Madımak kurbanlarının ölüm satırları

Metin Altıok: Tekinsizim size göre, ibret için yakılması gereken. İnci Türk: İçimde bir his var, bir daha buraya gelemeyeceğim gibi geliyor bana.

Yayınlanma: 04.07.2015 - 22:47
Abone Ol google-news

2 Temmuz 1993 günü yaşanan Madımak Katliamında yaşamını yitiren 35 kişiden bir çoğu, sanki öleceğini hissetmiş gibi geride ölümü çağrıştıracak anılar bıraktılar. Hatta şair Metin Altıok, bir şiirinde “Tekinsizim size göre,
İbret için yakılması gereken” diyerek kendisini ve 34 masum insanı ölüme götüren katillerine meydan okumuştu.
İşte, Madımak kurbanlarının geriye bıraktığı ölüm mesajları:

GÜLSÜN KARABA: 22 yaşındaki Gülsün Karababa, Ölü Ozanlar Derneği kitabından aldığı bir cümleyi, güncesine aktardı: “Ölüm saati geldiğinde hiç yaşamamış olduğunu hissetmen ne acı.”

GÜLENDER AKÇA: 25 yaşındaki Gülender Akça’nın annesi ise şunu hissetmişti: “Gülender’i belediye otobüsüne bindirdim, elimi öptü hakkını helal et dedi, böyle demesi bana tuhaf geldi, heyecanlandım, bir an gitmesin diye içimden geçirdim.”
Kızkardeşi ise şunu anlattı: “Ablama, sen gidiyorsun ama bibim hasta, sen geldiğinde ölmüş olursa ne yaparsın diye sordum. Bana hayır, öyle deme lütfen, ölüm hepimizin başına gelir, nereden biliyorsun yarım saat sonra bizim başımıza gelmeyeceğini dedi.”

SERKAN DOĞAN: 20 yaşındaki Serkan Doğan otelde o en gergin saatlerde son şiirini bir kağıda yazıp, iç cebine saklamıştı. Şiir şöyleydi:
Yanıyorum
Anam sakın ardımdan ağlamasın Ali’yim ben
Pir Sultan yoluna ölüyorum
Başıma kızıl bağlama
Arkamdan sakın ağlama

METİN ALTIOK: Şair Metin Altıok, 65 yaşına kadar ancak yaşayabileceğini düşünüyor ve kendine böyle ömür biçiyordu. Eşine, “Prostat olursam, intihar ederim, sen kusura bakma” diyordu. Altıok’un ölümü düşünme merakı bu kadarla bitmiyordu. Yine eşi Nebahat Çetin anlatıyor: “Öyle acayip ölümler düşünürdü ki, anlatırken bile insana acı verecek kadar canlı hale sokardı ölüm duygusunu.”
Bu senaryoların birinde, bir kış günü yanına votkalar alıp, bir dağın en yüksek tepesine çıkıyor Metin Altıok. Orada saatlerce içerek sızıyor. Üstüne yağan karlar bedenini kapatıyor, böylece bozulmamış olarak kalıyor cesedi. Ve eşine haber veriyorlar, bakalım cesedi tanıyacak mı?
Kısaca düz ölecek biri değildi Altıok. Madımak’tan 40 gün önce de “Sende benim setim yok, bulunsun” diyerek 10 kitabını birden yere serip, imzalayıp kızkardeşine vermişti.
Ama ön çarpıcısı, Altıok’un katillerine yıllar önce meydan okuduğu şu şiirdi. “İbret için yakılmalıyım” dediği şiiri şöyleydi:
Heybesinde yılan
İşaretleri,
Baldıran zehiri
Yüzüğünün içinde
Ve yanında
Kav taşıyan ben;
Tekinsizim size göre
İbret için yakılması gereken

UĞUR KAYNAR: 27 yaşındaki Uğur Kaynar’ın peçeteye karaladığı son şiiri de yine ölüm üzerineydi:
Öldüğümde
Doğduğum yere gidiyorum
Yıllarca süren bir hasret ve
Bilinmezliğe
İşte böylesine yeniyorum.

ERDAL AYRANCI: 34 yaşındaki Erdal Ayrancı, ölümü yazıya şöyle dökmüştü:
"İşte şimdi mezarımın başındayım ve ağlıyorum ölüme. Ölüm, benim ölümsün. Açlığım, çaresizliğim ve beceriksizliğim ölümü bile beceremedim, belki de becerdim... Belki de anladım ölemeyeceğim, Ölü güzel olur mu?.. Benim ölüm çok güzeldi, bembeyazdı giysilerim, kanım çekilmişti de yüzüm de bembeyazdı, ben duymadım ama imam çok şeyler söylemiş hakkında, çünkü ben ölüyüm duymam ki; demiş ki şöyle ya da böyle. Neyse iyi adamdı günahları affolsun falan gibi, sağolsun hiç tanımazdık sağlığımızda birbirimizi, onun için çok da fazla iyi şeyler diyemeyeceğim hakkında, hatta bir keresinde küfür bile etmiştim gıyabında. tam ben uyurken sabaha karşı ezan okuyası tutmuştu da küfür etmiştim. Sen hiç kendi ölümüne üzüldüm mü? Ya da ağladım mı? Ben en son babam öldüğünde ağlamıştım ve son gördüğüm ölü oydu, kendi ölümü göremeden önce, Sen hiç güzel ölü gördüm mü? Ben gördüm yemin ediyorum çok güzeldi ölüm, inanmazsan sor. Bir beta balığıyla japon balığı vardı. Zurafanın yanında ve sadece benim ölümü seyretmeye gelmişlerdi, inanmazsan sor, ne güzeldi ölüm bembeyazdı, bembeyazdı giysilerim. Kanım çekilmişti de yüzüm de bembeyazdı. İstersen sor. Zürafa kekeme yalnız, bence balıklara sor, tabi eğer Uzakdoğu dilini biliyorsan."

SEHERGÜL ATEŞ: 30 yaşındaki Sehergül Ateş, Sıvas öncesi kardeşi Ali’ye bir kağıda yazdığı borç listesini verip şöyle demiş: “Eğer ben ölürsem borçlarımızı siz ödersiniz.”
EDİBE SULARİ: Bir tanık, Edibe Sulari’nin oğlu Boran’a veda ederken, dönüp dönüp tekrar öpmesini şöyle anlatıyor: “Öptü ama nasıl bir öpüştü, o öpüşü hiç unutamıyorum.”

İNCİ TÜRK: 22 yaşındaki eczacı İnci Türk, öpücükleriyle göstermiş duygularını. Ağabeyi Tamer Türk anlatıyor: “Sıvas’a gitmeden önce birlikteydik. Kapıda vedalaşıyoruz, dönüp hepimizi öptü, döndü bir daha öptü ve ben dedim ki. Kızım üç günlük yola gidiyorsun, dönmeyecekmişsin gibi herkesi dönüp dönüp öpüyorsun, o gülümseyerek beni bir kez daha öptü.”
Ve yine İnci Türk, Kurban Bayramı’nde Balıkesir, Balya, Bengiler Köyü’nde, herkese birer gül dağıtıp şöyle demişti: “Mutluluğu buldum, çok huzurluyum, ama içimde bir his var, bir daha buraya gelemeyecek, bu insanlarla hiç konuşmayacakmışın gibi geliyor bana.”
İnci Türk’ün odasında panoya astığı şiir, yürek yakan cinstendi:
“Ölürsem
Açık bırakın balkonu
Çocuk portakal yer.
(Balkonumdan görürüm onu.
Orakçı ekin biçer.
(Balkonumdan duyarım onu
Ölürsem,
Açık bırakın balkonu.”
GAYE “Gizem, Arshalus, Yasemin, Elsa, Dört cesur kız ve gerçek hikayeleri), Doğan Satmış, Alfa Yayınları, İstanbul, 2013
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler