Dükel: Halk Tv’de yanlışa yanlış demenin, özgürlüğünü yaşıyoruz

Halk TV'nin sevilen yüzü, gazeteci İsmail Dükel, Emir Ekşioğlu'nun sorularını yanıtladı.

Yayınlanma: 28.03.2015 - 10:15
Abone Ol google-news

Uyku vaktinin yaklaşmasından mıdır bilmiyorum ama günün son demlerinde haber bültenlerini izlemek bana nedense ayrı bir tat veriyor. Bu bültenlerde ise önceliğim genellikle Halk Tv oluyor. Aslında İsmail Dükel oluyor desem daha doğru olacaktır. Objektif olmasının yanı sıra harikulade bir sunum ile izleyeni ekrana kilitleyen Dükel (en azından ben kilitleniyorum kesin bilgi yayalım) aynı zamanda yayın yasaklarına karşı ekran karartarak Türk televizyon tarihinde bir ilke imza atmış cesur bir haberci. Ve beklediğim gibi bu söyleşiyi yaparken de son derece naif ve ilgiliydi.

Öncelikle şunu sormak istiyorum; Halk Tv'de yayın yapmanın artıları ve eksileri nelerdir?

İki yıla yakındır Halk Tv’de hem editör, hem programcı olarak çalışıyorum. İnanın hiç eksisini görmedim. Birçok artı sayabilirim. Ancak en büyük artısı, mesleğimi yani gazeteciliği tam anlamıyla yapabiliyor olmak. Bundan daha büyük artı, bu dönem için ne olabilir ki?

Daha önce Kanaltürk'te çalışmıştınız. Halk TV'ye geçiş süreciniz nasıl oldu?

Evet Kanaltürk’te dört buçuk yıl kadar Ankara Haber Müdürlüğü yaptım. Ancak Halk Tv’ye geçiş tabi hemen olmadı. Kanaltürk’ten sonra Kanal Biz’i kurduk. Onun Ankara Temsilciliği ve Haber Müdürlüğü görevini sürdürdüm 13 ay kadar. Sonra, Tuncay Özkan’ın da içeride olması gibi nedenlerle, kanalı kapatmak zorunda kaldık. Sonrasında uzun süren bir işsizlik geldi. Ergenekon dalgalarının sürekli yaşandığı bir süreçten geçiyorduk, insanlar bırakın işe almayı, ya da iş teklif etmeyi, telefonla görüşmekten korkar olmuşlardı benimle. Sözünü ettiğim yıllar 2009-2012 arası. O günleri düşünsenize, her sabah uyandığınızda birkaç tanıdığınızın gözaltına alındığını öğreniyorsunuz. Sizinle kim konuşur, ya da kim sizinle yan yana görülmek ister? Hiç unutmuyorum, o günlerde bir arkadaşımı aramıştım, sadece sohbet etmek için, sanıyorum boş bulunup açtı telefonu. Ben daha “merhaba” demeden, “Ya İsmail, şimdi işim var. Ben seni ararım” dedi, telefonu kapattı.. Birkaç ay sonra bir yerde karşılaştık, “Hala bekliyorum” dedim. Cevabı, “bir süre telefonla görüşmeyelim” oldu. O dönemin bir iyiliği oldu bana, telefon rehberim bir hayli hafifledi.(gülüyor) Bu arada Gazete 5 diye bir internet sitesinde beş ay kadar çalıştım. Ardından 2012 yılının Ocak ayında, Durdu Özbolat’ın imtiyaz sahipliğinde eski dostum Merdan Yanardağ’ın kurduğu Yurt Gazetesi yayın hayatına başladı. Ve ben de 2,5 yıl süren işsizlikten sonra Yurt Gazetesi’nde mesleğime tekrar döndüm. 1 yıl kadar çalıştım, Gezi olayları başladıktan birkaç gün sonra, arkadaşım Halk Tv Genel Müdürü Şaban Sevinç aradı. “Bizimle çalışır mısın?” dedi. Böylece gece editörü olarak Halk Tv’de çalışmaya başladım. Haber sunmak daha sonrasında oldu.

Şu an ana akım medyada olsaydınız hayatınızda nasıl farklılıklar olurdu?

Evet, zaman zaman bunu düşünüyorum ve ter basıyor. Mutsuz olurdum..

Kanalda nasıl bir ortam var? Mesela hiç farklı görüşten çalışanlar var mı?

Sağdan say, soldan say Ankara-İstanbul toplam 40 kişiyiz. Sayımız oldukça az. Ankara, merkez büro. Ve çok keyifli bir çalışma ortamımız var. Hepimiz amatör bir duyguyla çalışıyoruz. Teknik ekipten, haber merkezine kadar, canhıraş bir çaba var. Diğer kanalların 150-200 kişiyle plazalarda yaptığı işi, biz karşılıklı iki apartman dairesinde, Ankara için söylüyorum bunu, 30 kişiyle yapıyoruz. İstanbul büromuz da bir apartman dairesinde. Teknik imkanlarımız belli, sayımız belli. Durum böyle olunca herkes çok dikkatli ve titiz çalışmak durumunda. Elbette hatalarımız oluyor. Ama izleyicilerimiz, bunu hoş görüyor. Nihayetinde, bu işi yapanlar bilir, bir Televizyon rejisinde minimum 5 kişi olmalı. Ama bizim rejimiz 2 kişiden oluşuyor. KJ (alt yazı) yazan arkadaş, aynı zamanda prompterdan sorumlu, yönetmenimizin bir eli ses masasında diğer eli görüntü seçiyor falan… Genç bir kadroya, pırıl pırıl bir ekibe sahibiz.Gezi döneminde tek dairede çalışıyorduk, 24 saat canlı yayın yapıyoruz. Sandalyenin üstünde birkaç saat kestirdi tüm kadro. Ankara’sıyla, İstanbul’uyla ciddi bir fedakarlıkla çalıştı ekip. Yani ortamımız, çok güzel. “Farklı görüşten çalışan var mı?” diye soruyorsunuz. AKP’li yok. Bunu söyleyebilirim.(gülüyor) Ama tabi ki bizim içimizde de farklı görüşler var tabi ki. Bu da son derece doğal. Nihayetinde tek tip insanlar değiliz. Biat kültürümüz yok. Bize ters gelen bir şey olursa, elbette sorguluyoruz. Bu doğamızda var bizim.

Haberlerinizde herhangi bir sansür söz konusu olabilir mi?

Biliyorsunuz, Genel Müdürümüz Şaban Sevinç. Genel Yayın Yönetmenimiz Hakan Aygün. İki yıla yakın bir süredir çalışıyorum, bir yıldan fazladır da gece 12’de Gün Sonu Haberi sunuyorum. Bu süre içinde hiçbir müdahaleleri olmadı. Ne konuklarımıza, ne konuklarımıza sorduğumuz sorulara, ne de haberlerimize ilişkin bir sansür yaşamadık, yaşamıyoruz. Onun için zaten gazetecilik yapabildiğimi söylüyorum. Bakın bir örnek vereyim, Yalova Belediyesi’nde bir ağaç kesme olayı oldu biliyorsunuz. Gece 24.00’de ilk ve en sert tepkiyi Halk Tv ekranlarından vermiş bir gazeteciyim. Ve bu tepkimden dolayı bırakın direkt eleştiriyi, ima yollu bile hiçbir uyarı olmadı. Bizler, Halk Tv’de yanlışa yanlış demenin, özgürlüğünü yaşıyoruz.

Halk Tv dışında hangi kanalları izliyorsunuz? Ve tabii programları..

Aslında kendimi çok iyi bir televizyon izleyicisi olarak tanımlayamıyorum. Zaten, saat 15.00-15.30 arası kanala geliyorum. Gece 01.00’e kadar, inanılmaz bir tempoyla geçiyor. Eve gidiyorum, hemen uyumanız mümkün değil, uykuya geçmeniz sabahın 5’ini, 6’sını buluyor. Bu süreyi, kitap okuyarak değerlendirmeye gayret ediyorum. Saat 12 gibi uyanıyorum. Yemek ye hazırlan, telefon görüşmelerini yap, hop yine kanal. Böyle bir hayatın içinde televizyona çok yer ayıramıyorsunuz. Ancak, Ahmet Hakan’ın Tarafsız Bölge’sini izlemeye çalışıyorum. Haber saatlerinde ise havuz medyasının bültenlerini izliyorum. Ufkumu açıyor. (gülüyor)

Asla izlemem dediğiniz kanal ve programlar da vardır sanırım..

Asla izlemem dediğim kanal yok, ama asla izlemem dediğim programlar var tabi ki. Örneğin, asla evlendirme programlarını izlemem, bu tarz, onun bunun gibi programları izlemem. Survivor izlemem.

Takip ettiğiniz, sevdiğiniz köşe yazarları ve gazeteler hangileri?

Uğur Dündar, Yılmaz Özdil, Bekir Coşkun, Emin Çölaşan. Taha Akyol,  Bunlar benim için önemli isimler. Gazeteleri ve kendisini gazete olarak adlandıranları zaten işim gereği okumak zorundayım. Hatta gazeteleri okumaya havuz medyasından başlarım. Merkez medyayı ardından okurum, daha sonra da gerçek gazeteleri elime alırım. Severek okuduğum gazete ise yıllardır Cumhuriyet’tir. Bir Gün Gazetesi’ni, Aydınlığı, Yurt’u, Sözcü’yü dikkatle okurum.

HABER ANLAMINDA HİÇ SIKINTIMIZ YOK

Şey sormak istiyorum; uzun yıllar bu sektörde çalışan biri olarak, baskılar ne boyutta sizce? Bu döneme yakın bir medya baskı dönemi hatırlıyor musunuz?

Mesleğe 1979 yılında Rüzgarlı Sokak’ta başladım. 12 Eylül dönemini hem bir öğrenci hem de bir gazeteci olarak yaşadım. Çünkü hem çalıştım, hem okudum. Yani baktığınız zaman 36 yıldır Ankara’da, siyasetin merkezinde gazetecilik yapıyorum. Böyle bir baskı ne gördüm, ne yaşadım. Buna, kimse kusura bakmasın, 12 Eylül dönemi dahildir. Baskının boyutunu anlatmak mümkün değil.Sosyal medyada attığınız bir twit nedeniyle, gözaltına alınıyorsunuz. Dahasını söylemeye gerek var mı?

Her an gündemi değişebilen bir ülkede sizin işinizi yapmak bir hayli zordur.

Aksine çok kolay. Gündem sıkıntımız hiç yok. Sağ olsun siyasetçiler bize baş döndürücü bir gündem sunuyorlar. Düşünsenize İskandinav ülkelerinden birisinde gazetecilik yaptığınızı. Ne kadar sıkıcı olurdu hayat (gülüyor). Bizim bir haftalık gündemimiz, adamların 10 yıllık gündemine eş değer. Bir tek sıkıntısı var, o da akışı yaparken zorlanmamız. Günde 3-4 kere akışı revize etmemiz gerekiyor. Gazeteler, son dakika gelişmeleri nedeniyle sayfa yıkıyor, yeniden sayfa yapıyor. Hangi ülkede son dakika gelişmesi diye bir kj günde 10 kere kullanılır ki, ya da hangi ülkede ajanslar günde kaç kere flaş haber geçer ki? Tek zorluğumuz, gündemin başımızı döndürmesi, yoksa haber anlamında Allaha şükür hiç sıkıntımız yok.

Sokakta size karşı tepkiler nasıl? İlginç anılarınız vardır..

Şu ana kadar sokakta aldığım hiçbir olumsuz tepki yok. Önemli bir kesim, “yorumlarınızla, hislerimize tercüman oluyorsunuz” diyor. Görüşlerime katılmayanlar ise son derece kibar biçimde, bazen eleştirilerimin ağır olduğunu söylüyor. Ama kaba bir üslupla bugüne kadar hiç karşılaşmadı. En azından yüzüme karşı.

İç güvenlik yasası hakkında ne düşünüyorsunuz?

İç güvenlik yasası, polis devletini oturtma yasasıdır. Faşizmi kökleştirme yasasıdır. Özgürlüklerimize elveda deme yasasıdır. Polise yasal olarak adam öldürme hakkı verme yasasıdır. Muhalefetin susturulma yasasıdır. İktidar karşıtı herkesi makul şüpheli ilan etme yasasıdır. İç güvenlik yasası, koca ülkeyi büyük bir açık hava cezaevine çevirme yasasıdır. Demokrasinin tüm dinamikleri, yasal zemin üzerinde bu yasanın çıkmaması için mücadele etmelidirler. Zaten üç muhalefet partisi de Meclis’te gerçekten inanılmaz bir mücadele veriyor. Zaman zaman Halk Tv ekranlarında, ya da konuk olarak katıldığım, diğer televizyon kanallarında, şunu tavsiye ediyorum. Herkes Kavgam kitabını okumalıdır. Okuyanlar, bir kez daha okusunlar, döne döne okusunlar. Kavgam’da her şey yazıyor. Neyin hangi sırada gerçekleştiğini anlatıyor. Kafası karışık olan, bu yasal düzenlemeleri belli bir sıraya koyamayan, ya da koymakta zorlanan herkes Kavgam’ı okusun. Kronolojiye dikkat etsin, Hitler Almanya’sı Faşizme nasıl, hangi yasal düzenlemelerle gitmişse, Türkiye’de aynı tür yasal düzenlemelerle adım adım gidiyor. Bu ülkenin gençliği şanslı aslında, faşizmi kitaplardan öğrenmiyor, yaşayarak öğreniyor.

Muhalif bir gazeteci olarak hiç siyasete girmeyi düşündünüz mü?

Ben muhalif gazeteci tanımına katılmıyorum. Gazeteci hiçbir zaman yandaş olmamalıdır zaten. Gazeteci, iktidarda kim olursa olsun, yönetimdeki, uygulamalardaki arızaları kamuoyuna aktaran kişidir. Bir gazetecinin görevi, yapılan icraatları övmek değildir. Aksine vatandaşların sorunlarını, iktidardakilere duyurmaktır, kamuoyunun sesi olmaktır. Durum böyle olunca, gazeteci zaten itirazı olan kişidir. Gazeteci özü itibariyle muhaliftir. Öce bunun altını çizmek istedim. Bunu söyleyince aklınıza, “muhalefet partilerine hiç itirazınız yok mu?” gibi bir soru gelebilir. Var tabii ama, birincisi ülkedeki arızaları çıkartan muhalefet partileri değil. İkincisi muhalefete, muhalefet etmenin bir mantığı yok. Yanlış yaptıklarında zaten söylüyorum, söyleyeceğimi. Üçüncüsü, iktidar partisinin uygulamalarından muhalefete sıra gelmiyor ki (gülüyor). Sorunuza gelecek olursam eğer; evet siyasi bir girişimim oldu. O işsizlik döneminde, Hulki Cevizoğlu aradı, DSHP adıyla bir parti kurduklarını, bu oluşumda birlikte olup olmak isteyip istemediğimi sordu. Benim de zaten kısa vadede mesleğimi yapabilme umudum olmadığı için, yazamıyorsam, konuşurum diyerek kabul ettim. Genel Başkan Hulki’ydi, ben de Genel Başkan Yardımcılığını ve Parti Sözcülüğü’nü üstlendim. Ancak, 40 gün sürdü bu siyasi hayatımız (gülüyor), 40 gün sonra Hulki ile birlikte 5 arkadaş istifa ettik ve partiden ayrıldık.

Kanalınızın müdürü Şaban Bey (Sevinç) CHP'den aday adayı.

Şaban Sevinç müdürüm, ama ondan önce meslektaşım, arkadaşım, dostum. Yıllardır o da benim gibi Ankara'da gazeteci olarak siyaseti izliyor. RTÜK üyeliği de yaptı. Atatürkçü, cumhuriyetçi, laik hukuk devletine inancı tam olan, "vatan toprağı, bayrak" dediğinizde içi titreyen bir gazeteci. Samsunlu ve Samsun'la bağlantılarını hiç koparmamış bu güne kadar. Ön seçime giriyor. Kendisini Samsunlulara emanet etti yani. Bence Meclis'de olması gereken bir isim. Umuyorum olur. Bunu arkadaşım olduğu için söylemiyorum, hak ettiği için söylüyorum.

Haziran seçimlere dair bir öngörünüz var mı?

Zor bir soru. Dönem itibariyle ekonomide, dış politikada, iç politikada, yolsuzluklarda yaşanan olumsuz  gelişmeler artık herkesin dikkatini çekmiş durumda. Bu ise AKP’ye kan kaybettiriyor. Bir de parti içindeki kavgaları da eklerseniz buna, kan kaybının hangi boyutlara çıktığı görebilirsiniz. AKP kan kaybediyor ama, muhalefet partileri AKP’nin kaybettiği kadar, kazanıyor mu? Maalesef hayır. Önemli bir kitle AKP’den kopmuş durumda. Ama sadece koptular, onlar henüz bir yere yönelmiş değiller. Önümüzdeki süreç muhalefet partilerince çok doğru kullanılırsa eğer, AKP’den kopan parçayı alabilirler. Eğer kullanamazlarsa, o parça ya sandığa gitmeyecek, ya da giderse yine AKP’ye oy verecek. Muhalefet partilerinin performansını, görmeden bu soruya cevap vermek doğru bir tahlil olmaz. CHP şu anda iyi bir başlangıç yaptı.Ön seçim kararı örgütü diriltti, canlandırdı. Öncelikle kendi seçmenini konsolide etmeyi başardı gibi görünüyor. Bir de doğru bir kampanya sürdürürse, CHP’nin oy oranı rahatlıkla yüzde 30’un üzerine çıkabilir. Yalnız şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istediği 400 milletvekili bir hayal.

Son olarak; sizce gelmiş geçmiş en iyi anchorman kimdir?

İsim vermek çok zor ama, diğer büyüklerim kusura bakmasınlar, Uğur Dündar’dır benim için.



Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler