Medeniyet denen cila: Kate Atkinson'dan 'Köpeğimi Alıp Erkenden'

Kate Atkinson, dedektif Jackson Brodie’yi hayal dünyamıza 2004'te 'Suç Dosyaları'yla soktu. 2006’da 'Çarkıfelek'te, 2008’de 'Güzel Haber Ne Zaman Gelir'de, 2010’da 'Köpeğimi Alıp Erkenden'de, Brodie karşımıza yeniden çıktı. İşte bu kitaplardan sonuncusu 'Köpeğimi Alıp Erkenden', Türkçede geçtiğimiz günlerde okuruyla buluştu. Gökçe Gündüç'ün değerlendirmesi...

Yayınlanma: 30.06.2015 - 12:59
Abone Ol google-news

Kate Atkinson'dan “Köpeğimi Alıp Erkenden”

Medeniyet denen cila

Dedektif Jackson Brodie, bazen tarihe damga vuracak bir iş yapamadığı, haritaya yeni bir ülke ekleyemediği ya da adil bir savaşta silah tutamadığı için hayıflansa da sandığı kadar sıradan bir hayat sürdüğünü söylemek pek mümkün değil. Bu sıra dışılığın bir kısmını mesleğine borçlu elbette, kalan kısmıysa -yaşadığı diğer ufak çaplı trajedileri bir yana koyalım- annesinin ölümünü, ablasının öldürülmesini ve eski eşlerinden birinin -toplam üç eski eşi, bunların ikisinden ise birer çocuğu var- tüm birikimiyle birlikte ortadan kaybolmasını kapsayan özel hayatından geliyor. Yaratıcısı ise Kate Atkinson. 

Atkinson, Jackson Brodie’yi İngilizce okurunun hayal dünyasına 2004'te Suç Dosyaları'yla soktu. 2006’da Çarkıfelek’te, 2008’de Güzel Haber Ne Zaman Gelir’de, 2010’da Köpeğimi Alıp Erkenden’de, Brodie karşımıza yeniden çıktı. İşte bu kitaplardan sonuncusu Türkçe okuruyla geçtiğimiz günlerde (Tuba Geyikler’in harika çevirisiyle) buluştu. Bu yazının konusu adını Emily Dickinson’ın aynı adlı şiirinden alan bu sonuncu roman işte.

Fakat romana geçmeden evvel Jackson Brodie’nin sadece okurların değil, hikâyedeki yüksek izlenme oranı potansiyelini gören dizi yapımcılarının ilgisini çektiğini de belirtelim. (Bu arada Kate Atkinson’ın 1995'te Whitbread ödülüne layık görülen ilk romanı Behind the Scenes at the Museum da radyoya, tiyatroya ve televizyona uyarlanmıştı. Whitbread ödülü, adı 2006’da Costa olarak değiştirildikten sonra bir kez daha Atkinson’a bu defa Hayat Sil Baştan ile 2013'te verildi.) Suç Dosyaları adıyla ilk sezonu Haziran 2011’de, ikinci sezonu ise 2013’te BBC 1’de yayınlanan dizinin başrolünde Jason Isaacs vardı. Vardı, dedim ama dizinin bittiğine ilişkin bir netlik bulunmuyor; tıpkı ne zaman devam edeceğine ilişkin bir netlik bulunmadığı gibi...

SCHRÖDİNGER’İN KEDİSİ

Köpeğimi Alıp Erkenden’in odağında bir tek Jackson Brodie yok. Ona polis teşkilatından emekli, teşkilatta var olabilmek için erkeksileşmiş, kilo problemi sık sık vurgulanan, çocuksuz ve bekâr Tracy Waterhouse eşlik ediyor. “Davet edildiği düğünleri tek elinin parmaklarıyla sayabilirdi Tracy. Katıldığı cenaze sayısını ise hatırlayamıyordu bile. Çoğu, cinayet kurbanı. Vaftiz töreni hiç görmemişti. Hayatı hakkında bir şeyler anlatıyordu bu, değil mi?” Tracy ve Jackson’ın yanı sıra onlar kadar ağırlıklı olmamakla birlikte, bir de bunamaya başlamış yaşlı oyuncu Tilly’nin geçmiş ve geleceğinden kesitler sunuluyor bize.

Köpeğimi Alıp Erkenden, kaçırılan ve istismar edilen çocuklarla öldürülen seks işçileri hakkında bir kitap. Atkinson, bu iki temayı ele alarak bize Batı medeniyetinin bir ciladan ibaret olduğunu hatırlatıyor. Göçmenler ve dezavantajlı diğer gruplar, birileri yardım eli uzatmaya tenezzül etmediği sürece İngiltere’nin cilasındaki çatlaklardan en dibe, hatta ölüme yuvarlanıp gidiyor. Kayıplar, ki farklı bir bağlamda Türkiye’nin de son derece aşina olduğu bir konu bu, kitapta Schrödinger’in kedisine referansla ele alınıyor. Kedi yaşıyor mu, yoksa ölmüş mü? Kutuyu açmadığımız sürece her ikisi de... Peki, bir önemi var mı? “Bu koskoca düzenin içinde bir fahişenin çok da önemli olmadığını düşünmüştü. Yaşlandıkça anlıyordun ki herkesin anlamı vardı. Özellikle de ölmüşse.”

Kitapta Atkinson’ın 1979-1990 arasında Birleşik Krallık’ın başbakanı olarak görev yapan Margaret Thatcher’a duyduğu antipatinin de çeşitli vesilelerle hissettirildiğini söylemeden geçmeyelim. Her ne kadar Atkinson, Hilary Mantel kadar ileri gitmiş değilse de “Mike Yarwood, Margaret Thatcher’ın liderliği ele geçirdiği gün çok üzülmüştür eminim. Herkes için üzücü bir gündü” ya da “Herkesin bir annesi vardı -katillerin, tecavüzcülerin, Hitler’in, Pol Pot’un, Margaret Thatcher’ın” gibi cümleler yazmaktan da geri durmamış. Şüphesiz Atkinson’ın bu antipatisini kitabın konusundan, yani İngiltere’de avantajlı grupların dezavantajlı olanlardan faydalanmasına imkân veren medeniyet cilasındaki çatlaklardan ayrı düşünmek doğru olmaz. Hilary Mantel ise The Assasination of Margaret Thatcher: Stories (Margaret Thatcher Suikastı: Hikâyeler) kitabında, adından da anlaşılabileceği gibi Thatcher’ın suikaste kurban gidişini anlatan bir hikaye kurgulamış, Margaret Thatcher'ın yakın arkadaşı ve eski danışmanlarından Lord Timothy Bell de "Bir insan bir insana suikast düzenlemek istediğini söylerse bu durumun polis tarafından araştırılması gerekir" diyerek Mantel’e tepki göstermişti. Özetle İngiltere’deki entelektüeller arasında Thatcher antipatisinin nadir görülen bir durum olmadığını söyleyebiliriz.

PLANLI ESKİME

Kitabın konusuna gelirsek; Tracy Waterhouse bir çocuk kaçırıyor -daha doğrusu pek de sağlıklı düşünemediği bir anda, onu alışveriş merkezinde uluorta istismar eden bir seks işçisinden satın alıyor- ve öte yanda Jackson biyolojik ailesini arayan evlatlık bir çocuğun, Hope McMaster’ın sırrını çözmeye çalışıyor. Böylece Atkinson, hem istismar edilmiş çocukların çocukluklarına hem de bir yetişkin olarak geleceklerine aynı anda bakma, her ikisine dair felsefi sorgulamaları bir arada yapma, 1970’lerde günümüzü kıyaslama şansını yakalıyor, hem de Jackson'la Tracy’nin öykülerini iç içe geçirebiliyor. Çünkü Jackson’ın Hope McMaster’ın sırrını çözmek için polis teşkilatından emekli Tracy Waterhouse’un kapısını çalması gerekiyor fakat Tracy kaçırdığı çocuğu -“Sorun yok, çocuk benim, parasını ödedim!”- saklayabilmek için bulunmaktan mümkün mertebe kaçınıyor. Yıllar evvel cinayete kurban giden bir seks işçisinin cinayetten hemen sonra ortadan kaybolan çocuğu hâlâ Tracy’nin aklını kurcalayadursun, kendisi de bir çocukla beraber sırra kadem basmanın planlarını yapıyor.

Diğer yandan, Jackson da sahibinden şiddet gören bir köpeğe el koyuyor ve tıpkı Tracy gibi o da kendisine ihtiyaç duyan bir canlının varlığıyla değişiyor. Üstelik yazar, “Batı medeniyetinin” çocuklar, hayvanlar ya da kadınlar fark etmeksizin, dezavantajlı gruplara nasıl davranabildiğini örneklerle açıklamış, çocuklar ve kadınlarla hayvanları ortak paydada buluşturarak cüretkar bir mesaj vermiş oluyor. “İnsan denenin işi gücü alıp satmaktı. Parayla kadın alabilirdin, çocuk alabilirdin, her şeyi alabilirdin. Batı medeniyeti kendisini aşmıştı aşmasına da parasıyla değil mi, kendi kendisini alıp satıp yiyip bitiriyordu işte. Adı üstünde ‘planlı eskime’ her kültürün kaderiydi, değil mi?”

Atkinson bu karanlık temaları, iyi bir kurgu ve mizahi bir üslupla ele alıyor; okurun merak duygusunu canlı tutarken insan doğasındaki trajikomik çelişkileri, suça meyilli yanı da realist bir biçimde işliyor. (“Herkesin içinde dışarı çıkmayı bekleyen bir katil vardı; sadece bazıları diğerlerinden daha sabırlıydı, o kadar.”) Modern zamanların tuhaflıklarına mercek tutarken kalbini en çok kıranın çocukların durumu olduğunu da Tracy üzerinden açık ediyor; eğer ellerinde bir sihirli değnek bulunsaydı Atkinson'ın da Tracy'nin de tüm çocukları daha iyi, kendilerinin sahip olamadıkları kadar iyi, bir gelecekle buluşturacağına hiç şüphe yok. “Dünya çok değişti Tracy. Barry de öyle diyordu, Harry Reynolds da öyle demişti. Tracy bir şeyleri atlamıştı galiba, dünya hep böyleymiş gibi geliyordu ona. Zengin daha zengin oluyordu, fakir daha fakir oluyordu, her yerde çocuklar gümbürtüye gidiyordu. Victoria zamanında olsa fark ederlerdi. Şimdi herkes daha da çok televizyon izleyip meşhurları merak ediyordu, tek değişiklik buydu olsa olsa.”

Köpeğimi Alıp Erkenden/ Kate Atkinson/ Çeviren: Tuba Geyikler/ Yapı Kredi Yayınları/ 332 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon