‘Starlığın artık bir selfie’lik canı var’

‘Paramparça’ dizisindeki Keriman rolüyle tanınan Nursel Köse’nin ‘Soytarı Özgürlüğü’ kitabı Destek Yayınları’ndan çıktı. Köse, “Bizim starlığımızın da bir selfie’lik canı var. Geliyorlar yanımıza selfie çekip gidiyorlar. Dışarıdan gelen fikir ve “like”lar bizim çok önemli olmuş. Demek ki bir yerlerde o kadar çok yoksunuz ki...” diyor.

Yayınlanma: 20.11.2016 - 09:45
Abone Ol google-news


“Paramparça” dizisindeki Keriman’ı biliyor musunuz? Parayı çok seven hatta parayı öpen bir kadın. Keriman’ı canlandıran Nursel Köse ile ilk olarak geçen ekim ayında düzenlenen 53. Antalya Film Festivali’nin kapanış partisinde tanışıyoruz. Bir bakıyorum ki Keriman kendisiyle fotoğraf çekilmek isteyenlerden 10 Avro istiyor! Güldüren ve gülen bir kadın Nursel Köse. Dişiliğini arka plana atmadan ama... Şimdi, Nursel Köse’nin hatıra defteri çıktı! Köse’nin Destek Yayınları’ndan çıkan “Soytarı Özgürlüğü” kitabı onun karışık tarihli bir günlüğü gibi... Almanya ile Türkiye’deki yaşamı arasındaki anılarını mizah yoluyla anlatıyor. Ama en çok Almanya’daki durumlar için Kral Çıplak diyor.

Diplomasız psikolog

*Kitapta, “Diplomasız psikoloğum” diyorsunuz. İnsanlara iyi gelmek size de mi iyi geliyor?
İnsanların gülümsemesini çok önemsiyorum. Mizahın, insanların yüreklerine açılan en hızlı ve en önemli kapı olduğunu düşünüyorum. İnsanların gönlüne gülerek dokunmak şu anki toplumumuzda zor. Çok asık suratlıyız ve çok üzgünüz. Elbette çok üzülecek, dertlenecek meselelerimiz var. Her gün birkaç kişi, bazen onlarca insanı kaybediyoruz. Savaşın ortasında gibiyiz. Terörün estiği bir ülkedeyiz. O yüzden de mutsuzuz. Ama insan mutsuzluğu da sonsuzluğa kadar yaşamıyor. Yiyor, içiyor, ağlıyor, gülüyor. Gülmek zorunda! Gülmek, büyük bir ihtiyaç çünkü.

Kadına Gülünmez

*Siz en çok güldüren mi yoksa gülen misiniz?
Ben de iyi gülerim. Mizahın en akıllısı kara mizahtır. Gizli imalara bayılırım. Üstü kapalı mizah yaparım. Başkalarının mizahını da takip etmeyi severim.
“Kadına gülünmez, kadın mizah yapmaz” diye önyargılar var. “Kadına gülünmez” dedikçe, kadın da kendine güldürtmüyor. Mesela arkadaşlarla buluşulur, erkekler oturur fıkralar anlatır biz de “ha haha” güleriz. Kadınlar kalkıp da “Adamın biri...” diye başlayıp anlatmaz. Kadına mizah yakıştırılmaz, çünkü erkekler güldürsün kadınlar gülsün beklentisi var. Ben mizahı hayatımda öne çıkarmaya çalışıyorum.
*Güldüren erkeğe seksi denir ama güldüren kadına pek denmez...
Çünkü kadının gülmesi bile ayıp bazı toplumlarda. Kadının ahlakı, namusu belki o gülme şekliyle değerlendirilir. Gülme insan vücudunun en doğal ihtiyacıdır. Yemek, içmek, sevişmek gibi gülmek de gerekiyor. Gülmek doğal bir ihtiyacımız.
Mesela sen çok güzel kahkaha atıyorsun. Benim hiç öyle bir kahkaham olmadı. Ben kahkaha atamıyorum. O yüzden güzel kahkaha atan kadınlara bayılıyorum.

‘Tabular devrilmek, sorunlar da çözülmek için vardır’

*“Kral çıplak” diyebilmekten bahsediyorsunuz. Bugün “Kral Çıplak” diyebilmek her zamankinden daha mı zor? Siz diyebiliyor musunuz?
Belirli ortamlarda, belirli konularda Kral Çıplak diyebiliyorum. Kral kimse ona bağlı. (Gülüşme)

*Geçen gün bir haber gördüm, çok hoşuma gitti. Yurtdışında bir okulda prenses haftası düzenleniyor. Küçük çocuklar prenses elbisesi giyip prenses rolüne bürünürken biri sosis kıyafeti giyip aslında olmamız istenen o prenses rolünü itiyor. Prenses değil, sosis oluyor. Ya siz? Prenses mi yoksa sosis kadın mı olmak istediniz şu hayatta?

Ben Alman bira bardağı oldum (gülüyor). Prenses büyük dertlerle uğraşmaz, prensin gelip onu kurtarmasını bekler. Bu anlamda prenseslik bana hiç cazip gelmemiştir.

*Aslında kitaptaki anılarınıza bakınca prenses değil de son derece cesur bir kadın görüyoruz. Sizin tabularla nasıl bir ilişkiniz var?

Tabu tanımıyorum. Tabular devrilmek, sorunlar da çözülmek için vardır. Tabuları, yasakları, sınırları olan bir kültürden çıkıp Almanya’ya gittiğim için tabuların bize bir şey katmadığını ve yıkılması gereken bir şey olduğunu erken anladım. Bir de insana dair çok kitap okudum, çok gözlemledim.

*Hangi tabuyu yıkmakta zorlandınız?

Utanma.

*Nasıl yıktınız?
Utanmaz oldum (gülüyor).
Kendimi tanıyarak ve mizaha sarılarak...

Almanya, Türkmanya olur mu?

*Sizin tabirinizle Almanya, Türkmanya olur mu?
Türkmanya değil mi? Üç milyona yakın Türk yaşıyor.

*Peki, Türk toplumunun verdiği rolü mü oynadınız? Yoksa dışına mı çıktınız?
Sinemalarda oynadım evet.  
Kadın budur, erkek budur diye ayırmışız. O erkek diye az kısıtlanır, ben kızım diye çok kısıtlanırım. O erkek diye okula gönderilir, ben kızım diye gönderilmem. O sevişir onunki sevişme olur, bizimki namus davası olur.
Kadını hep susturmaya çalışıyorlar.

*Evet “Sus kız” diye kızılır ya...
Sussaydım bu kitap olmayacaktı. Sussaydım ben olmayacaktım. Bir isyancı gibi değildim ama kendimi ifade etmekte geri durmadım hiç.

‘Türkiye’de hemen bir bayrak veriyorlar insanın eline’

*Siz kadın stand-upçı mı olmak istiyorsunuz?
Kadının konuşmasını istiyorum. Kadının espirisini, kadının mizahını duymak istiyorum. Hepsini ben yapmak istemiyorum. Diğer kadınlar konuşsun ben de izleyeyim istiyorum. Hayalim var. Sahneyi özledim, bunu her yerde bas bas bağırıyorum. Sahneyi özledim. Hazırlanıyorum. “Türkiye’de stand-up yapacağım” deyince haydi sen yap diye Türkiye’de hemen bir bayrak veriyorlar insanın eline. O zaman da ben korkuyorum. Çekiniyorum, rahat edemiyorum. Ama kadının mizahının ön plana çıkarılması gerektiğine inanıyorum. Kadının başka bir mizahı var. Erkeklerin mizahıyla ölçülmesini istemiyorum. Artık bu noktalara gelelim, kadınlar çıksın mizah yapsın, stand-up yapsın.
*Zaten kadınlar bir aradayken bile inanılmaz komik sohbetler yapmaz mı?
Gül gül ölürüz. O yediğimiz kısırlar nasıl erir yoksa, güle güle. Kısırın yanına pasta da geldi haydi... İşte kadının hamuru da muhabbeti de çok iyidir. Erkeklerimizin bizim komedimizi neden merak etmediklerini şaşkınlıkla izliyorum.


*Kitapta “Hepimizde bir başkası sendromu var” diyorsunuz. Başkasının hayatı bize hep bir başka mı geliyor?
Bize hep başkalarını örnek vermezler mi? Biz hiç mi örnek olamadık? Hep başkalarını örnek gösterdiler. Ama ben başkaları için örnek olduğumu düşünüyorum. “Bak gördün mü Nursel’i derler. Bizim toplumumuzda dışarıdan gelen intiba çok önemlidir. Şan, şeref için yaşarız. Adımız, ünümüz, şerefimiz, namusumuz için yaşarız.  Dışarıdakiler sizi şanlı, şerefli görmüyorsa değilsin demektir. Dışarıdan gelen o geçici güven çabuk yıkılır ama. Çünkü çabuk değişebilir. O komşu şerefli der, diğeri demez... Bütün bunlar arasına kendimizi bırakıp oyuncak olursak asla bir kimliğimiz, kişiliğimiz olmaz. Almanya’da “Ya ben kızımın serbestçe dolaşmasına müsade ederim ama komşular böyle olmasa”, “Bu kadar Türk komşum olmasa kızıma karışmam ne olacak ki”  diyenler var. Kadınlar toplum tarafından sürekli gözaltındalar.

*Belki de bu yüzden Instagram’da, Facebook’ta fotoğraflarla kendimizi sürekli başkalarına gösteriyoruz.
Ben bir arkadaşımın doğum gününe gittim. Meğer ben oraya poz vermek için gitmişim. (gülüyor)
Bizim starlığımızın da bir selfie’lik canı var. Geliyorlar yanımıza selfie çekip gidiyorlar. Konuşmak yok. Aaa falan oluyorsun. “Star olsan ne olacak selfie çektim, bitti” diyor. Selfie çekip gidiyor zaten.
Dışarıdan gelen fikir ve “like”lar bizim çok önemli bir şeyimiz olmuş. Demek ki bir yerlerde o kadar çok yoksunuz ki...

*Online tanışma programlarında binlerce profil var. Fotoğraflara bakarken beğendiklerini ekrandan sağa kaydırarak sepete atıyorsun... Sizde sepete atıyor musunuz?
Zaten iyi bir şey olsa sepete atmaz, alırlardı direkt (gülüyor). Erkeği gördüğünde “Aa bu sepete atılmaz” diyebilmeliyiz.

‘Kendimizi kendimize de anlatmalıyız’

*Peki, siz kendi zaaflarınızı biliyor musunuz?
Zaafım yok. Şimdi “Zaafım yok” diye başlık atarmışsın...
Tabii ki zaaflarım, korkularım var. Bizi ayakta tutan temel şeylerden bir tanesi ego. Ama doğru bir ego. Önemli olan ayağının altındaki tabanı kaybetmemek.
Geometri düşkünlüğüm var. Tuvalet kâğıdını bile hep alttan takarım. Mesela koltuklar şekilsiz yerleştirilmişse rahatsız olurum. Düzeni severim. Mesela kirli bir evde yaşayabilirim ama düzensiz bir evde yaşayamam. Göz perspektifi çok önemli. Simetriye dikkat ederim. Bunlar prensipte var ama değişebilir. Her şey yerini başka bir şeye bırakabiliyor çünkü. Korkular da yerini başka bir şeye bırakabiliyor. Zaman geçtikçe, iç huzurun artıkça korkuların, fobilerin azalabiliyor, değişebiliyor.
Kendimizi öğrenmemiz çok önemli. Allah bize ne verdiyse kabul etmek önemli.

*İyi günde, kötü günde hastalıkta sağlıkta kendimi kabul ediyorum....
(Gülüyor) Anlatmak gerekiyor. Kendimizi kendimize de başkasına da anlatmalıyız. Türkiye’de bir şeyleri söyleyince ukala oluyorsun. Niye ukala oluyorsun? Hiçbir şey yapmayanlar geçiyor karşına şunu yaptım bunu yaptım diye anlatıyor ama. Burada alçakgönüllülük, mütevazılık yanlış anlaşılıyor aslında. Çok mütevazı olmamak gerek.

İnsanın organiği var mıdır?

*Kan grubunuza göre besleniyormuşsunuz. Nasıl?
Şimdi Karatay gibi “Üç beyaz yemeyin, şeker, un, tuz gibi” demeyeceğim. Benim kan grubumda çavdar ve yulaf ağırlıklı beslenmek gerekiyor. Süt, yoğurt, peynir yok hayatımda. 10 yıldır yok. Onlar bana yaramıyor. Benim yediğim şeyler sana yaramaz, senin yediğin bana yaramaz.
Ben organik konusunda çok kandırıldım. Yazlıkta, yumurtacım vardı. “Ben seni çok seviyorum ‘Keriman’, bak bu yumurtalar organik değil, toprağa buluyorum, saman yapıştırıyorum. Sana vermeyeceğim artık” dedi. Ee dürüstlük güzel bir şey ne diyeyim? Organiğin organik olmadığını biliyoruz artık.

*Ben domatesin, biberin değil bakışın organiğini istiyorum.  
İnsanda organik diye bir şey aramayalım.

*İnsanın organiği var mıdır?
En yakınlarımızın, sevgililerimizin, eşlerimizin organik bir anını yakalayabiliyoruz. Ama sadece an. Ya da uzun vadede bir şey yaşayabiliyoruz belki. Bu anlar dışında hep klişeleşmiş roller oynuyoruz hepimiz. Hepimiz maske takıyoruz, hepimiz maskeliyiz. İnsanların maskesiz halini görmemize organik diyoruz ama onu da nadir görüyoruz.

* Ülke gündemine dair neler söylemek istersiniz?
Zor günler geçiriyor. Müslüman ülkelerde hep böyle büyük sorunlar var. Hangi Müslüman ülkede mutluluk, huzur var? Bu anlamda da ülkemizin başında da sorunlar var. Çünkü bütün savaşların temeli dinler üzerinden anlatılmaya çalışılıyor. Çünkü en kolay anlatma biçimi bu! Dünyada hep oyunlar dönüyor. Böyle yuvarlak şeyler söylemek istemiyorum ama öyle. Bizim gibi küçük ülkelerin mutluluğu başkalarının elindedir.
Bu ülkede çok ağlanıyor. Her gün ağlıyoruz. Her gün şehitler var. Savaşın, huzursuzluğun ortasındayız. Bu yüzden ağladığımız kadar da gülmemiz gerekiyor.
Mizah hepimize iyi gelecek. Mizah insana iyi gelir, iyi gelecek...

Fotoğraflar: VEDAT ARIK


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon