Cezaevlerindeki hasta mahpuslar ölüme terk ediliyor

‘Cezaevinde kalamaz’ raporu olmasına karşın tahliye edilmeyen Celal Şeker’in yaşamını yitirmesi aynı durumdaki hasta mahpusları yeniden gündeme getirdi.

Yayınlanma: 04.02.2018 - 21:40
Abone Ol google-news

İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) listesine göre cezaevlerinde 905 hasta mahpus var. Bu sayı Celal Şeker’in ölümüyle 904’e indi. Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde hükümlü Şeker, listede 56. sıradaydı. Sağlık durumu ise şöyle anlatılıyordu: “Diyaliz ve tansiyon hastası. Kalp kapakçığı, damar genişliği, iki ayağında da doğuştan engel var. Ayrıca karnında peritan aparatı bulunuyor. Bu durum enfeksiyon riskini artırıyor. Sağ gözünde yüzde 90 görme kaybı var. Muş Devlet Hastanesi’nde 21 Ağustos 2014 tarihinde verilen engelli raporuna göre yüzde 96 fonksiyon kaybı bulunuyor. Rapora göre, başkasının yardımı ve desteği olmadan hayatını idame ettirememektedir.” Şeker, 19 Ocak’ta cezaevinde kalp krizi geçirdi. Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde iki hafta yoğun bakımda yaşam mücadelesi verdi.

10 yıldır diyaliz hastası

Avukatı Kadir Karaçelik, Şeker’i ölüme götüren süreci şöyle anlattı: “Van’da özel yetkili ağır ceza mahkemesinde yargılandı. DEHAP partisinin gençlik meclisleri vardı. Oradaki politik faaliyetlerinden suçlandı. Dosyadaki gizli tanık da sonradan ortaya çıktı. Bütün beyanlarını aslında tersyüz de etti. Dosyada bir tek yasal parti çalışmaları kalmıştı. Şiddet ya da illegal bağlantı iddiası yoktu. Yine de ceza verildi. Yatarı 4 yıl 8 aydı, sanırım iki yılı daha kalmıştı... Ceza onaylanınca infazın ertelenmesi için müracaat ettik. Celal, evdeyken her gün iki defa diyalize bağlanıyordu çünkü... Muş Devlet Hastanesi, Diyarbakır Eğitim Araştırma Hastanesi, ‘cezaevinde tek başında yaşayamaz’ raporları verdi. Ancak Adli Tıp, ‘sağlık hizmetlerine erişimine engel yok’ diyerek, bu raporları boşa çıkardı.”

Şu an yaşıyor olacaktı

Sağlık hizmetlerine erişimin sadece ilaçla olmadığını söyleyen Karaçelik şöyle devam etti: “Tek başına yaşayamaz deniliyorsa bir hasta için, yaşamını sürdürme noktasında refakatçiye ihtiyaç duyuyor. Evde annenin, babanın sürekli yardımı söz konusu. Bu da sağlık hakkının bir parçası. İHD’li avukat arkadaşlar dosyasını AYM’ye götürdüler. Cezaevinde ilaçlarını alıyor, sağlık kontrolü yapıyor dendi, tedbir kararı verilmedi. Bu sırada Celal’in iki böbreğinde de yetmezlik vardı. Hastalık gözüne vurdu. Kalp yetmezliği üst seviyeye çıktı. Cezaevine girdiği zaman sadece böbrek hastalığı varken bir dizi problem oluştu. Steril bir ortamda yaşaması gerekiyordu. Cezaevine girmemiş olsaydı şu an yaşıyor olacaktı. Celal, 10 yıldan fazladır diyalize giriyordu ve yaşamını sürdürüyordu. Cezaevinde revire çıkarken bile bazen günlerce beklemek zorunda kalabiliyorsunuz...”

Hastanede bile göremedik

Muş’ta, önceki akşam son yolculuğuna uğurlanan Şeker, Yeşilce Mahallesi Mezarlığı’na defnedildi. Ağabey Mehmet Şeker, Mezopotamya Ajansı’na yaptığı açıklamada, “Kardeşim kalp hastası, diyaliz hastasıydı. 20 gün önce cezaevinde kalp krizi geçiriyor ve ondan hastaneye kaldırılıyor. 4 gün önce kalp ameliyatı oldu. Ameliyatı kaldıramadı. Son günlerde artık bütün vücudu şişmeye başlamıştı. Hastanede bile göremedik. Annem, babam istedi görmeyi ama bırakmadılar. Sadece bir kardeşimiz savcılıktan izin alıp gitti içeri, bir iki defa olsun. O da inanın bir dakika ve ayak üstü görebildi. O zaman da elleri yatağa kelepçeliymiş. Yoğun bakımda kelepçesi çıkarıldı” diye konuştu.

‘Mahkeme ve AYM sorumlu’

Avukat Zeycan Balcı, “Benim hasta müvekkilim Evrim Erdoğdu da tahliye edilmiyor. Ağır astım hastası. Boynunda ve belinde çok ciddi sıkıntılar var... Celal Şeker’in, ölümünde hem infazı ertelemeyen mahkemenin ve hem de AYM’nin sorumluluğu var. Şeker’in öldürülerek yaşam hakkı gasp edilmiştir. Cezaevi koşullarında doğru tedavi olanağı bulamadığı için durumu ağırlaşmış ve yaşamını yitirmiştir. Mahkeme tahliye etmiyor. AYM de maddi ve manevi yaşamsal bütünlüğünü tehlikeye sokacak herhangi bir durum yoktur diyor. Hâkimin takdir ve vicdani kanaati bu kadar geniş olmamalıdır. Tahliye kararında, bir kişinin ölümüne sebebiyet verecek şekilde geniş yorumlanmamalıdır” dedi. Hasta tutuklunun, cezaevi koşullarından dolayı hastalığının artmasının, ölüme sürüklenmesinin, hastalığı yüzünden acı çekmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesindeki işkence yasağının ihlali anlamına geldiğini belirten Balcı, “Bu yönde AİHM kararları var. Fatih Hilmioğlu kararı da AYM’nin bu konudaki önemli kararlarından biri. Bu karar örnek olmalı” diye konuştu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler