist yönetimlerini örnek gösteren Sanders, Küba’daki sağlık sisteminin bazı güzel olanaklar yarattığının da altını çizmekten çekinmedi. Clinton’ın Küba devrimine hayran bir siyasetçi olarak onu hedef göstermesi ve eski Soğuk Savaş dönemi korkularını hortlatmaya çalışmasına rağmen azımsanmayacak bir toplumsal kesimin desteğini almayı başardı. Peki, bu nasıl oldu?

 

Politize gençlik

Sanders için itici güç gençleri kampanyasının organik bir bileşeni haline getirmesi oldu. Sanders’ın “eğitimde fırsat eşitliği” söylemi bunda önemli bir rol oynadı. Gençler üniversite borçları ve gelecek için kaygılıydı. Endişelerini Sanders’ın arkasında birleşerek gösterdiler. Nitekim anketler de Sanders’ın en büyük destekçilerinin gençler olduğunu da kanıtlıyor. CNN’in anketine göre 18-45 yaş aralığındaki Demokrat Partili seçmenlerin yüzde 53’ü Sanders’ı desteklerken, sadece yüzde 25’i Clinton’a destek veriyor. ABD’de 1990’ların sonundan itibaren Seattle olaylarıyla, geçen yıllarda Occupy Wall Street hareketiyle ve son olarak Black Lives Matter hareketiyle politize olan genç kuşak artık “seçimlerde ben de varım” diyordu.

Bernie Sanders, Demokrat Parti’nin şu ana kadar yaptığı 29 önseçimin 11’inden galip çıkabildi. Kimse partide Clinton’ın 1223 delegesine karşı sadece 920 delege kazanan Sanders’in ön seçimlerden galip çıkacağını düşünmüyor. Demokrat Parti’nin başkan adayı son dakikada büyük bir sürpriz olmazsa Hillary Clinton olacak. Ancak seçimler artık çok farklı. Zira artık hiçbir adayın 74 yaşındaki senatörün ortaya çıkarttığı genç, eşitlikçi ve sol damarı kuvvetlenmiş seçmeni ikna etmeden yarışta ilerlemesi mümkün görünmüyor. Kim bilir belki de Sanders “Siyasi devrim yeni başlıyor” sloganını gençleri bu sürecin aktif bir parçası olarak sağlamıştır.

Aslında ABD’nin köklü bir sol kültürü bulunuyor. 1800’den bu yana ülkedeki işçi sınıfı hareketleri sürekli kitleleri mobilize etme becerisi gösteriyor. Sovyetler Birliği’nin çözülüşünün ardından gelen tek neo-liberalizm ve küreselleşme karşıtı mücadeleler de yine ABD’nin içinde geniş kitleler tarafından sahiplenildi. 20. yüzyılın sonu ve 21. yüzyılın başında meydana gelen Seattle olayları ve Occupay Wall Street hareketi Sanders’ın üzerinde yükseldiği önemli dinamik olarak görülebilir.

 

Occupy Wall Street

ABD’nin New York kentinin finansal kalbi Wall Street’te 17 Eylül 2011 tarihinde başlatılan barışçıl halk eylemlerinin amacı sosyal eşitsizliği ve finans kuruluşlarının Amerikan yönetimi üzerindeki nüfuzunu artırmasına itiraz etmekti. Sermayenin dışında kalan kesimin toplumun %99’unu oluşturduğunu vurgulayan eylemciler topluma “rahatsız edici” gerçekleri sosyal medya kanallarından hatırlatarak kapitalist düzenin meşruiyeti sorgulanıyordu. Eylemler kısa sürede tüm ülkeye yayıldı.

 

Wallace'ı hatırlatıyor

Aslında Bernie Sanders’ın aday adaylığı başkanlık seçimlerindeki ilk “aykırı” yükseliş değil. Sanders’ın durumu kimilerine göre kısmi de olsa 1944 yılında “halk adamı” kimliğiyle ön plana çıkan başkan adayı Henry Agard Wallace’a benziyor. Wallace’ın emperyalizme olan nefreti herkesçe biliniyordu. Tarihe “Sıradan insan konuşması” olarak geçen bir konuşmada “Bu çağ sıradan insanların, halkın çağı olmalıdır. Ne askerlerin, ne de ekonomik emperyalistlerin çağı olamaz” diyerek birçok düşman edinmişti. Başkanlık için adaylığını koyduğunda Demokrat Partiyi silip süpürmüştü. ABD’nin tarihindeki en büyük grevlerin yaşandığı 1940’lı yıllar da işçi liderlerini arkasına alan Wallace, parti kongresinin açılış gününde delegelerin yüzde 65’inin desteğini almıştı. O gün kürsüden “Gelecekte, cinsiyet ya da ırk ayrımı olmadan eşit işe, eşit ücret uygulaması olmalıdır” dediğinde delegeler çılgına dönmüştü. Kongre salonu “Wallace’ı istiyoruz” sloganlarıyla inliyordu. Ancak o gece pazarlıklar yapıldı ve Wallece’ın düşmanları Hary Truman’ın arkasında birleşti. O gün Wallace önde götürdüğü seçimi silik rakibi Hary Truman’a karşı kaybetti.

 

Sosyal demokrat halk adamı

Peki Bernie Sanders ne kadar solcu? Sanders sosyalist bir adaydan çok, sosyal demokrat “halk adamı” rolünü üstleniyor. Sosyal haklar konusunda ise “bana kalırsa demokratik sosyalizm, tüm yurttaşların eşit ve nitelikli sağlık hizmetlerinden yararlanmasını sağlamak demek, paranın egemenliğinin önüne geçmek demektir” diyor. Sanders’in adaylığı Amerikan sosyalist hareketinin içinde de fazlasıyla tartışılıyor. Sosyalistler için, mevcutları içinde desteklenebilecek tek aday olarak bakılsa da onun Amerikan sosyalist hareketinin kusurlu bir temsilcisi olduğu yorumu yapılıyor. Sol cenahta popülist söylemleri olan bir siyasetçi olarak değerlendirilen Sanders’ın en fazla yapısal olarak kapitalizmin çatlaklarındaki sorunları restore edebileceği düşünülüyor. Özellikle Sanders’in konuşmalarında, bankacılık sisteminin terbiye edilmesi, sosyal güvenlik ağının güçlü bir şekilde inşası ve demokrasinin sınırlarını genişletme vurgularını Amerikan solu bir tür retorik manevra olarak görüyor. Değerlendirmeler kapsamında, Sanders’ın kapitalizmin sistematik özüne karşı cephe alan bir lider olmadığı saptamaları yapılıyor.

 

Radikal bir şey yok

ABD’li akademisyen Noam Chomsky, Sanders’ın politik söylemlerinin başkaları tarafından da dile getirildiğini, bu söylemleri dile getirenlerin de ‘radikal’, hatta ‘devrimci’ olarak değerlendirilemeyeceğini vurguluyor. ABD’nin sosyalist öğrenciler platformu Liberation’a göre de kendini demokratik sosyalist olarak ilan eden Sanders’ın bu çıkışı “ironik”. Sanders’ın orta sınıf burjuva siyasetçisi olduğunu belirten platform, dış politika söz konusu olunca radikal muhafazakâra dönüştüğünü ileri sürüyor.

 

Seattle olayları

Aralık 1999’da Seattle’da Dünya Ticaret Örgütü toplantısına karşı yapılan gösteriler, dünya politik arenasına damgasını vurmuştu. 1980’lerden beri kapitalizm temel argümanı olan serbest pazar, esneklik, kâr ve küreselleşme söylemlerine en kitlesel yumruk ABD’den gelmişti. Seattle’daki gösterilere işçi sınıfının kitlesel katılımı, ABD’de yükselmekte olan militanlığın bir yansıması olarak yorumlanıyordu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler