Demokrasiyi göremeden gitti

22 Haziran’da doğum gününü kutlayan Çetin Altan “Artık anlaşılıyor ki ülkeme demokrasinin geldiğini göremeden ayrılacağım bu dünyadan” demişti. Maalesef öyle oldu ve usta dün aramızdan ayrıldı.

Yayınlanma: 23.10.2015 - 04:31
Abone Ol google-news

Basın ve yazının ‘Çetin’ kalemiydi

Usta gazeteci-yazar Çetin Altan, dün saat 11.05’te İstanbul’daki Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde hayata gözlerini yumdu. Altan için bugün saat 11.00’de Milliyet Gazetesi’nde özel bir tören düzenlenecek.Cenazesi, bugün öğle vakti Teşvikiye Camisi’nde kılınacak namazın ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilecek. Altan, geride birçok anı, özlü söz ve eser bırakırken, dostları ve meslektaşları da kendisini anlattı.

22 Haziran 1927’de İstanbul’da doğdu. Dedesinin babası, Kırım’dan göç eden arabacı Ahmet Kıpçakski, dedesi Tatar Hasan Paşa idi. Babası hukukçu Halit Bey, annesi Nurhayat Hanım’dır. Galatasaray Lisesi’ni, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1943-1944’de Çınaraltı, Varlık, İstanbul ve Kaynak’da şiirleri ve düz yazıları çıktı. 1943’te büyükannesinden edindiği para ile bastırdığı ilk kitabı ‘Üçüncü Mevki’ yayımlanır. Ulus gazetesinde muhabir olarak başladığı gazeteciliğe, Hür Ses’de fıkra yazarlığı ile devam etti. Daha sonra Halkçı, Tan, Akşam, Milliyet, Yeni Ortam, Hürriyet, Güneş gazetelerinde ve Çarşaf dergisinde köşe yazıları yazdı.

1959 yılında Abdi İpekçi’nin teklifi üzerine Peyami Safa’nın (1899 - 1961) yerine, Milliyet gazetesinde yazmaya başladı. Daha sonra Devrim, Akşam, Hürriyet, Güneş, Sabah, Milliyet gazetelerinde köşe yazıları yazdı.

Siyasetçiliği de olaylı geçti...

Altan 1965-1969 arasında Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) milletvekilliği yaptı. Önce dokunulmazlığı kaldırılan, sonra da iade edilen ilk milletvekili olma sıfatını taşıyan Altan’ın, yine aynı dönemde, 1968 yılında meclisteki bir konuşması sırasında başlayan tartışma Nâzım Hikmet’e kadar sıçramış ve başta o dönemin Adalet Partisi milletvekili Cavit Şadi Pehlivanoğlu ve Hamit Fendoğlu olmak üzere, Adalet Partisi milletvekilleri ile 20 Şubat 1968’de karıştığı kavga ile çokça gündeme gelmiştir. Bu dönemdeki anılarını ‘Ben Milletvekiliyken’ adıyla kitaplaştırdı. Gazeteci yazar ayrıca, 12 Mart’tan sonra, daha önce yazdığı bir yazıdan ötürü hüküm giyse de, gözlerindeki rahatsızlık sebebiyle 1973’te Cumhurbaşkanı tarafından affedildi.

Cumhuriyet’teki ‘veda yazısı’: ‘Dünya için fena mücadele etmedik’

9 Mart 1971 darbe teşebbüsünü destekleyen Devrim gazetesi mensubu olduğu gerekçesiyle, bu “Millî Demokratik Devrim” darbesi planlarına karşı çıkan zamanın 1. Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün tarafından tutuklanarak sorguya çekildi. Altan, Cumhurbaşkanlığına hakaret davasından, Doğan Koloğlu ile birlikte 1972’de yargılandı ve mahkûm oldu.

Altan’ın ‘Büyük Gözaltı’ (1973 Orhan Kemal Ödülü), ‘Bir Avuç Gökyüzü’, ‘Viski’ ve ‘Küçük Bahçe’ isimli dört romanı da Fransızcaya çevrildi. Bu eserlerden, ‘Büyük Gözaltı’ İsveççe, Yunanca, Bulgarca ve İspanyolca; ‘Bir Avuç Gökyüzü’ ise İspanyolca ve Rumence basıldı. ‘Büyük Gözaltı’ ise, Fransız liselerinde seçmeli ders kitabı olarak okutuldu.

Elli yıllık yazı yaşamında yazılarından ötürü pek çok kez mahkemeye verilen Altan hakkında ağır cezada 300’den fazla dava açıldı. 1972 yılında gözaltı süresi 24 saat olmasına karşın 15 gün gözaltında tutuldu. Üç kez tutuklandı, iki kez mahkûm oldu ve iki yıl cezaevinde yattı. Son olarak hakkında 159. maddeye dayanılarak açılan davada tek celsede beraat etti. Yazarın hayat hikâyesi, 1998 yılında eşi Solmaz Kâmuran tarafından İpek Böceği Cinayeti adlı kitapta kaleme alınmıştı.

Yine, ABD’li belgeselci Catherine Stryker, Soğuk Savaş dönemi ve Çetin Altan’ı 2006’da anlattığı, 29 dakikalık ‘The Life and Times of Çetin Altan’ belgeseliyle, Massachusetts Film Festivali’nden ödülle dönmüştü.

Sevdi, eleştirdi, sordu...

* “Bizde de mahkemeler jürili olsa, durum ne olurdu? Neden köylerde kadın berberi olmasın? Elektrikler alaturka mıdır, alafranga mı?

“Ben kendime ‘Yazarım,’ diyemem. Yazar olup olmadığıma, gelecek kuşaklar karar verebilir

- Milliyet, 2.2.2009, Ada, Can Dündar’ın köşe yazısında alıntıladığı sözlerinden...

* “Hayatımda hiç dominant olmadım, uzaktan öyle gözüküyor yahu! İlk arabamı aldığım adam, ‘Peynir gibi adammışsın, herkes seni sert zannediyor’ demişti. Kara mizahı vardır doğanın. Beethoven’ın sağır olması, filin düşmanının karınca olması gibi..."

* “Aristokrasi yok, kadın yok, kimin için düello yapacaksın ? Özür dilemeyi, teşekkür etmeyi biliyor mu? Adamın modeli toprak ağası. İnsanlar, daima kendisini ezeni örnek alır. Köylü çocuklarının hepsi, polis, jandarma olmak ister.”

* “Enseyi karartmayın! Bu bir Rumeli lafı. Babaannem söylerdi. Çünkü başın önde düşündüğün zaman, ensene güneş vuruyor. Enseyi karartma, sal suya... Düşün düşün, boktur işin...”

* “Büyük aşklar da yaşanır. Yalnız, aşkın da tarifini yapmak gerekir. Büyük aşk demek, doğada libidonun en uygun olduğu kişiye rastlamış olmak demektir. Doğanın bir isteğidir o.”

- Zeynep Miraç, 28 Kasım 2009, Milliyet Cadde röportajından

* “Tarih bilincinin oluşmasına kasıtlı olarak engel olunuyor. Çünkü tarih dediğin hikâye, sadece padişah dalkavukluğuyla oluşturulamaz. ‘Padişahımız çok büyük!’ diye tarih bilinci olmaz.”

* “Kapitalist bir Başbakanın, daha iktidara geldiği gün ağzını açar açmaz toplum ve fikir meseleleriyle hayatında hiç ilgilenmemiş olduğunu ortaya koyuverecek sözler söylemesi, insanı Türkiye seviyesi üzerinde alışık olduğumuz ve yenmek zorunda bulunduğumuz mahut karamsarlığa doğru yeniden itiveriyor.”

- Milliyet Gazetesi, “TAŞ” köşe yazılarından, 26 Ekim....

* “Hem sevip, hem beğendiğin kadın bulmak zordur. İki olasılığın bir arada olması çok zordur. 24 saatte kadın erkek çiftleşmesi kaç yüz milyondur ve bunun ne kadarı bebek olur ? Kimsenin sorduğunu görmedim.”

- Şebnem İyinam, Akşam Gazetesi röportajından.

Çetin Altan ve başbakan

NE DEDİLER...

Kemal Kılıçdaroğlu: Korkusuz bir mücadele adamıydı

“Büyük bir düşünürü, özgün bir edebiyatçıyı, bir basın emekçisini ve korkusuz bir mücadele adamını kaybettik. Çetin Altan’ın hayatı Türkiye’nin rönesansının hikâyesidir. Altan, Türkiye’nin 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sanatta, siyasette, düşün ve edebiyat hayatında yaşadığı değişim ve çalkantılardan demokrasi, özgürlük, bilim ve akla dayanan çağdaşlaşma kavgasının bayrak kişiliklerindendi. Eserleri sonsuza kadar medeniyetimizin müstesna örnekleri arasında yaşayacaktır.”

Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ: Okurların ufkunu genişletti

“Türkiye gazeteciliği için nadir nitelikte, edebi ve evrensel bakışını mizahla buluşturan, okurların ufkunu genişleten bu yeri doldurulamaz kayıptan ötürü, ailesine, dostlarına ve halklarımıza başsağlığı diliyoruz.”

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti: Meslek ustamız

“Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) üyesi ve Basın Şeref Kartı ve 1998 Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü sahibi gazeteci –yazar Çetin Altan’ı kaybettik. Gazetecilik mesleğine uzun yıllar hizmet veren Çetin Altan’ı sevgi ve saygıyla anıyoruz. Değerli üyemiz meslek ustamız gazeteci -yazar Çetin Altan’ın ailesine, sevenlerine ve basın topluluğumuza başsağlığı diliyoruz.”

Celal Üster: Ne bağnaz, ne aptal ne de köle oldu

“1960’larda, Akşam gazetesindeki ‘Taş’ gibi yazılarını okuyarak yetişenlerdenim. Lord Byron’ın bir sözü vardır: ‘Aklını kullanmayanlar bağnazdır, aklını kullanamayanlar aptaldır, aklını kullanmaya cesaret edemeyenler ise köle.’ O yüzden, Çetin Altan ne bağnaz, ne aptal, ne de köle oldu. Hoşgörüyle, aklıyla ve bağımsızca düşündü ve yazdı. Kıvrak zekâsına, eleştirel bakışına, alaycı yergisine en çok gereksinim duyduğumuz günlerde yitirdik onu...”

Işık Öğütçü: Baba dostunu kaybettim

“1970’de babamın cenazesini karşılamak için Kapıkule’de hep beraber olmuştuk. Çocukları ağabeyim ve arkadaşımdı. 1973’te Orhan Kemal Roman Armağanı ödülü verildiğinde çok mutluydu. Hapiste bu ödülü alan ilk yazardı. Daha sonra roman armağanının seçici kurul üyeliği de yapmış, çok sevdiği arkadaşına vefasını göstermişti. Benim için Çetin Amca’ydı. Basınköy’de gördüğüm, evine gidip konuştuğum, sohbetine doyum olmaz amcamdı. Onun babam için yazdığı yazıyı, ben ona ve tüm sanatçılarımız için yazıyorum: Bir gün gelecek, Türk halkı kendisi için hayatını ziyan etmiş dürüst Türk sanatçılarıyla bugünkünden çok daha fazla övünecektir. Ben de buna inanıyorum. Eserlerin ve sıcak dostluğunla, hep yüreğimde yaşayacaksın.”

Fikret Bila: En büyük kalemlerdendi

(Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni)

“Çetin Altan Türk basını ve edebiyatının en büyük kalemlerinden biri idi. Eserleri, birçok dile çevrilerek Türk yazın dünyasının dünyaya açılmasına öncülük etmiş bir yazardı. Çetin Altan, sadece usta kalemi değil, felsefesi ve siyaseti ile de Cumhuriyet kuşağı gençliğinin ve ondan sonraki neslin zihin dünyasını açmış, düşünme yeteneklerinin gelişmesine katkıda bulunmuş bir filozoftu. Kaybı, Türkiye içinde olduğu gibi, dünya edebiyatı için de büyük bir kayıptır. Uzun yıllardır Milliyet yazarı olarak mesleğini sürdürüyor olması biz Milliyet mensupları için her zaman övünç ve mutluluk kaynağıdır.”

Sami Kohen: Çok cesur bir gazeteciydi

(Milliyet Gazetesi Köşe Yazarı)

Herşeyden önce mücadeleci bir karakteri vardı. Yazılarını da bu amaçla yazıyordu. Demokrasiye, özgürlüğe, sosyal adalete büyük inancı vardı. Bu yazılarını böyle bir idealin gerçekleşmesi için yazıyordu. Çok cesurdu. Hapis cezasına çarpılmak pahasına, bu yazılarını samimi olarak, inandığı gibi yazmakta hiç tereddüt etmedi. Çok kültürlüydü, bir dünya görüşüne sahipti ve dünya meselelerini çok yakından izlerdi. Ben Milliyet’te kendisi ile 50’lerin sonlarından itibaren beraber, yan yana çalıştım. İşimiz bitince, odalarımızda toplanır, tabiri caiz ise dünyayı kurtarmaya çalışırdık. Onun hiç bir zaman unutulmayacak, iz bırakmayan hangi yazısından bahsedeyim?

Altan Öymen: Yazı yazmadan yapamazdı

(Radikal Gazetesi Köşe Yazarı)

Her gün yazmayı şöyle tarif ederdi: ‘İnsanın her sabah kalktığı zaman yapması gereken işler vardır. Yüzünü yıkamak, dişlerini fırçalamak gibi, yazı yazmak da benim için öyle bir şey. Yazı yazmadan rahat edemiyorum.’ Bir yazısı da ünlüdür. Tek cümlelik bir yazıdır. 1960 Nisan’ında, ünlü tahkikat encümenine karşı olaylı gösterilerde, bir öğrenci ölmüştü. Olaylara yayın yasağı konulmuştu. Hiç bir şey yazılamıyordu. Çetin Altan, Milliyet’te ikinci sayfadaki köşesinin tamamını boş bırakmıştı. Sadece ortasına bir cümle yazmıştı. Şöyle: “Bugün canım yazı yazmak istemiyor.” Bu yazı, neyi anlatmak istediğini herkese anlatmış oldu.

ESERLERİ...

Roman: Büyük Gözaltı (1972) - 1973 Orhan Kemal Roman Armağanı, Bir Avuç Gökyüzü (1974), Viski (1975), Küçük Bahçe (1978), Rıza Bey’in Polisiye Öyküleri (1985), Aşk, Sanat ve Servet (1998)

Şiir: Üçüncü Mevki (1946) Öykü: Dünyada Bırakılmış, Mektuplar (1997), Kalem Bahçelerinden Yedi Hayat (2009)

Oyun: Beybaba (1960-61), Yedinci Köpek (1964), Çemberler (1964), Mor Defter (1965), Suçlular (1965), Dilekçe ve Tahtırevalli (1966), Komisyon (1969), Islıkçı (1977), Bütün Tiyatro Eserleri (2001)

Anı: Ben Milletvekili İken (1971), Bir Yumak İnsan (1977), Kavak Yelleri ve Kasırgalar (1999), İyi ki Şu Köyceğiz Var (2001)

Gezi: Bir Uçtan Bir Uca (1965), Al İşte İstanbul (1981)

Deneme: Atatürk’ün Sosyal Görüşleri (1965), Öldürülmüş Şehzadeler ve Devrilmiş Padişahlar (1991), İdam Edilen 44 Vezir-i Azamın Dramı (1991), Şeytanın Gör Dediği (1997), Kadın, Işık ve Ateş (1998), Yeryüzü Tanrıçaları (2000), Kullar ve Sultanlar (2000), 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10 (2001), Enseyi Karartmayın (2003), Uçuk (2004)

Mizah: Taş (1964), Sömürücülerle Savaşı (1965), Onlar Uyanırken (1967), Geçip Giderken (1968), Kopuk Kopuk (1970), Suçlanan Yazılar (1970), Kahrolsun Komünizm Diye Diye (1976), Nar Çekirdekleri (1976), Zurna’da Peşrev Olmaz (1978), Gölgelerin Gölgesi (1981), Şeytan Aynaları (1982), 2027 Yılının Anıları (1985), Sobe (1999), Çocuk, lfabe (2006)

Çeviri: Aptal Kız (1962)


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler