Savunma hakkı da gasp edildi... Ahmet Şık AKP'yi eleştirince duruşmadan çıkarıldı

Cumhuriyet'i susturma operasyonunun 5. duruşması, hukuk skandallarına sahne oldu. Duruşmanın başında mahkeme başkanı tam 264 gündür tutuklu bulunan Emre İper’in telefonuna ilişkin bilirkişi raporunun gelmediğini duyurdu. Mahkeme başkanı, Ahmet Şık’ın savunmasını “siyasi” diyerek yarıda kesti ve Şık’ı salondan attı. Şık, salondan çıkartılırken heyete “Umarım siz böyle bir mahkemede yargılanmazsınız” dedi. Akın Atalay ve Murat Sabuncu ise Şık’ın savunmasının engellendiğini belirterek kendilerinin de savunma yapmayacaklarını açıkladı ve “Aşağıda tek başına tutulan Ahmet’in yanına gitmek istiyoruz” dedi. Tutukluluğun devamına karar veren heyet, duruşmayı 9 Mart 2018’a erteledi.

Yayınlanma: 25.12.2017 - 10:05
Abone Ol google-news

Gazetemizin yayın politikasının soruşturma konusu yapıldığı dava kapsamında 422 gündür tutuklu yargılanan Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay ve gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ile 361 gündür tutuklu bulunan muhabirimiz Ahmet Şık ve 264 gündür tutuklu bulunan muhasebe servisi çalışanımız Emre İper dün 5. kez hakim karşısına çıktı.

‘Özgürlük, adalet ve demokrasi istiyoruz’

Ahmet Şık’ın savunmasına izin vermeyen mahkeme bir önceki kararlarının aynı olan ara kararında Murat Sabuncu, Akın Atalay, Ahmet Şık ve Emre İper’in tutukluluk hallerinin devamına karar vererek duruşmayı 9 Mart 2018’e erteledi. Bir sonraki duruşmanın Silivri’de yapılmasına hükmeden heyet, her tutuklu için 3 avukat sınırı getirdi. Heyetin reddiyle ilgili ise dosyanın bir üst mahkemeye gönderilmesini kararlaştırdı.

"Yeni KHK ilk Ahmet Şık'ı vurdu"

Mahkeme heyetinin iki hafta önce görülen Reina katliamına ilişkin duruşmada IŞİD’lileri tahliye eden heyetle aynı olmadığı gözlendi. Heyetin iki üye hakiminin ve duruşma savcısının o duruşmadaki heyetten farklı olduğu izlendi. Duruşma başlangıcında mahkeme başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, dosyada eksiklikler olduğunu belirterek, “İstediğimiz ilerlemeyi sağlayamıyoruz” dedi ve istenen tüm bilirkişi raporlarının dosyaya ulaşmadığını söyledi. Bunlardan birinin ByLock kullanıcısı olma suçlaması yöneltilen Emre İper’in telefonuna ilişkin bilirkişi raporu olduğunu belirtti.

Avukat Bahri Belen söz alarak, kendini CUMOK koordinatörü olarak belirten Namık Kemal Boya’nın tanık olarak çağrıldığını belirtti. Belen, buna neden ihtiyaç duyulduğunu anlamadıklarını kaydederek, “Böyle tanıklar dinlenecek ise sizin daha önce söylediğiniz iddianamede alıntılar yapılan Mustafa Balbay’ın çağrılmasına istiyoruz. Aslında biz herkesin dinlenmesini istiyoruz” dedi. Belen’e yanıt veren başkan Dağ, “CUMOK konusunda bu dosyada isnatlar var. Bizim açımızdan bu dosyada soruşturmanın genişletilmesi dışında bizim değerlendirmemize dayanak delil talebi yok. Uzadıkça uzuyor çünkü” dedi. Ardından avukat Tora Pekin, adli bilişim uzmanı Koray Peksayar’ın Emre İper’in telefonu üzerinde yaptığı incelemeye ilişkin diğer bir raporu dosyaya sundu.

Yıldıray Çınar çizgileriyle Avukat Fikret İlkiz Cumhuriyet Davası'nda savunma yaparken...

SATMIŞ: FETÖ İLE MÜCADELE ETTİLER

Tanık savunma hazırlamış

Ardından MİT TIR’ları haberine ilişkin verdiği röportaj nedeniyle tanık olarak çağrılan gazetemizin eski çalışanı Doğan Satmış’ın dinlenmesine geçildi. Satmış, 16 ay boyunca genel yayın yönetmeni yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptığını söyledi ve “Bir savunma hazırladım” dedi. “Savunma” hazırlamasına itiraz eden avukat Aynur Tuncel Yazgan, tanıkların önceden hazırladığı metni okuyamayacağının, yalnızca bildiklerini ve gördüklerini anlattıklarını söyledi. Avukat Bahri Belen de “Tanık, sanık psikolojisi ile geldi. Zaten hakkında bir soruşturma var” dedi.

Satmış, sözlerine “Röportaj, bazı gazetelerde benim söylemediğim ifadelerle kullanıldı. FETÖ bağlantısı ile ilgili bir şey söylemedim. Bu arkadaşlarımızın FETÖ bağlantısı olduğuna da inanmıyorum. Yargılanan gazeteciler de FETÖ ile mücadele etmiş kişilerdir. O sözler bana ait değildir. Gazeteciliğin bu şekilde yargılanması Türkiye’yi dışarıya olumsuz yansıtıyor. 35 yıllık gazeteci olarak bunu size aktarmayı görev sayıyorum” sözleriyle başladı. İcra kurulunun haber toplantılarına katılmadığını ve yayın politikasına etki etmediğini ifade eden Satmış, genel yayın yönetmenleri, onların yardımcıları ve yazı işleri müdürlerinin yayından sorumlu olduğunu söyledi. Dağ, sorgu sırasında Satmış’a röportajdaki sözlerin kendisine ait olmadığını söylemesi nedeniyle bu konuyla ilgili cezai girişimde bulunup bulunmadığını sordu. Satmış da, “Bana ait olmadığını Twitter’dan duyurdum. Tekzipin etik olmadığını düşündüm” yanıtını verdi.

‘Anlamını aştı’

Satmış, avukat Tora Pekin’in sorusu üzerine “Röportajı yayınlayan kişi 30 yıllık arkadaşımdı. Anlamını aşan şeyler söylemiş olabilirim ama sözler benim sözlerimdi” dedi. “Akın Atalay 3-4 yıl önce vakfı değiştirecek müdahalelerde bulundu’ demişsiniz. Siz o sırada gazetede miydiniz” diye soran Pekin’e Satmış, “Gazetede yoktum. Basına yansıyanlardan biliyorum” yanıtını verdi. Pekin’in Satmış’a aynı röportajda “Balbay ve Alev Coşkun’un tasfiye edildiğini” söylediğini anımsatması ile ilgili de, “Bunları da basından duydum. Balbay benim zamanımda ayrıldı. Hatta bizi de suçladı. Yazıdaki ‘vakfın ele geçirilmesi’ sözünü vakfın yönetimindeki denge değişikliğini anlatmak için söyledim. İfade anlamını aşan bir ifade olmuş” dedi.

Pekin’in röportajda “Cumhuriyetin çizgisini değiştirme girişimi oldu” dediğini anımsatması üzerine Satmış, “Bizim görev aldığımız dönemde değişim olmuş ve tepki almıştı. Ermeni soykırımı ve Kandil röportajları tepki çekmişti. Bunlardan bahsediyorum” dedi. Pekin’in röportajdaki “Atalay darbe girişiminden önce bizi tasfiye etti” ifadesini hatırlatarak, ekibinin kim olduğunu sorması üzerine ise, Satmış, “Can Dündar ile geldim gazeteye. Benden sonra 10-11 kişi ayrıldı gazeteden. ‘Tasfiye’ diye bir şey demedim ben” dedi. Satmış, soru üzerine kendisi dışında kimsenin işine son verilmediği yanıtını verdi. Röportajda, “Akın Atalay’ın istediği yayını yapmayacağımız için tasfiye edildik” dediğini anımsatan Pekin, Atalay’ın nasıl bir yayın istediğini sordu. Satmış da, “Atalay yönetimin değişmesini istiyordu. Aydın Engin’in etkin olmasını istiyordu” diye konuştu.

SATMIŞ DA ŞÜPHELI

Avukat Tora Pekin röportajda “Can Dündar ile ilgili haberlerin yapılmasına izin verilmiyordu” sözlerini anımsatarak bunların hangi haberler olduğunu sordu. Satmış da “Can Dündar ile ilgili yurt dışında çıkan haberleri yansıtmaya çalışıyorduk. Gereğinden fazla büyütüldüğünü söyleyen arkadaşlar oldu. Biz onlara uymadık, bildiğimizi yaptık” ifadelerini kullandı. Pekin Satmış’a son olarak Cumhuriyet ile ilgili bir soruşturmada şüpheli olup olmadığını sordu. Satmış da, yazısı ile ilgili bir dava açıldığını söyledi. Pekin de Satmış’a Akın Atalay ve Murat Sabuncu’nun şüpheli olduğu bir dosyada şüpheli olduğu yanıtını verdi.

Tarık Tolunay'ın çizgileriyle Ahmet Şık'ın mahkeme salonundan çıkarılması

Şık, AKP’yi eleştirince Dağ salondan çıkardı

Doğan Satmış’ın ardından Mahkeme başkanı Dağ, tanık olarak dinlenecek Mehmet Faraç ve Leyla Tavşanoğlu’nun öğleden sonra geleceğini belirterek, duruşmayı öğleden sonraya ertelediğini söyledi. Bu sırada muhabirimiz Ahmet Şık, bu arada kendi beyanlarının söyleyebileceğini belirtti ve duruşmaya devam edildi. Başkan Dağ, Şık’ı sözlerine başlamadan önce, “Savunma dışına çıkarsan savunmayı sonlandırırım” diye uyardı. Şık da, “Bu dava bir siyasi linç davası. Bu nedenle siyasi değerlendirmelerim de olacak” yanıtını verdi.

Şık, sözlerinin başında Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in 23 Kasım 2017’deki yeni adli yıl açılışında yaptığı konuşmada 80 milyonluk Türkiye’de yaklaşık 6 milyon 900 bin şüpheli bulunduğu açıklamasını anımsattı. Şık yaklaşık 7 milyon şüpheli olması durumunda ülke nüfusunun yüzde 15’inin devlet nezdinde şüpheli görüldüğü anlamına geldiğini ifade etti ve “Başka bir deyişle sokaktaki her 7 kişiden biri şüpheli” dedi. “Memleketin kendinden olmayanlarına değişik biçimlerde ve düzeyde terörist muamelesi yapan bir iktidar var” diyen Şık, “Terörist muamelesini akıl almaz suçlamalara dönüştüren iktidar güdümünde bir yargı var” ifadelerini kullandı.

Bu sırada başkan Dağ, “Böyle gidersen izin vermem. Açılmış soruşturmalar var. İktidarla, onun güdümündeki yargıyla işin yok” diyerek uyardı. Dağ’ın Şık’a “sen” diye hitap etmesi üzerine salondaki seyircilerinden biri tepki gösterdi ve “Siz diyeceksiniz” dedi. Başkan Dağ da “Arkadan kimse müdahale etmesin. Burası forum değil” diye sesini yükseltti. Salondaki seyircinin, “Siz de Ahmet’e sen diyemezsiniz. Ahmet babanızın oğlu değil. Saygı göstereceksiniz. Göstermek zorundasınız” sözleri üzerine Dağ, bu kişiyi salondan çıkardı.

Şık bu gerginlikten sonra sözlerine devam etti. “Hakikati örtbas eden, gizlenen her gerçekle ortak geleceğimizin karartılmasına suç ortaklığı yapan bir medya var” diyen Şık, korkuyla sessiz kalan çoğunluktan bahsetti. Şık, sözlerine şöyle devam etti:

“Hal bu iken, tamamen zalimliğe adanmış ve kötülüğünü şiddetle besleyen bir dikta rejiminde doğal olarak, özgürlüğünün sınırlarını genişleten de sadece kötülük oluyor. Öyle maharet ya da zekâ gerektiren bir kötülük değil. Gücü elinde tutmanın kibri ve pervasızlığıyla hayata geçirilen sıradan ve organize bir kötülük. Kötüler. Farkındalar ve biliyorlar kötü olduklarını. Ve bu da, onları daha kötü yapıyor. Bu karanlık iklimi yaratanlar kendileriyle ve kötülükleriyle yüzleşmenin ağır sonuçlarını geciktirmek için de kendilerinden olmayanları, kendileri gibi olmayanları, suçlarını ifşa edenleri suçluyorlar. Bu tablonun ortaya çıkmasında AKP iktidarının en güçlü silahı kuşku yok ki medyası oldu. El koymalar, satın almalar yoluyla iktidar sözcülüğünü üstlenen bir medya inşa edilmişti.”

Bu sırada başkan Dağ, Şık’ın konuşmasını ikinci kez böldü ve “Bu savunma değil. AKP iktidarını gidin milletvekili olun, eleştirin. Bu dava siyasi dava değil. Bu şekilde savunma yapmanıza izin vermem” diyerek Şık’ın dışarı çıkardığını söyledi. Şık bu sırada, “Bu bir siyasi davadır. Siyaset, medya, yargı eliyle yürütülen bir dava bu” dedi. Şık’ın dışarı çıkarılması sırasında seyirciler sert tepki gösterdi. Şık’ın “Umarım siz kendiniz gibi bir mahkemede yargılanmazsınız” dediği duyuldu. Şık salondan çıkarılırken, “Bunların hesabını soracağız. Hepsi yargılanacak” dedi.

Yıldıray Çınar'ın çizgileriyle Cumhuriyet Davası... Avukat Bahri Belen savunma yaparken

REDDİ HÂKİM TALEBİ

Duruşmanın öğleden sonraki oturumuna Ahmet Şık getirilmedi. Salona tutukluların yakınları alınmazken, yalnızca gazeteciler ve avukatlara izin verildi. Gazetecilerden de sarı basın kartı sahiplerine salona girme izni verdiler. Bazı sarı basın kartı sahibi olmayan gazeteciler tartışmaların ardından salona girebildi. Başkan Dağ, Şık’ın salona getirilmemesi ile ilgili şu açıklamayı yaptı:

“Mahkemenin arzu etmediği mecbur bırakıldığı, yargılama aşamasında asgari düzeyde yürüyen ahengin dışında olduğunu kabul ettiğimiz şeyler. Bu davada mutlak kural denen kurallar hiçbir zaman uygulanmadı. En azından vekiller yönünden her bir sanık yönünden 3 avukat sınırına da uymadık. Bir sanığın tamamen savunması dışında açıklama yapmasına izin vermek mümkün değil. Ahmet Şık’ın protest bir adam olduğunu herkes biliyor, biz de biliyoruz. Mahkemenin düzenini bozacak, forumdaşlarıyla slogan atılacak hale gelmesi doğru bir yaklaşım değil. Her şeyin yargı yolu var. Doğru neyse onları yakalayıp bu yargılamayı sonlandırmaktır benim kanaatim. Kelle başı üç avukat demiyoruz biz. Yetkili hukukçuların da bu durumu anlayabileceklerini düşünüyorum. Ahmet Şık bariz bir biçimde yargılamanın düzenini bozmuştur. Böyle devam edeceği konusunda şüphem yok. Yargılamanın bundan sonraki aşamasında salonda olmayacak.”

Söz alan avukat Fikret İlkiz de, heyete Şık’ın sözlerini “AKP” ve “siyasal iktidar” dediği sırada kestiğini söyledi. Başkan Dağ’a Şık’ı sözlerinin başında uyardığını anımsatan İlkiz, “Bu davanın siyasal bir dava olduğunu hep söyledik. Bu bizim görüşümüzdür. Görüşümüz en azından iddianameye bağlı kalmak üzere söylenmiş sözlerdir” dedi. Başkan Dağ’ın Şık’ı davranışları nedeniyle susturduğunu söyleyen İlkiz, “Davranışlarında size karşı, duruşmanın devamı bakımından herhangi bir tavrına tanık olmadık. Sanığın kendi sözleri konusunda o olayı kişiliğine bağlı bir yere götürürsünüz ki bu da tarafsızlık açısından bizi kuşkuya düşürür” dedi. İlkiz, savunma hakkının kısıtlanamayacağını belirterek, Şık’ın salona getirilmesini ve başında kesilen sözlerine devam etmesini talep etti. Talep hakkında görüşü sorulan duruşma savcısı Hacı Hasan Bölükbaşı, Şık’ın savunma hakkını kötüye kullandığını öne sürerek talebin reddedilmesini istedi. Mahkeme de, Şık’ın savunma içerisinde kalmadığını savunarak, “Siyasal temel oluşturan sözleri sarfı yönündeki açıklamalarının yargılamanın düzenini, disiplinini bozacağı anlaşılmıştır” dedi ve Şık’ın bu oturuma alınmayacağını söyledi.

Ardından söz alan avukat Bahri Belen, Şık’ın bir önceki oturumda bağırıp, çağırmadığına, heyete saygısızlık etmediğine dikkat çekti. Belen, Cumhuriyet davasının açılmasında Ahmet Şık’ın “medya” diye bahsettiği “yandaş medyanın” etkisinin olduğuna işaret ederek, şunları söyledi: “Onların ifadeleri iddianamenin dayanağı oldu. Cumhuriyetin ekseninin kaybettiği iddia edilen iddianamenin kaynağı bu medya ise bir şey diyemeyecek miyiz? Bu doğrudan adil yargılamayı etkileme çabası idi. Bu medya ile ilgili bir şey demeyecek miyiz? AKP iktidarının veya başka bir siyasi görüş haberleri, gazeteleri eleştirebilir, bunu savunuyoruz. Bugün dava açılmamış olsaydı söyledikleri konusunda tutuklu olan ve olmayan gazetecilerin cevap verme hakları vardı ama bugün yargılanıyorlar. Yargılama sırasında savcıyı ve mahkemeyi etkileyecek haberler yayınlanıyor.”

Belen, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, iktidar partisinin milletvekilleri ve yetkililerinin Cumhuriyet gazetesini silahlı örgütlerin propagandasını yapmak ve onlara yardım etmekle suçladığını anımsattı. Belen, tahliye kararı veren mahkemenin, iddianame düzenlemeyen veya tahliye isteyen savcıların görevden alındığına tanık olduklarını söyleyerek, “Bu durumda yargının bu haline işaret ederek adil bir yargılama yürütülmesini isteme hakkımız yok mu” diye sordu. Belen, Şık’ın sözlerinin kesilmesi yargılama kapsamında bundan sonra savunma yaparken kullanılan sözlerin kısıtlanacağı tehdidini akıllara getireceğini vurguladı. Belen, tarafsızlığını yitirdiği şüphesi oluşması nedeniyle mahkeme heyetini tüm Cumhuriyet tutukluları adına reddetti.

Kayahan’lı mesaj

Heyet talebin ardından kısa bir ara verdi. Aranın dönüşünde mahkeme başkanı Dağ, “Anlaşılıyor ki Kayahan’ın şarkısı gibi ‘bizimkisi kırık dökük bir aşk hikayesi.’ dedi. Reddi hakim talebini kabul eden heyetin başkanı Dağ, dinlenmesi planlanan tanıklar Mehmet Faraç, Leyla Tavşanoğlu ve Namık Kemal Boya’nın dinlenmeyeceğini belirterek, yalnızca tutukluluk halleri ile ilgili talepleri alacağını söyledi. Görüşü sorulan duruşma savcısı Bölükbaşı da, Şık’ın salondan çıkarılmasının heyetin reddi konusunda gerekçe olarak değerlendirilemeyeceğini kaydederek, bu talebin reddedilmesi istedi. Can Dündar ve İlhan Tanır hakkında çıkarılan yakalama kararının yakalama müzekkeresinin dönmesinin beklenmesini talep eden Bölükbaşı, tutukluluğun devamına ilişkin gerekçelerin ortadan kalkmadığı iddiasıyla bu halin devamına karar verilmesini istedi.

YARSUVAT AİHM’YI ANIMSATTI

Savcının talebinin ardından söz alan avukat Duygun Yarsuvat, Cumhuriyet gazetesinin sert muhalefet yaptığı ve iktidarın yanında olmadığı için yargılandığına dikkat çekti. “Bu dava siyasi bir davadır ve hukuk tarihinde siyasi davalar arasında yer alacaktır” diyen Yarsuvat, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu davada yargılananlarının başvuruları ile ilgili kısa süre içinde karar oluşturacağını anımsattı. Yarsuvat, tutuklu olmalarına bir neden olmadığını vurgulayarak, “O karardan önce siz verin hiç değilse yüzümüzün akıyla buradan ayrılalım” dedi.

SAVUNMA YAPMADILAR

Sabuncu ve Atalay’dan ‘şık’ tepki

Ardından Murat Sabuncu söz aldı. Tutuklulukta 15. aya girdiğini belirten Sabuncu, “Bir savunma hazırlamıştım ama Ahmet Şık yapamadığı için ben de yapmayacağım” dedi. Tutukluların savunmaları üzerinde düşündüklerini kaydeden Sabuncu, “Ahmet Şık da böyle yaptı. Sakın tutukluluktan yakındığımı sanmayın. Ahmet’in 24. ayı. Daha önce de kaçak savcı Zekeriya Öz’ün yüzünden 12 ay yattı. Ahmet de ben de aylardır hep şu anı hayal ediyoruz. Çıkacağız ve savunmamızı yapacağız. Bunu yaşayanlar anlar. Biz dik bakıyoruz yüzünüze. Ahmet Şık Türkiye’nin en mert, en dürüst gazetecilerinden biridir. Sözlerinin sonuna kadar bekleseydiniz Ahmet’in doğruları söylediğini görecektiniz. Eğer izin verirseniz aşağı arkadaşımın yanına gitmek istiyorum” dedi. Bu sırada salondan alkış yükselince, başkan Dağ, “Bu protest tavır yargılamaya bir şey katmıyor” dedi. Sabuncu tekrar söz alarak, oğlu Muratcan Sabuncu’nun doğum günü olduğunu ve salona giremediğini belirterek, “15 ayda 3-4 kez gördüm onu. Türkiye’de kalemden başka bir şeyimiz yok. Biz gazeteciyiz ve gazetecilik yaptık. Merhamet beklemiyoruz sizden” dedi.

Reina hatırlatması

Akın Atalay da Şık’ın sözlerinin engellenmesi nedeniyle yargı sürecine ve tanıkların beyanına ilişkin görüşlerini ertelediğini söyledi. Bir an önce adliyenin alt katında yalnız bekleyen Ahmet Şık’ın yanına gitmek istediğini kaydeden Atalay, şunları söyledi:

“Heyetiniz 5 gün üst üste Reina katliamının yargılamasını yaptı. Reina failinin asıl hedefinin Cumhuriyet gazetesi olduğunu, eyleme saatler kala bundan vazgeçtiğini iddianameden okudunuz. Bunu duyan bir avukat arkadaşım bana ‘Desene sizi ziyarete cezaevine değil mezarlığa gelebilirmişiz. Neredeyse tutukluluğuna sevineceğiz’ demişti. Bizi hedef alan katil zanlılarıyla bir koridorda yatmamıza sebep veren kararlar veriyorsunuz.”

Akın Atalay, son olarak Yahya Kemal’in şiirine atıfta bulunarak, “Tutuk olmak değildir ömrümüzün en feci işi, müşkül odur ki hürriyetini ve haysiyetini kaybeder kişi” dedi.


"BU SÜREÇ, EN ÇOK DA FETÖ SANIKLARINA YARAYACAKTIR"

Adalet Nöbeti adına konuşan İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, "KHK ile getirilen en vahim düzenleme 'resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına ve resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın' darbe teşebbüsü ve terör eylemlerinin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler için getirilen cezasızlıktır. Peşinen ifade edelim ki, bu hüküm yok hükmündedir. Suç teşkil eden bir eyleme rağmen herhangi bir kişinin hukuken sorumlu tutulamayacağına ilişkin cezasızlık düzenlemesi hukuken genel mantığa ve felsefesine aykırıdır. Biz demokrasi özlemimizi hukuku temel kılarak ararken, dün 695. ve 696 sayılı KHK'lar ile getirilen bu yeni düzenlemeler, işimizi daha da güçleştirdi. Kısaca dünden bu yana yükümüz daha da ağır? Çünkü bu KHK'lar kanun hükmünde olsa bile hukuk hükmünde değildir. Savunma hakkı, böylesine yok sayılıp görmezden gelinince, adına yargılama dediğiniz o oturumların daha hızlı ve dilediğiniz şekilde yürüyeceğini sanıyorsanız bunların hepsi AİHM'den dönecektir. Bu süreç, en çok da FETÖ sanıklarına yarayacaktır. Hukuktan vazgeçerek adalet sağlanması olanağı yoktur. Avukatlar olarak mücadelemizi yılmadan sürdüreceğiz" dedi.

"SON İKİ KHK, HUKUK DEVLETİNİN TABUTUNA ÇAKILAN SON ÇİVİDİR"

Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran da, dün çıkarılan KHK'leri eleştirerek, "Ne yazık ki paramiliter güçler oluşturulmak için ön açıldı ve bilinçli yapıldı. Vatandaş vatandaşa kırdırılacak hale geldi. Bu ülkede kolluk güçleri yok mu da, vatandaşa böylesine bir yetki verilme çabasına girildi. Bunun bir iç savaşa götüreceğini tahmin etmiyorlar mı? Tam tersi tahmin ediyorlar. Bunlardan çıkan sonuç şudur; artık TBMM bitmiştir. OHAL artık uygulanan rejim haline gelmiştir. Anayasa Mahkemesi sadece adı olan bir mahkemedir. Üzülerek söylüyorum. Bu son iki KHK, hukuk devletinin tabutuna çakılan son çividir" ifadesinde bulundu.

"GİZLİ SAKLI BİRŞEY DE KALMADI ARTIK... ÖZGÜR BIRAKILSINLAR..."

DİSK Basın İş Başkanı Faruk Eren de, Akın Atalay ile Murat Sabuncu'nun 421 gündür, Ahmet Şık'ın 360 gün, Emre İper'in ise 263 gündür tutuklu olduklarına dikkat çekerek, "Herkes biliyor ki Cumhuriyet Gazetesi'ne başlatılan operasyon, tutuklamalar ve sonrasındaki yargılama süreci daha ilk günden itibaren kocaman bir yalandı. Gizli saklı bir şey de kalmadı artık. O yüzden tavsiyemiz; ülkenin daha fazla ne kadar rezil olabileceği hesabını yapmayı bırakıp arkadaşlarımıza özgürlüklerini iade etmenizdir" diye konuştu.

Eren, "Yarın akşam buradan dört arkadaşımızla ayrılmak istiyoruz. Ama asla bununla yetinmeyeceğiz. Tutuklu bütün gazetecilerin serbest bırakılmasını, ifade özgürlüğü kapsamındaki tüm davaların da düşürülmesini istiyoruz" ifadelerini kullandı.

Topluluk konuşmaların ardından duruşmanın görüldüğü mahkeme salonuna çıktı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler