Hikâyeyi bozmak, hakikati söylemek

Analiz: Dış politika odaklı siyasi gündem bütün hızıyla devam ediyor...

Yayınlanma: 16.02.2018 - 22:23
Abone Ol google-news

Dış politika odaklı siyasi gündem bütün hızıyla devam ediyor. Hız deyince, düz bir yolda artan bir süratten değil de kıvrak ve seri manevralarla ilerleyen baş döndürücü bir yolculuktan bahsediyoruz. İç politika gündemini de esir alan bu meselelerde sürekli yeni “perdeler” açılıyor. Almanya ve dolayısıyla AB ile ilişkilerde “naziler, haçlılar” geriliminden “yeni bir sayfa açma” aşamasına gelindi. Başbakan Binali Yıldırım, Merkel’le kameralar karşısına geçerken Deniz Yücel’in tahliyesi haberi geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın saatler süren görüşmesinden “Osmanlı tokadı” sesi gelmediği gibi, Türkiye’nin “Menbiç’te birlikte hareket etmeyi” önerdiği açıklandı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da, “sertliğin” daha çok iç kamuoyuna dönük olduğunu söyledi. Almanya ile ilişkiler, imzalanan zırhlı araç modernizasyonu anlaşması, gazeteci Deniz Yücel’in tahliyesiyle biraz normalleşse; ABD, -daha önce de söz vermiş olduğu için kolayca yapabileceği- YPG’nin Menbiç’ten doğuya çekilmesini sağlayarak geçici olarak harareti düşürse, iç politikada ne değişir? Aslında pek fazla bir değişiklik olmaz. Beş ay önce Trump - Erdoğan görüşmesinde atılan manşetlerdeki “hiç olmadığı kadar yakınız” iddiasından bugüne nasıl gelindiyse, aynı hızda geri viteste gidilebilir. “Türk’ün gücünü gördüler” denir ve yeniden ihtiyaç olana kadar “şeytan batı” dosyası “yedeğe” çekilir; “Afrin kaldıracının” etkisi biraz azalır, “tam destekçiler” ve yeni “anti-emperyalist” mücahitler ortada kalır. Fakat, dış politika gündemini belirleyen aktör, “anlatılan hikâye” aynı kalır.

Apar topar tahliye

Gelelim daha geçen yaz, üstelik de muhalefet tarafından çok önemli bir gündem başlığı haline getirilmiş “adalet” meselesine. Türkiye’nin, bu alanda da, “hakikat” ile “uydurulmuş gerçek” arasında kaybolmuşluğu devam ediyor. Siyaset öyle gerektirdiği için bir yıl iddianamesiz gözaltında tutulan gazeteci, yine siyaset öyle gerektirdiği için apar topar hazırlanan iddianame ile tahliye ediliyor. Ve bu bir yıl boyunca yaşanan skandalın utancını üstlenen kimse olmuyor, hukuksuzluğu konuşmakla değil, “bahşedilmiş” sonuçlara sevinmekle avunuyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı tanımayan mahkemeler “Türk milleti adına” yargılamaya devam ediyor. Yetmezmiş gibi ağırlaştırılmış müebbet cezaları veriyor. Altı milyon oy almış partinin genel başkanı aylar sonra çıkartıldığı mahkemede, “Kendilerini İmralı’dan emir almakla suçlayanların Öcalan’dan mektup taşıdığını” anlatıyor, medyada tek satır yer almıyor. Yüzde yediye “çıkartılmış” büyümeye rağmen ne hikmetse işsizlik düşürülemiyor. Sahnede ekonomi bürokrasisi, bankalar ve uluslararası lobilerle bir kavga tablosu gösterimdeyken faiz, enflasyon ve döviz el ele yükselmeye devam ediyor. “OHAL ile meseleniz ne, sizin için getirdik” denilen iş çevrelerinin ve uluslararası sermayenin iddia olunduğu gibi “demokrasi âşığı” filan olmadığı, kârda ve iştahta bir sıkıntı yaşanmadığı her gün kanıtlanıyor. Herkesin “kıskandığı” çılgın projelerde onlarca işçi ölüyor, itirazlar, grevler yasaklanıyor. Seçimin ucu görünmeden, tarihi açıklanmadan seçim ekonomisi kuralları işletiliyor, “her şey yolunda” denilmesine rağmen birbiri ardına “canlandırma paketleri” devreye giriyor.

Tuzağı boşa çıkartmak

Türkiye’nin yaşamakta olduğu bütün kritik gündemlerde, “hakikat” ile “anlatılan” arasındaki makas gittikçe açılıyor. Siyaset, “gerçekler” tarafında değil, “anlatılan” tarafında yapıldığından ve kimse “hakikate” yatırım yapmadığından, gündem kolay “kurgulanıyor”, durum da fazla değişmiyor. Çünkü, “anlatılanı” merkeze aldığınızda, onun doğru olmadığı üzerine muhalefet yapsanız bile aslında “anlatı” besleniyor. “Emperyalizmle mücadele” hikâyesini kabul edip, iktidarı bu “mücadeledeki” başarısı hakkında eleştirmeye kalktığınızda hikâye de, hikâyenin asıl sahibi de yerinde durmaya devam eder. “Tuzağı boşa çıkartmak için” -anayasaya aykırılığını bile bile- dokunulmazlıkları kaldırmaya evet derseniz, siyaseti gerçeğin değil tuzağın alanına taşımış olursunuz. Örnekleri daha da artırmak mümkün ama işin özeti; siyasetin eleştirmek için bile olsa “anlatılanla” uğraşmak yerine “hakikatle” daha çok temas etmesi ve daha önemlisi bunu gündeme taşıyabilir olması gerekiyor.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler