Acıların tanığı: Anadolu'yu gezen piyano

CHP milletvekili Selina Doğan’ın aile yadigârı piyanosu Amerika’dan İstanbul’a, oradan Samsun’a, Samsun’dan Gümüşhacıköy’e götürülmüş. 1922’de el konulup 24 yıl sonra geri alınan ve 1976’da İstanbul’a dönen bu piyano, artık bir ailenin 100 yıllık tarihinin simgesi.

Yayınlanma: 16.07.2015 - 22:25
Abone Ol google-news

Bu, 1800’lerin sonundan günümüze Anadolu’da yaşayan bir Ermeni ailenin “piyano” üzerinden öyküsü. Amerika’dan İstanbul’a getirtilen, oradan gemiyle Samsun’a, Samsun’dan yaylı at arabasıyla Gümüşhacıköy’e götürülen, 1922’de el konulan, 24 yıl sonra geri alınan ve 1976’da bu kez kamyonla İstanbul’a dönen... Seferberlik, Sarıkamış dramı ve zorunlu göç yıllarının tanığı bu piyano, CHP İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın aile hikayesinin yüzyıl görmüş/ geçirmiş, “kurtarılmış” yadigarı...

Selina Doğan’ın babası Yervant Özuzun, Ermenilerle ilgili bir portalda “Hep siyah giyinen nineleri, cephedeki dedesi, el konulan evleri ve o evdeki piyano”nun öyküsünü yazmıştı. Adını taşıdığı “Yervant dedesinin” Amasya ili Gümüşhacıköy ilçesinden Sarıkamış’a uzanan hikayesini şöyle anlatıyordu:

“Dedem 1914’te askere alınır. O askere gittiğinde babam birkaç aylıktır. Babam 7-8 yaş gibiyken, eve Mal Müdürü gelir. Dedemin askerden firar ettiğini, geri gelmediğini, vatan haini olduğunu bu nedenle evlerine el konulduğunu söyler. Babaannem, onun annesi, dedemin annesi ve bir çocuk. Başlarında erkek kalmamış, ölmüş, öldürülmüş; elde avuçta yok. Helal süt emmiş, Askerlik Şubesi’ndeki görevli Müslüman bir dede dostu vardır. Ethem efendi; ‘Askerlik şubesine gidin kayıtlarına bir de siz baktırın’ der. Dedemin Sarıkamış’a gittiğini, kayıtlarda firarına dair bir bilgi olmadığını, sağ kalanların ve esir düşenlerin listesinde de isminin olmadığını ve orada yaşamını yitirdiği bilgisini öğrenirler. Muhtemelen on binlercesi gibi donarak. Mal Müdürü tekrar eve gelir. Evin duvarlarında büyük dedemlerin hac dönüşü Kudüs’ten getirdikleri resimler, köşede piyano dedikleri aslında körüklü bir org ve mumluklarla bir nevi ‘madur’ (küçük ahşap kilise) gibidir oda. Müdür: ‘Piyanoyu benim eve gönderin, evinizin tapusunu gelin alın’ der. Yıl 1922. Babam piyanoyu götürürlerken ağladığını söylerdi.”

 

Yüz yıllık hikayelerle dönüş yolu

1946’da Mal Müdürü ölür, oğlu Yervant Özuzun’un babasına gelir. “Bizim evde sizden gelen bir piyano var, satacağım sana münasiptir” diye. Babası “Küçük bağı satalım piyanoyu alalım, o tanıyamadığım babamın hatırası” der. Babaannesi “Olmaz, daha kötü günlerimiz olursa...” diye itiraz eder. Sonunda, piyano 24 yıl sonra eve döner. Piyanonun yolculuğu burada bitmez. 1976’da aile hala Gümüşhacıköy’dedir. İstanbul’a giden Yervant Özuzun’a babasından haber gelir. “Kaymakam, Jandarma Komutanı, Belediye Reisi eve geldi. Müze açıyorlarmış, piyanoyla, avludaki heykeli istediler, bir şey diyemedim. Alacaklar” diye. Gümüşhacıköy’deki şoför arkadaşı Garbis’i arar; mermer büstü müzeye vermelerini, piyanoyu hemen alıp İstanbul’a getirmesini söyler. Piyano iki gün sonra evin önündedir. Edip Cansever’in “Masa Da Masaymış Ha” şiirine atıfla, “Piyano Da Piyanoymuş Ha”! Üstüne gözyaşları sevinçler, ayrılıklar kavuşmalar, savaşlar göçler, yüzyıllık hikayeler koymuşlar, “bana mısın” dememiş...

 

Masal gibi anlatılan hayatlar

Piyano şimdi CHP İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın ablası Karin Durmaz’ın evinde. Selina Doğan, dedesinin o piyanoyu çaldığını anımsıyor. Ud da çalarmış. “Yad eller aldı beni” şarkısıyla başlar, “Kimseye etmem şikayet”le devam edermiş. Selina Doğan, piyanonun kuşaktan kuşağa aktarılan hikayesini anlatırken; yapım tarihinin 1883 olduğunu, Amerika’dan getirildiğini söylüyor. “Müzeye istendiğinde babamın içi elvermiyor. Kurtarıyor piyanoyu ve dolayısıyla hikayesini...” diyor. O da piyano çalıyor, ama aile yadigarı piyanoyu hiç çalmamış. “Elden geçmesi gerekiyormuş”. “Disko, rap, arabesk” dışında tüm müzikleri dinliyor; en çok etnik müzik, pop caz, Türk Halk Müziği seviyor.

Selina Doğan, babannesinin doğduğu eve de gitmiş. “Masal gibi...” anlatılan hayatların yaşandığı yerlere:

“Hakikaten masal gibi o elma bahçeleri, üzüm bağları... Ev tarihi eserdi, yıkılınca tarihi eserlerin aynısını inşa etmemiz lazım ama o zamanki sahibi edemediği için şu an sadece arazisi duruyor. Babamla gittiğimizde dedemin asma bağından bir dal aldık. Onu getirdik, hala duruyor. Bir arkadaşım Ermenice ninniler üzerine bir tez hazırlıyordu ve rahmetli babaannemle bir söyleşi yapmıştı. Yumuşacık diliyle anlatmaya başlardı, aynen masal gibi... Her akşam müzik olurmuş hayatlarında. Kadınlar kanun, erkekler ud çalarmış. Vaftizler, davetler, seramoniler o evde yapılırmış.”

Selina Doğan, bugün bir milletvekili olarak çok büyük sorumluluk duyduğunu vurguluyor. “O Mal Müdürü’nün geldiği evde üç kadın var. O kadınlar başlarında erkek olmadan, düşmanlık aşılamadan çocuklarını yetiştirmişler, yokluk içinde, donluk (entarilik) dokuyarak hayatta kalmışlar. O acıları unutturmadan onların sesi olabilmek çok büyük sorumluluk” diyor. Kendisiyle yapılan söyleşilerin “Soykırıma inanıyor musunuz” sorusuyla başlamasına tepkili. Adının başına hep “Ermeni” sözünün eklenmesiyle ilgili olarak da “Konunun konseptiyle alakalı.. Adana Belediye Başkanı çıkıp ‘Manukyan’ın Adana’daki yeğeni mutludur. Üç teyze çocuğu daha meclise girdi’ diyor. Diyelim ki öyle, ırkçı bir yaklaşım. Böyle şeyler olunca ‘Ermeni vekil’ olarak cevap veriyorsunuz. Ama IŞİD’le ilgili soru önergesi verdiğimde Türkiye’nin milletvekiliyim. Ne yapacağım işlerde orayla sınırlı kalmak istiyorum, ne de oraya hapsolmak. Böyle böyle normalize olacağız. 20 tane Ermeni vekil olsa, söylenmesi gereği olmayacak” görüşünü dile getiriyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler