‘Aşk arayışı sıkıntılıdır’

Claire Denis ile yeni filmi 'İçimdeki Güneş'i konuştuk.

Yayınlanma: 24.11.2017 - 21:58
Abone Ol google-news

Güzelim Juliette Binoche’un sonu gelmez aşk hüsranlarına aldanmayınız, orta yaşlı kadınları mutlu eden bildik romantik komedilerden değil. Fransız sinemasının kan kin, haz ve acı ilişkilerinin şahsına münhasır yönetmeni Claire Denis bu hafta vizyona giren “İçimdeki Güneş/Un beau soleil intérieur” ile klişeleri kendine göre zorlamış. “Adını nazire olsun diye koydum. Aşk arayışı acınası, sefil bir durumdur” diyor. Bu yıl Cannes’ın yan bölümünde yer alan vesilesiyle buluştuğumuzda Uluslararası Altın Lale jüri başkanı geldiği İstanbul Film Festivali’ndeki şahane zamanlardan söz açıyor, selam gönderiyor.

-Hepimizi şaşırttınız, nasıl çıktı bu proje ortaya?

Aslında başka bir film üzerine çalışıyordum ama ara verdik. Film yapmak alışkanlık yaratan bir şey. Asla başarmış ve tamamlamış hissetmiyorsunuz, hep bir sonraki daha iyi olacak duygusu baki. Boş kalmamak adına küçük bir şeyler yapma olanağımız çıkınca yazar Christine Angot’le birlikte kafa kafa verdik ve kendi aşk arayışlarımızdan ortaya bu konuşkan senaryo çıktı. Bu yaşa (71) kadar yeterince deneyim yaşadım. İnanın çok hoş şeyler değildi.

-Orta yaşlı cazip kadınları mutluluğa ulaştıran klişe Hollywood filmlerinden yaka silkmişsiniz gibi de aynı zamanda.

Aşk güzeldir ama arayışı doğası icabı sıkıntılıdır, üzücü ve yorucudur hatta zaman zaman acınası ve sefil bir hale dönüşür. Paris gibi ‘romantik bir şehir’de dahi olsanız. Hangi kadına sorarsanız sorun berbat şeyler gelmiştir başına. Yani niyet ederek çıkmaz kimseye kısmet. Son derece üzücü deneyimleri hafif bir dokunuşla anlatmak istedik. Hayat trajedidir ama mizahla anlatılınca manası olur, mottosuyla yolla çıktık.

'Karanlık ve hüzünlü bir durum anlatıyorum’

-Adını da nazire olsun diye mi koydunuz?

Aslında “Agony” (Izdırap) koyacaktım. Çünkü aşk ilişkileri hele ki belirli bir yaştan sonra kadınlar için ayrı bir çile çekme halidir. Son derece karanlık ve hüzünlü bir durumu anlatmaya çalışıyoruz. Gerçekhayat böyle. Ama başta yapımcım olmak üzere kimse bu adı beğenmedi, seyirci gitmez diye değiştirmemi istediler. Neyse ki senaristimiz ironik bir mana taşıyan bu adı buldu da içim rahatladı.

-Juliette Binoche 50’li yaşlarında boşanmış bir anne, cazip bir kadın ve üstelik ressam. Ama kadının bağlanma isteği hele ki narsis ve gereksiz erkeklerde ‘takılmak’ olarak tezahür ediyor. Bütün yenilmişlik hissyatı da buradan kaynaklı değil mi?

Erkekler ve kadınlar konusundaki bütün klişeler doğru. Zaten bunlarla dalgamı geçmek istedim. Bu çelişki öyle hemen çözülmüyor. Erkek kendine güvenli bir ana üs bulduğunda sağa sola saldırmaya başlıyor. Bir de doğadaki yırtıcı hayvanların dünyası gibi. İlişkiye ve bağlanmaya ihtiyacınız sezildiği an sizi parçalamaya hazırlanıyorlar, yırtıcı hayvana dönüşüyorlar.

-Yırtıcı deyince “Her Gün Başka Bela/Trouble Everyday” filminiz akla geliyor, arzu ve haz ilişkisini düşünecek olursak Juliette Binoche’un karakteri nerede?

Haz yaşandıktan sonra derin izler bırakıyor, bunu biliyoruz çünkü hepimizde hem dağıtmak hem de birilerine ve bir yerlere ait olma dürtüleri sürekli çarpışıyor. Aşk dediğin şahanedir ama vahşidir de. Elbetteki bu metaforlar aramızda eğlenmek için. Ama her yaştan kadının yaşadığı deneyimler var ve bunlara toplumun romantik aşk kodlamasıyla baktığınızda yıkılırsınız. Çünkü kadına sürekli yanlış yapıyorsun duygusu verilmeye çalışılıyor.

'Şahane bir kadın ve oyuncu'

-Juliette Binoche’la çalışmak nasıldı?

Şahane bir kadın ve oyuncu, uzun zamandır birlikte çalışmak istiyordum. Kıyafetlerini kendi seçti ama diğer her şeyde birlikte ilerledik, karakterini harika bir incelikle oluşturdu. Senaryoda çok konuşma olduğu için öncesinde uzunca hazırlandı, sete geldiğinde teslim oldu.

-Binoche’un karakteri bir ressam yani yaratıcı ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyor ama hayatını aşkla dolduramama sıkıntısından sürekli bıkkın şekilde dolaşıyor.

Özgür ve modern kadın portresi var yüzyılımızda ama erkeklerin bakışı o kadar tekamül geçirmemiş maalesef. Juliette de ben de soyut resimler yapan Amerikalı şahane kadın ressam Joan Mitchell’e hayranız. 50’lerin erkek egemen sanat âleminde kadın olarak kendini ispatlamaya çalışmış ve zoru başarmış. Onu da filme dolaylı dahil ettik, çünkü yorulmak doğal tabi ama dik durmak ve inandıkların için mücadele etmek de önemli


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler