Tükenen demokrasiler, yeni kahramanlar

Yönetmenliğini Gavin Hood’un yaptığı, başrolünü Kiera Knightley’nin üstlendiği ‘Resmi Sırlar’ cumadan beri vizyonda. Film, 2003 yılında İngiltere’nin Irak’a karşı uydurma sebeplerle başlatılacak savaşa girmemesi adına devlet sırlarını ifşa eden Katharine Gun’ın gerçek hikayesini anlatıyor.

Yayınlanma: 06.01.2020 - 11:05
Abone Ol google-news

Son 15 yıldır dünyada yeni bir ‘kahraman’ modelinin belirmeye başladığını gördük. Bunlar Iron man ya da Batman gibi özel güçlere sahip süper kahramanlar değil elbette; tam tersine son derece kırılgan koşullarda yaşayan, birçoğu sıradan ücretlerle hayatını idame ettiren ama en yeni teknolojileri takip eden dijital çağ kahramanları… Sizin bizim gibi insanlar, her sabah belli saatte işine giden, mesai bitiminde ikinci el aldığı otomobiline ya da metroya binip evine dönen tipler. En büyük özellikleri ise yaşadıkları topluma karşı geliştirdikleri mesuliyet duygusu ve vicdan sahibi olmaları. Nedense bize uzak gibi duruyor bu dediklerim ama “Resmi Sırlar” (Official Secrets) gibi bir filmi izleyip de ilham almamak, onlar gibi olmak için harekete geçmemek çok da mümkün değil galiba. iyi bir filmden daha fazla ne bekleyebiliriz ki?



Doğrusu, elbette, birçok başka şey bekleyebiliriz. Ama azami bir beklentiyle yetinmek, bazen gündelik hayatımızda birkaç etkili değişiklik yapmak ve tüm dünyanın da bir şekilde bizimle birlikte değişeceğini ummak için yeterli oluyor demek ki. İşte Julian Assange, Chalsea Manning, Edward Snowden gibi sıradan kahramanların yanına eklenen isimlerden biri olan Katharine Gun (aslında Gün, zira kocası Kürt asıllı bir Türk) bize bu ilhamı veren bir başka yeni kahraman. 2003 yılında İngiltere’nin Irak’a karşı düzenlenecek harekata ABD ile birlikte katılması için düzenlenen uluslararası çapta bir dümeni açığa çıkartan (bu kahramanların bir adı da ‘whistleblower’ malumunuz, yani ‘düdük çalan’, uyaran, dikkat çeken, ifşa eden vb.) istihbarat görevlisi Katharine Gun’ın gerçek hikayesinden hareketle çekilen “Resmi Sırlar” güçlü oyuncu kadrosu kadar temposu hiç düşmeyen ve gerilim dozu güzel dengelenmiş kurgusu ve akılda kalıcı diyaloglarıyla puan kazanıyor.



Bilmeyenler olabilir, özetlemek gerekirse, Hükümet İletişim Karargahı’ında (GCHQ) istihbarat görevlisi olarak çalışan ve temelde bir casus olan Katharine Gun bir gün e-posta kutusuna düşen bir mesajla son derece sinsi bir oyunun döndüğünü farkına varır. Tüm istihbarat görevlilerine yollanan mesajda Birleşmiş Milletler delegelerinin özel iletişimlerinin takip edilip buradan ABD’nin işine yarayacak bilgi kırıntıları toplanmasına dair bir talep vardır ve tüm bunlar da aslında Irak’ın işgali için BM’den ortak bir karar çıkarılmasına yöneliktir. Siyasi bir şantajla savaş kararı aldırılması aynı zamanda o sırada İngiltere Başbakanı olan ve ABD’yi destekleyen Tony Blair’in de İngiltere’yi bu kirli savaşa daha kolay sürükleyebilmesi anlamına gelecektir. İşte Katharine Gun savaşa girmenin yanlışlığına inandığı için bu noktada inisyatif alacak ve tüm servise yollanan bu e-postayı muhalif kimlikli bir muhabire sızdıracaktır. Belgenin aslen savaş yanlısı bir gazete olan Observer’da yayımlanmasıyla ortalık birbirine girer ve bu süreçte Katharine her şeyi göze alarak ‘suçunu’ itiraf eder. Hükümet hemen harekete geçer ve Katharine’i resmi devlet sırlarını ifşa etmek suçundan yargılamaya kalkar. Ama iş asıl bundan sonra ilginçleşecek ve hukuk, demokrasi, insan hakları gibi kavramların devreye girmesinin ardından beklenmedik gelişmeler yaşanacaktır. İşin burasını hiç anlatmayalım ve seyir keyfinizi bozmayalım.



Katharine Gun rolünde Kiera Knightley’nin yer aldığı filmin güçlü isimlerden kurulu bir oyuncu kadrosu var. Bu kadroda özellikle Katharine’in avukatı rolündeki Ralph Fiennes diğerlerinden bir adım öne çıkıyor sanki. Öte yandan duygusal yoğunluğu yüksek oyunculuğuyla göz dolduran Kiera Knightley’nin ekonomik de olmayı becererek abartısız bir oyunculuk sergilediğini belirtelim. Yan rollerde Matt Smith, Rhys Ifans, Matthew Goode, Jeremy Northam ve Tamsin Greig de kısa ama akılda kalıcı performanslarıyla filmi zenginleştiren isimler.




“Resmi Sırlar” gibi gerçek olaylardan hareketle çekilen filmlerin düşmesi muhtemel tuzaklar vardır; partizanlık ya da demagoji gibi. 2005 tarihli filmi “Tsotsi” ile Güney Afrika adına Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ını kazanana Gavin Hodd bir önceki filmi “Ölüm Emri”nde de (Eye In The Sky) benzer ikilemleri ele aldığı bir işe imza atmıştı. Açıkçası başroldeki Helen Mirren’e rağmen çok da akılda kalıcı bir film olmadı “Ölüm Emri”. Bu kez, daha dengeli ve mümkün olduğunca objektif (Katharine’i tüm çelişkileriyle ele alarak onu pürüzsüz bir karakter, bir melek gibi sunmaması bile bence önemli bir ustalık) senaryosuyla daha iyi bir film koyuyor ortaya. Filmin demokrasiye, insan haklarına dair cümleleri ise bizim için şu sıralar çok manidar sanki.




FİLMİN NOTU: 7/10


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler