Bombalı minibüsü cemaate yıktı

Uzun, 2007’de ‘Erdoğan’a suikast planı’ şeklinde kamuoyuna yansıtılan olayda bomba yüklü minibüsün failinin PKK değil, cemaatçi polisler olduğunu iddia etti

Yayınlanma: 10.01.2015 - 02:07
Abone Ol google-news

‘Hedef Erdoğan’ diye elbirliğiyle propaganda

Polis, bomba yüklü aracın bulunduğu Sıhhiye’deki otoparkın Başbakanlık binasının yakınında olmasından yola çıkarak çalıntı olduğunu söyledikleri 06 VMP 11 plakalı minibüsle yapılması planlanan saldırının hedefinin de Erdoğan olduğunu öne sürdü. Tam da 11 Eylül saldırılarının yıldönümünde, yarım ton patlayıcı yüklü bir minibüsün bulunması hem Türkiye hem
de yurtdışında medyanın ilgi odağı olmuştu. AKP ve Cemaat medyasına göre planlanan saldırının ardında Ergenekon vardı. Sonradan sorumlu olarak PKK açıklansa da bu kez de haberler de PKK’yi yöneten güç olduğu tezleri üzerinden yine Ergenekon’a işaret ediliyordu.

Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, Ankara’da 2007’de Sıhhiye’deki bir katlı otoparkta bulunan bomba yüklü minibüs olayının failinin iddia edildiği gibi PKK olmadığını olayın bir polis komplosu olduğunu öne sürdü.

Uzun, yeni çıkan kitabında anlattığı olayın failinin emniyet teşkilatı içinde örgütlü Cemaat mensubu polisler olduğunu iddia etti. Uzun’un iddiasına göre dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a düzmece bir suikast planı olan olayda bomba yüklü minibüs Emniyet İstihbarat Dairesi’nin kapalı garajında bekletildikten sonra 11 Eylül’de bulunmak üzere bir polis tarafından otoparka götürüldü. Olayda kullanılan bir polis muhbirine de 30 bin dolar ödeme yapıldı.

Sabri Uzun, “İn” ismini verdiği ve önceki gün piyasaya çıkan kitabında kuşkulu birçok olayın ardındaki gücün Cemaat mensubu polisler olduğuna yönelik iddialar dile getirdi. Bu iddialardan biri de 2007’de Ankara’da bir otoparkta bulunan bomba yüklü araçla ilgili. Kitabında “Van’dan Ankara’ya getirilen PKK minibüsü” başlığıyla yer verdiği olayla ilgili Uzun, “Cemaat bu kumpasla zamanın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı korkutmayı, ‘büyük operasyon’ yaptıklarını göstermeyi ve bu ‘tuzak sonucunda’ para ödülü almayı hedeflemişti...  Bu başarılı operasyon sonrasında başta Recep G. olmak üzere, tüm Cemaat polisleri nakit para ödülü alacaktı” iddiasında bulundu. Uzun, dört üniversite öğrencisinin üzerine kalan ve Ergenekon ile PKK bağlantısının kanıtı olarak sunulduğunu söylediği bu olay hakkında iddialar içeren birtakım sorular yöneltti. Uzun’un, “Ey Cemaat imamı polis müdürleri!” diye seslenerek kitapta sıraladığı bazı sorular şöyle:

* Bu minibüsü, bir yardımcı istihbarat elemanına siz kiralatmadınız mı? 

* O patlayıcı dediğiniz gübreyi siz satın aldırmadınız mı? ABD’deki ikiz kulelere yapılan saldırıları anımsatsın diye11 Eylül 2007 gününü özellikle beklemediniz mi?

* Üzerinde parmak izi bulunmasın diye İstihbarat Dairesi’nin garajında yıkattığınız minibüsü bir polis memuruna eldivenle kullandırmadınız mı?

* O minibüsü, Kurtuluş Otoparkı’na park etmeye götüren polis memurunun kamera kayıtlarına yakalanmaması için şapka giymesini emreden Daire Başkan Yardımcısı kim; o memur kim? 

*Yardımcı istihbarat elemanına (duyduğuma göre) 30 bin dolar ödediniz mi?

 

Yarım ton patlayıcı

Ankara polisi, “Kentte meydana gelebilecek eylemleri önlemek” gerekçesiyle 30 Ağustos’ta mahkemeden 15 gün süreyle genel arama izni aldı. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün talimatıyla, alınan mahkeme kararı doğrultusunda 10 Eylül’de göreve başlandı. 11 Eylül sabahı da Sıhhiye’deki katlı otoparkta yapılan aramada patlayıcı madde yüklü bir minibüs bulundu. Olay tutanağına göre polislerin 10 Eylül günü saat 08.00’de arama yaptığı görünüyordu. Ancak otopark görevlileri ifadelerinde polislerin 06.30 sıralarında arama yapmaya geldiğini söyledi. Üstelik bombalı minibüs elleriyle konulmuş gibi de bulunmuştu. Ergenekon soruşturmalarının başlamasından kısa süre sonra “tesadüfen” bulunan minibüste yapılan incelemelerde 136 kilogram TNT, 400 kilogram amonyum nitrat, 24 adet tüp ile 5 bidon benzin olduğu tespit edildi.

 

Üniversite öğrencileri tutuklandı

Minibüsteki bomba düzeneğinde fünyenin ateşlemesini sağlayacak olan 3 cep telefonu da patlayıcılara bağlıydı. Bu telefonlara takılı SIM kart sahipleriyle ilgili yapılan incelemede ise GSM hattının sahibi olduğu tespit edilen Alpaslan Özkan 13 Eylül 2007’de gözaltına alındı. Özkan’ın verdiği ifadeler sonrasında da İdris Nakçi, Ali Sayan ve Mustafa Bayar da gözaltına alındı. PKK’li oldukları öne sürülen üniversite öğrencisi 4 genç olayın faili olduğu iddiasıyla tutuklandı. Sanıklardan Alpaslan Özkan, olaydan haberi olmadığını ve 2006’da Tatvan’da aldığı bulunan SIM kart hattını arkadaşı Nakçi’nin kullandığını söyledi.

Özkan, geçmişte bir gençlik merkezinde çalışırken polis olduğunu söylediği bazı kişilerin para karşılığı bilgi vermesini istediklerini, ancak bunu kabul etmediğini anlattı. 15 Eylül 2007’de otobüsle Eskişehir’den Diyarbakır’a giderken Ankara’da yakalanan Nakçi’nin de bombalı minibüsten haberi yoktu. Bombalı aracı otoparka park edenin de kendisi olduğu öne sürülüyordu. Ancak Nakçi iddiaların aksine 10, 11 ve 12 Eylül tarihlerinde Eskişehir’de olduğunu tanık ve delileriyle ispatlamıştı. Üstelik araba kullanmayı da bilmiyordu.

Diğer sanıkların hiçbirisi için yapılmayan patlayıcı madde svap incelemesi sonunda Nakçi’nin ayakkabısının altında TNT kalıntıları da tespit edilmişti. Nakçi mahkemedeki ifadesinde gözaltında iken polislerin kısa süreliğine ayakkabısını aldığını belirterek, “5-10 dakika kadar sonra da bir kâğıda bu ayakkabı ile bas dediler. Ben o zaman kuşkulanmadım. Daha sonra ayakkabımda patlayıcı kalıntısı çıktığı söylendi” dedi.

 

Avukata da 7.5 yıl hapis

Yargılamalar sırasında sanıkların 2006’da İstanbul Küçükçekmece’den çalınan minibüsle ilişkisi bulunamadı. Minibüste tespit edilen parmak izleri ve DNA analizleriyle ortaya çıkan bulgular sanıkların hiçbirisiyle uyuşmadı. Bombalar üzerinde keşif yapılması ve bağımsız bilirkişilerden rapor alınması talebi reddedildiği gibi bombalar da imha edildi. Otopark ve çevresinde bulunan güvenlik kameralarının görüntüleri duruşmalara getirilemedi. 6 Ekim 2011’de sanıklardan Bayar beraat etti. Nakçi, “PKK üyesi olmak, tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurmak ve taşımak”, diğer iki sanık Sayan ve Özkan da yine örgüt üyeliği suçlamasından 6 yıl ile 20 yıl arasında değişen hapis cezaları aldı. Cezalar Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi’nde de onandı.

Mahkeme sürerken, sanıkların avukatlığını yapan ve dosyanın çelişkilerini ortaya çıkaran Filiz Kalaycı da örgüt üyesi olduğu iddiasıyla 2009 Mayıs’ında tutuklandı. Kuşkulu bir ifadeden yola çıkılarak yürütülen soruşturma sonunda tutuklanan Kalaycı hakkındaki diğer deliller ise dinlenen telefonundan yaptığı telefon konuşmaları, elektronik posta yoluyla kim tarafından gönderildiği belirlenemeyen bir ihbar mektubu ve yöneticisi olduğu İnsan Hakları Derneği’nin yasal basın açıklamalarına katılmaktı. Kalaycı’ya 7.5 yıl hapis cezası verildi.

 

‘Türkbank kasetini sızdırdılar’

Uzun’un kitabında ayrıca, Mesut Yılmaz Başbakanlığı’ndaki ANAP hükümetinin Türkbank’la ilgili kayıtların cemaat tarafından sızdırıldığı iddia edildi. Uzun kitapta, “Türkbank’ın özelleştirilmesiyle ilgili, işadamı Korkmaz Yiğit ve Alaattin Çakıcı arasında geçen telefon konuşmasının ses kaydı, 1998 yılında cemaatçi polisler tarafından bir milletvekiline verilip mevcut hükümet düşürülmüştü” dedi. Olaya ilişkin ayrıntılara da yer veren Uzun, “Kaset, polis memuru Çetin Y. tarafından kopyalanarak amiri S.’ye verilmişti. S. bu kaseti Ankara’da görevli B.A.’ya vermiş, B.A. da bir ağabeyi vasıtasıyla, CHP Milletvekili Fikri Sağlar’a ulaştırmıştı. Ses kasetini dinleyen Fikri Sağlar, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a bilgi vererek, kamuoyuna duyurmuş, ANAP hükümetinin düşmesine sebep olmuştu” ifadelerine verdi

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler