Paralel yürüdüler bu yollarda

İlk adresi DP olan Nurcular, sağ partiler ve darbelerle alanlarını genişletti.

Yayınlanma: 06.06.2014 - 23:11
Abone Ol google-news

Mayıs 2013’te ABD’ye giderken gazeteciler sormuştu:

“Fethullah Gülen ile görüşecek misiniz?” Yanıtı günlerce tartışıldı:

“Programımızda yok. Gökten ne yağar ki yer kabul etmez, bu ayrı konu...” Birkaç gün sonra, yardımcısı Bülent Arınç’ı “Sevgilerimi ilet, bir emri olur mu, tavsiyeleri olur mu öğren” diyerek ABD’ye gönderdi. Arınç, 3 saatlik görüşmenin ardından, Gülen’in iktidar üzerindeki etkisini şöyle anlatıyordu: “Hoca Efendi siyaset üstü bir insan. Onu bir partinin dar kalıpları içerisinde düşünmemek lazım. Türkiye’yi ve dünyayı çok yakından takip ediyor. Başbakan’ın şahsına karşı çok büyük duaları var ve çok seviyor.” Bu karşılıklı derin muhabbet, 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasının ardından belki de bir daha
kesişmemek üzere ayrıldı... Erdoğan bu kez tepkiliydi... 17 Aralık’tan 1 ay sonra, 14 Ocak’ta düzenlenen basın toplantısında meşhur tepkisini dile getiriyordu:

“Haşhaşiler denilen örgütün devlet bünyesini nasıl ele almaya çalıştığını gördük. Bizim devletimiz böyle sızıntılara geçit vermedi, vermeyecektir.” Ve hemen arkasından:

“İnlerine gireceğiz!” Aslında 17 Aralık soruşturması, 2009’dan bu yana süren gerilimin son halkasıydı...

Cemaatle AKP arasında 2007 yılında önce Ergenekon daha sonra Balyoz davaları ile perçinlenen ittifak, 2010’daki Mavi Marmara baskınına verilen tepkiler ile ilk kezayrışmaya gitti. Bu ayrışmayı, 2011’de gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmaları izledi. 2012’de PKK ile Oslo görüşmelerini yürüten MİT yöneticileri özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya tarafından ifadeye çağrılınca ittifakın kavgası ilk kez kamuoyuna yansıdı. Dershanelerin kapatılması ise Gülen cemaatinin gemileri yakmasına neden oldu. Bu yazı dizisinde AKP-cemaat ilişkilerine tarihsel bir yolculuk yapacak, sürece tanıklık eden siyasilerin, gazetecilerin, bilim adamlarının ve sosyologların, kısaca “her tarafın” yorumlarını okuyacaksınız.

Çok partili siyasi yaşama geçildiğinde Said Nursi’den Celal Bayar’a telgraf

İslamcıların ilk adresi: DP

Çok partili siyasi yaşama geçildikten sonra, İslamcılar kendilerine adres olarak Demokrat Parti’yi belirledi. Said Nursi’nin 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti (DP) iktidara gelince Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a şu telgrafı çektiği belirtilir: “Cenabı Hak sizi İslamiyet vatan ve millet hizmetindemuvaffak eylesin. Nur talebelerinden ve onların namına” Said Nursi. Nurcular ve diğer İslami cemaatler, 1965 seçimlerinde DP’nin devamı olan AP’yi desteklediler. Bu dönemde, İslamcılar içinde Nurcular ağırlıklarını koruyorlardı. Seslerini daha iyi duyurabilmek için ilk gazeteleri olan “İttihad”ı 24 Ekim 1967’de çıkarmaya başladılar. 1960’lı yılların sonuna gelindiğinde ise İslamcı hareketin siyasette daha etkin rol alması için parti içerisinde hamleler yapılıyordu. Grupta Nakşibendi tarikatı mensubu Necmettin Erbakan da vardı... 1948’de İTÜ Makine Mühendisliği Bölümü’nü bitiren Erbakan, 1956-63 yılları arasında kurucuları arasında olduğu Gümüş Motor firmasında genel müdürlük yapmıştı. Fabrikanın hissedarlarının çoğu da Nakşibendi tarikatına bağlı Gümüşhaneli Tekkesi müritleriydi. Erbakan’ı asıl parlatan gelişme ise TOBB Başkanlığı yarışı oldu. 30 Mayıs 1965 tarihinde TOBB Başkanı seçilip 4 yıl başkanlık yapan Sırrı Enver Batur, 25 Mayıs 1969’da görevini bıraktı. Bu arada ATO üyesi sıfatıyla TOBB genel sekreteri olan Erbakan, yeni yönetim kurulu başkanı seçildi.

...ve Milli Görüş’ün temelleri atılıyor

Erbakan’ın doğuşu

Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, genel sekreter olan bir kişinin yönetim kurulu başkanı olamayacağı görüşünü savunuyordu.Tartışma yargıya taşındı. Erbakan’ın görevden alınması kararı çıktı. Kendisini odaya kilitleyen  Erbakan, TOBB’dan polis nezaretiyle çıkartılabildi. Bu durum, Erbakan’ın siyasi portresini daha da güçlendirdi. Milli Görüş’ün önde gelenisimlerinden eski Bakan Şevket Kazan, TOBB sürecinin Erbakan’a etkisini “Bu mücadele Erbakan Hocay’a ve Türkiye’de çok genç bir kitleye de milli görüş yolunu açtı. Milli Görüş’ün temelleri o zaman atıldı” sözleriyle özetliyor. O günlerde ilahiyat fakültesi öğrencisi Hatice Babacan’ın türbanıyla üniversiteye girmesinin ardından uzaklaştırma cezası alması, İslamcı çevrelerde AP’ye yönelik tepkileri tırmandırdı. AP içerisindeki Nurcuların bazıları, AP varken yeni bir partinin kurulmasına onay vermezken bazıları Kadiriler ve Nakşibendilerle birlikte kurulacak ittifakı destekliyordu. Parti çalışmaları tamamlanamayınca Erbakan’ın AP’den Konya milletvekili olması formülü gündeme geldi. Bu girişim de partide karşılık bulamayınca Erbakan, bağımsız milletvekili olmak için harekete geçti. 12 Ekim 1969’da yapılan seçimde Konya’dan bağımsız adaylığını koyan Erbakan milletvekili seçildi. Seçimin ardından Erbakan, bu kez AP içinde kendine yakın kimi milletvekilleriyle yakınlaşmaya başladı.

Nurcu-Nakşi ittifakıyla kurulan parti: MNP

Takvimler 26 Ocak 1970’i gösterdiğinde Türkiye’nin cemaat ve tarikat koalisyonuyla kurulan ilk partisi siyasi yaşamına adım atıyordu. “Hak geldi, batıl
zail oldu” ayetini slogan haline getiren Erbakan ve arkadaşları, 26 Ocak 1970’te Milli Nizam Partisi’ni (MNP) kurdu. Uzun yıllar Milli Görüş hareketini izleyen gazeteci Fehmi Çalmuk, MNP’yi kuran ittifakla ilgili şunları söylüyor: “Milli Nizam Partisi, Necip Fazıl’ın değişik tarikat ve cemaatlerden örgütlediği 33 istişare kurulu üyesinin işbirliğiyle kuruldu. Cemaatle, Milli Görüş’ün ilk ittifak yaptığı organizasyon buydu. Partiye katılmak için iki şart vardı; birincisi Mason olmamak, ikincisi namaz kılmak. Bu kadar prensipli bir partiydi...”

Demirel’den cemaate: Temsilciniz benim

Said Nursi’nin yaşamı boyunca doğrudan siyasi hareketlerin içerisinde yer almadığını anımsatan araştırmacı yazar Faik Bulut, Erbakan’ı doğuran ve ittifakı oluşturan süreçteki önemli etkenleri şöyle sıralıyor: “İlk olarak, Demirel’in giderek Batı sermayesi ile daha çok özdeşleşmesi ve bu konuda Erbakan’a deyim yerindeyse hayat hakkı tanımaması. İkincisi, Demirel’in sürekli Nur hareketini sadece oy potansiyeli ve kitle desteği için
kullanmış olması. Yani çok ilginç bir sözü var Demirel’in... Nur hareketinden belli bir kesim, kendisine diyor ki; ‘Bizim hiç milletvekilimiz, temsilcimiz yok parlamentoda...’ Hemen yanıt verip; ‘Ben varım ya sizi temsilen’ diyor.Üçüncüsü de Anadolu sermayesinin yavaş yavaş ortaya çıkması.
Erbakan da çok tipik Anadolu sermayesinin, muhafazakâr temelli, din eksenli bir sermayenin en azından ticari alandaki bir temsilcisi. Tüm bu unsurlar yeni bir koalisyonun kapısını araladı.”

Nurculuk’ta yeni oluşum: Gülen hareketi

Nurcular içerisinde partiye yönelik farklı yaklaşımlar bir yana, o sırada Ege Bölgesi’nde vaazlarıyla ağırlığını hissettirmeye başlayan Fethullah Gülen, Nurculuğun içinde ayrı bir oluşum çabasına girmişti. Gülen, zaman zaman cemaatteki “ağabeylerle” de ters düşüyordu. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin yeni kurulan MNP hakkında kapatma davası açması, o güne kadar partiye mesafeli duran birçok Nurcunun MNP’ye yönelmesinde etkili oldu. Nurcu tabanın MNP’ye kaymasını engellemeye çalışanların yeni hamlesi 21 Şubat 1970’te “Yeni Asya” gazetesini çıkarmak oldu. Gazetenin ismi zamanla cemaatle bütünleşmeye başladı. Zübeyir Gündüzalp’in liderliğindeki cemaat, o zamandan itibaren “Yeni Asya Cemaati” adıyla anılır oldu.

Komünizmin panzehiri din

12 Mart 1971 muhtırası, tüm bu süreci sil baştan şekillendirdi. MNP kapatıldı, lideri Necmettin Erbakan, rahatsızlığıgerekçesiyle İsviçre’ye gitti. Diğer yandan Yeni Asya’nın lideri Zübeyir Gündüzalp 2 Nisan 1971’de ölünce Nurcular içinde bir kez daha lider telaşı başladı. Fethullah Gülen de 12 Mart atmosferinde tutuklanıyor, 6 ay hapis yatıyordu... 12 Mart muhtıracıları, MNP’yi kapatmalarına karşın dini, komünizme karşı “panzehir” olarak görüyorlardı. MNP kapatılmasına rağmen parti yöneticileri ve üyeleri hakkında herhangi bir işlem yapılmamıştı. MNP’liler aynı kadroyla 11 Ekim 1972’de Milli Selamet Partisi’ni (MSP) kurdular. Erbakan da Türkiye’ye döndü ve MSP’nin çalışmalarına katıldı. MSP’nin emanetçi lideri Süleyman Arif Emre’ydi. Nurcu-Nakşi ittifakını daha da güçlendiren partinin görüşlerini yansıtacak olan Milli Gazete de 12 Ocak 1973’te kuruldu. Partilerine karşı Nurcular arasında ayrışmalar yaşandığını söyleyen Arif Emre, yıllar sonra o ayrışmayı, “Biz MNP’yi kurduktan sonra, tabii buna karşı cemaatten bazıları tavır koydular. Nurculardan bir kısmı, bizim desteklenmemiz gerektiği kanaatine vardılar, bir kısmı ise geride durdu” sözleriyle anlatıyor.

Gülen’in kapsama alanı genişliyor

Gündüzalp’in ölümünden sonra Yeni Asya cemaatinin yıprandığını gören Gülen de yavaş yavaş MSP’ye kayıyordu. Zaman zaman Yeni Asya cemaatini eleştirirken MSP’yi övüyordu. Gülen’in çevresinde oluşan yapının ekonomik gücü de giderek artıyordu. Erbakan, 20 Ekim 1973’te emaneti devraldı ve partinin genel başkanı oldu. Erbakan’ın Fethullah Gülen’e yönelik sıcak mesajlarının ardından Gülen de kapsama alanını giderek genişletmeye başladı.

YARIN: KOMÜNİSTLER DEĞİL, TARİKATÇILAR SALINSIN


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler