Medya çok büyük bir hikayeyi atlıyor!

The Guardian Sürdürülebilir İş Genel Yayın Yönetmeni Jo Confino sesleniyor: “Uyanın. Küreselleşmiş bir dünyanın içinde sorumluluklarının ne olduğunun farkında olmayan bireyler kümesi haline geldik. Ancak duvara tosladık. Her şey daha da kötüye gitmeden farkına varın ve harekete geçin!”

Yayınlanma: 24.08.2014 - 15:36
Abone Ol google-news

Ekim ayında gerçekleşen Yeşil İş Konferansı, farklı alanlardan pek çok ismi bir araya getirdi, önemli konular masaya yatırıldı. Bu isimlerden biri de “dünya çapında bir sürdürülebilirlik lideri” olarak tanımlanan The Guardian Sürdürülebilir İş Genel Yayın Yönetmeni Jo Confino'ydu. Biz de Confino'yla hem sürdürülebilirliğin önemini, hem doğanın haykırışını hem de kimlere ne iş düştüğünü konuştuk. Yer yer karamsar baksa da, hatta “Beni Mars'a götürecek bir uzay gemisi bekliyorum” dese de, bu alanda canla başla çalışıyor, sürdürülebilirlikle dünyanın değişeceğine gönülden inanıyor. Zaten bu amaçla da çalışmalarını sürdürüyor. Anlattıkları mı? Buyurun önce medya eleştirisiyle başlayalım söze...

- Çevre konuları medyada ne kadar yer alıyor?

Özellikle dünya çapında artık sıklıkla gözlenen kuraklık, sel baskınları gibi olaylar artıyor. Dolayısıyla bu konular da doğal olarak haberlerin içinde daha fazla yer alıyor.

- Tüm bu doğal felaketlerin yanı sıra aslında doğanın ve dünyanın sonunu hazırlayacak ciddi sorunlar da var. Peki bunlarla ilgili hassasiyet nedir?

Siyasi partiler veya oluşumlar birlikte hareket etme konusunda zayıf. Seçimler öncesi kısa vadeli yaklaşımları söz konusu oluyor. Uzun vadeli planlar yapmaktan uzak duruyorlar. Öte yandan, dünyadaki insanların tüketici olarak tanımlanmasıyla birlikte, tüketicilerin doğal sorunlar karşısında tavır alma eğilimlerinde artış gösterdiği söylenemez. Toplumlar, insanlar herhangi bir şeyi satın almak durumunda olan varlıklara dönüştürülüyor. Sosyal alandaki farkındalıklar bir kenara bırakılıyor. Kendimizle ilgili statü ve sahip olduğumuz metalar üzerinden bir takım değer yargılarına varıyoruz. İşin kötüsü bu bir bağımlılık halini alıyor. Tıpkı alkol bağımlılığı gibi. Yaptığımız şeyin yanlış olduğunu kendi içimizde yalanlıyoruz. Alkoliklerin durumlarını kabul etmemeleri gibi.

Peki ya iş dünyası?

İş dünyası da kısa vadeli kazanç sağlama eğilimiyle hareket ediyor. Uzun vadede insanlık için faydalı olabilecek bazı değişimleri katalize etmek için girişimde bulunmuyor. Şirket CEO'ları karlılık odaklı kararlar alıyor. Çok az şirketin başındaki yönetici, dengeli strateji kurma yönünde teşvik sahibi. Yani bu üç paydaşta; iş dünyası, siyaset ve tüketiciler açısından çevresel duyarlılık çok az bir yerde.

Pesimistik bir yaklaşım değil mi bu?

Biliyorum. Ben karamsarım. Ama bu olumsuz durumun üzerine fırsatlar üzerine de konuşabilirim.

Zaten bu alanda çalışıyorsunuz. Dolayısıyla karamsarlığın içinde gördüğünüz bir umut ışığı elbette var. Kime ne iş düşüyor sizce?

Karşılaştığımız zorluklar konusunda öncelikle dürüst olmamız gerek. Tehlikenin farkında olmayan iyimser bir takım resimler çizmeye çalışan insanlar var! Ancak değişimi tetiklemek için iki önemli noktaya değinmek gerek. Birincisi, içinde bulunduğumuz durumun farkında olmalıyız, değişime öncülük etmek için motivasyonlar bulmalıyız. Medyanın rolüne gelince... Medya dünya çapında anlatılması gereken en önemli hikayeyi atlıyor: Sürdürülebilirlik ve çevrenin içinde bulunduğu tehlike. Bunu görmezden gelerek başka konulara odaklanıyorlar. Oysa bu, bütün savaşlardan bile daha önemli. Ne yazık ki insanlar, hayatlarına etki eden bir dram yaşamadıktan sonra davranışlarını ve alışkanlıklarını değiştirme eğilimi göstermiyor. Büyük bir şok bekleniyor, üzgünüm!

Medyanın değişime ön ayak olması için ne yapması gerek?

Medya, toplumun bir parçası. Dolayısıyla toplumun kaçırdığı konuyu, medya da kaçırıyor. Bu da medya adına bir ayıp. Medyanın tek görevi bu içeriklere yer vermesi değil. Aynı zamanda kampanyalarda öncü bir rol üstlenmeli.

Herkes uyuyor!

- Yeşil İş Konferansı'nın tanıtım metninde “Dünyayı değiştirmek isteyen bir sürdürülebilirlik lideri” olarak tanımlanıyorsunuz. Dünyayı değiştirmek için ne gerek? Okuyucuya ne dersiniz?

Uyanmalarını söyleyebilirim. Çünkü herkes uyuyor; hepimiz uyuyoruz. Küreselleşmiş bir dünyanın içinde sorumluluklarının ne olduğunun farkında olmayan bireyler kümesiyiz. İnsanlar, kendilerini ve başkalarını sahip oldukları metalar üzerinden tanımlıyor. Toplum bilinci ikinci planda. Büyüme odaklı bir felsefe takip ediliyor. Sanki sonsuza dek büyüyebilecekmişiz gibi... Tam da gerçeklik duvarına çarptığımız zaman, büyüme yolculuğunda ne yapacağımızı bilemez halde kalıyoruz. Çünkü böyle bir öğreti almıyoruz.

Duvara ne kadar hızla gidiyoruz?

O duvara çarptık. Felaketleri dünyanın çeşitli yerlerinde yaşıyoruz. Buzulların dört yıl içinde yıkılacağı konuşuluyor. Daha büyük sorunları tahmin ettiğimizden çok daha kısa bir süre içinde yaşayacağız. İklim bilimcilerin anlattıkları çok çarpıcı. O yüzden beni şuan Mars'a götürecek bir uzay gemisi istiyorum!

Uyanış için geç kalmış olsak da harekete geçmek için hala zaman var, öyle değil mi?

Bağımlılıktan söz etmiştik. Önce bağımlı olduğunu kabul etmeli, ancak sonrasında kendisini değiştirebilir. Kimse içki içmeye alkolik olmak için başlamaz. Kapitalist sistemin de çevreyi yok etmek üzere tasarlandığı söylenemez. Ancak süreç ve sonuç bu. Dolayısıyla Einstein'ın şu sözünü hatırlamamız gerek: “Delilik; aynı şeyi yapıp farklı sonuçların ortaya çıkacağını ummaktır.”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler