Prof. Dr. Tarhanlı: İşkence yapanlar yararlı bir iş yaptığını düşünüyor

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi ile Küyerel Düşünce Enstitüsü’nün, Birleşmiş Milletler (BM) İstanbul Protokolü’nün yıldönümü nedeniyle düzenlediği “21. Yüzyılda İnsan Hakları ve Kötü Muamele” konferansında konuşan Prof. Dr. Turgut Tarhanlı "Hukuk bir hastalığın tedavisi ise, tıptaki karşılığı koruyucu hekimlik olan bir eğitime ihtiyaç var. İşkence yapanlar bunu kendilerince meşrulaştırıyorlar. Olumsuz bir iş değil, yararlı bir iş yaptığını düşünüyor" dedi.

Yayınlanma: 24.11.2018 - 21:39
Abone Ol google-news

Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ioanna Kuçuradi, işkence ve kötü muameleyle mücadelede, insan hakları etik değerler eğitiminin şart olduğunu vurgulayarak, “Tek başına hukukla başa çıkamazsınız. Korkutursunuz belki ama yine yapar. Bu eğitimde ısrarcı olmak gerekiyor. Öyle bir eğitim vereceksiniz ki, (kamu görevlisi) işkence yapmayı istemeyecek. Bunu verebiliyor muyuz? Önemli olan bu. İnsanlar açıksa bunu vermek o kadar zor değil. Hukuktan önce eğitimi düşünüyorum” dedi.

Soruşturma devletlere kalmış

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi ile Küyerel Düşünce Enstitüsü’nün, Birleşmiş Milletler (BM) İstanbul Protokolu’nün yıldönümü nedeniyle düzenlediği “21. Yüzyılda İnsan Hakları ve Kötü Muamele” konferansı, bugün Taksim’deki Divan Otel’de gerçekleşti. Moderatörlüğünü Prof. Dr. Fuat Keyman’ın yaptığı konferansa Prof. Kuçuradi, BM Özel Röportörü Prof. Nils Melzer ve İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Turgut Tarhanlı katıldı. Melzer, insan haklarının eşitliğin, özgürlüğün, adaletin ve barışın temelini oluşturduğuna dikkat çekti.

“Siyasetten, ekonomiden de daha önemlidir” diyen Melzer, şöyle konuştu: “Son 70 yılın başarılarına karşın, işkence ve kötü muamele, dünyanın her yerinde, binlerce kez yaşanıyor. Cezasızlık söz konusu. İşkence yasağına meydan okunuyor. Terörle mücadele ve göç kapsamında, devletler, ileri sorgulama yöntemlerinden bahsediyorlar, işkence kelimesinden söz etmeden. Birçok ülkede şiddete ve ayrımcılığa dayalı siyasal söylemler ortaya çıkmaya başladı. Nefret söylemlerinin, şiddete odaklı sonuçları oluyor. Devlet dışı gruplar da var. Terör grupları var.” Türkiye’yi iki yıl önce ziyaret ettiğini ve rapor yazdığını belirten Melzer, o dönemin Türkiye için gerçek bir travma dönemi olduğuna dikkat çekti. 15 Temmuz darbe kalkışmasının, içten gelen bir darbe olması nedeniyle, toplumu bir arada tutan tutkalı da ortadan kaldırdığını dile getiren Melzer, her ülkede, derin krizlerin yaşandığı yerlerde, insanların haklarının ihlal edilmesinin söz konusu olabileceğini belirtti. “Her ülke bu şartlarda bunu yapardı. Var mı yok mu diye sorgulamıyoruz. Bu sorunla nasıl başa çıkacağız diye düşünmek istiyoruz” diyen Melzer, ziyareti sırasında hükümet yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde darbe kalkışmasına karşın, yetkililerin ‘işkenceye sıfır tolerans’ dediklerini dile getirdi. Melzer, şöyle devam etti: “Sıkıyönetim vardı. İnsanlar avukatlarına ulaşamıyordu yine de hükümeti tebrik etmek istiyorum.

Kısa zamanda OHAL’i kaldırmayı başardılar. Hala problemler var gördüğüm kadarıyla. Çözülmesi lazım, tavsiyelerimiz var. Bu ülkenin dostu olarak diyorum ki, çok ciddi bir potansiyel var elinizde. Diyorum ki sivil toplumun ve insan hakları savunucularının ne kadar önemli bir iş yaptıklarını görsünler. İnsan hakları savunucuları aynı zamanda darbenin de karşısında durdular. Bu darbe girişimi gerçekleşseydi insan hakları ciddi darbe alırdı.” Melzer, soru yanıt bölümünde, hükümete ilişkin açıklamaları eleştirilince ise şunları söyledi: “Kötü muameleyle ilgili bir çok iddia duydum. Bunların da raporunu yaptım. Endişelerimi dile getirdim. Soruşturma yapması için hükümete çağrıda bulundum. Bir darbe girişimi oldu, birçok hakim, avukat, savcı gözaltına alındı. Sistemin işleyişi sekteye uğradı. Bunun en önemli sorun olduğunu düşünüyorum. Gerçek bir tehdit vardı, aşırı tepki verildi. Tekrar o güvenin yeniden tesis edilmesi gerekiyor. Her tür işkence iddiası sorşturulmalı, failler adalet önüne getirilmeli. ABD kongresinin CIA işkenceleriyle ilgili raporu var. Türkiye’ye özgü bir şey değil. BM devletlerin kurduğu bir teşkilattır. Devletler neye müsade ederse, ben onu yapabilirim ötesine gidemem. Soruşturma açmak daha sonra devletlere kalmış. Hukukun üstünlüğü de bu demek.”

İnsan onurunu korumak

Prof. Kuçuradi de insan hakları ve güvenliğin karşı karşıya getirilmesini eleştirerek, “Bunu yapanın ya kafası çalışmıyor ya da başkalarının kafasının çalışmadığını düşünerek bir mazeret uyduruyor” dedi. Türkiye’nin 2005’ten beri insan hakları alalında geriye gittiğini dile getiren Kuçuradi, “Yapılmış işkenceyi hiçbir şey geri getiremez. Hukçulara da çatarak bu yüzden insan haklarının etik eğitimi üzerinde duruyorum. Kamu görevlisi olmak için böyle bir eğitim almış olmayı şart koşmak gerekir. Ancak bu azaltır. İnsan, bunu (işkenceyi) yapmayı istemeyecek. Yorulmadan bunu söylüyorum.

Şikayetler geliyordu, Atatürk Havalimanı’nda yabancılara kötü muamele konusunda. Sabiha Gökçen’de ise sorun yoktu. Çünkü o dönemde, orada bizim bir polis öğrencimiz vardı. Hukukla başa çıkamazsınız. Bu eğitimde ısrarcı olmak gerekiyor. Hukuktan korkar yine yapar ama yapmayı istemeyecek. Israrla bunu söylüyorum. Kamu görevlisine insanlığını duyuracak bir eğitimi vermek lazım” diye konuştu. İşkencenin, uğrayan insan onuru değil, işkence yapanın onuruna zarar verdiği konusundaki tezini anımsatan Kuçuradi, özetle şunları söyledi: “Yaptıklarımızla sorumluyuz çünkü. Bir şeyi yapmak veya yapmamak kendi elimizde. Bu tezi ileri sürmemdeki amaç, işkence gören kişinin onursuz duruma düştüğü kabulünü tersine çevirmek, yapıp ettiklerimizle onurumuzu koruduğumuza dikkat çekmektir. İleri sürdüğüm bu sav insan haklarının etik yönüyle yakından ilgilidir. İnsan onuru, insanın nesnel değerinin öznel karşılığıdır. İnsan onurunu korumak her birimize bağlıdır.” Kuçuradi, idam cezasının da insanlık dışı bir cezalandırma yöntemi olduğunu dile getirerek, “İdam cezası neden küresel olarak kaldırılmalı. İdam cinayet suçlularına verilir. Bir kişiyi ölüme mahkum etmek, suç diye düşündüğümüz aynı eylemi gerçekleştirmek anlamına gelir. Kanunun intikama dönüştürmüş olmaz mı?” diye sordu.

‘Ne değil, nasıl’

Prof. Tarhanlı da olağanüstü dönemlerde özgürlüklerin kısıtlanabileceğini ancak işkencenin kesinlikle yasak olduğunu, silahlı çatışma dönemlerinde dahi mutlak biçimde riayet edilmesi gerektiğini vurguladı. Tarhanlı, “Demokrasi ne değil nasıl sorusunu sorar. Bu yetkilere (OHAL) sahip misiniz? Evet. Ama bu yetkileri nasıl kullanıyorsunuz. Önemli olan bu” dedi. Tarhanlı, eğitimin bilinçlenme açısından önemine vurgu yaparak, “ Hocama (Kuçuradi) yürekten katılıyorum. Hukuk bir hastalığın tedavisi ise, tıptaki karşılığı koruyucu hekimlik olan bir eğitime ihtiyaç var. İşkence yapanlar bunu kendilerince meşrulaştırıyorlar. Olumsuz bir iş değil, yararlı bir iş yaptığını düşünüyor. Bu konu kamu yönetimi politikasıyla da bağlantılı. Siyasi irade de olmalı. İnsan hakları hukuku mağdur odaklıdır.

Mağdurum diyenin sesini duymayı gerektirir. Öncelikle kamunun bunu duyabilecek işitme cihazlarına sahip olması gerekir.” Özgürlük güvenlik dengesinde, mutlak hakların bir güvenlik ölçüsüne vurulmak durumunda kalabilir mesajının verildiği bir yanılgıyla karşı karşıya kalındığını dile getirdi. Yıllarca yargı alanında çalışmalar yaptıklarını da anımsatan Tarhanlı, şöyle devam etti: “DGM, Yargıtay dahil hakimlere insan hakları eğitimleri verdik. Bu eğitimlerin sonucunu takip etmek gerekiyor. Plot davalar açılsa... Kamu görevlilerinin sicilleri bakımından, (insan haklarını uygulamak bakımından) bir tür performansın teşvik edici olarak kullanılması önemli. Son 20 yılın ceza davası, istatistiğini inceledik. Ceza davaları nasıl sonuçlanıyor? Yarıya yakını beraatle sonuçlanıyor. AB’de yüzde 6, 7 sapma, Türkiye’de yüzde 47 - 55 arasında salınıyor. Yeterli delil ve iyi bir araştırma gibi işleyiş yok. Savcılar da açtıkları dava sayısı dikkate alınarak yükseliyorlar. Öte yandan geçmişle hesaplaşma maalesef yapılmadı. 12 Eylül’le ilgili çalışma yaptık. 500 küsür kişiyle görüşüldü. Travma endekslerine yerleştirildi. Savcılara ilettik. Türkiye 80-84 arasının hukuken sorumluluğu altında... Bu suçlar zaman aşımına girmez. Türkiye yükümlülük altındadır.”

 

<haber-yatay:1143339,1142962>


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler