“Bir Filistin vardı. Bir Filistin gene var.”

Birleşik Metal İş (BMİŞ) Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Serdaroğlu, yazılı bir açıklama ile İsrail'in Kudüs katliamına tepki gösterdi. "Kudüs, Filistin’in, barışın, eşitliğin, özgürlüğün, bağımsızlığın başkentidir" diyen Serdaroğlu'nun açıklaması şöyle...

Yayınlanma: 18.05.2018 - 10:38
Abone Ol google-news

ABD büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması ve ABD’nin Kudüs’ü İsrail başkenti olarak tanınması ardından Ortadoğu’nun zaten yüksek olana tansiyonu iyiden iyiye arttı. İsrail’in, Filistin’i işgal ettiği Nekbe’nin (Büyük Felaket) 70. Yılında ABD ve İsrail’in bu gayri meşru girişimini protesto etmek için Gazze sınırında toplanan Filistinlilere, İsrail’in insanlık dışı saldırısı 62 Filistinlinin ölümü, binlerce Filistinlinin ise ağır yaralanmasına neden oldu. Ne yazık ki ölü ve yaralı haberleri gelmeye devam ediyor.

 Peki, ABD ve İsrail’in bu gayri meşru girişimi ne anlama geliyor ve nasıl bir sürece denk geliyor?

ABD’nin Obama doktrini olarak bilinen Rusya ve Çin’in etrafını çevirmek için öncelikle çevre ülkeleri mezhep, milliyet, inanç temelli, birbiriyle çatışan küçük lokmalar haline getirme stratejisinin Ortadoğu halklarının direniş duvarına çarpmasıyla yeni bir aşama kazandı.

 Irak İşgali

Amerikan Emperyalizmi tek kutuplu dünyanın mutlak lideri olmanın sarhoşluğunu yaşarken 2003 yılında Irak’a girdiği sırada öne sürdükleri kibirli tezler hafızalarımızda buz gibi duruyor. “ABD aynı anda iki kıtada devam eden savaşları doğrudan kazanabilir. Üçüncü kıtada devam eden savaşa ise yön verme kabiliyetine sahiptir.” Fakat emperyalistlerin hesap etmedikleri, edemedikleri temel başka bir parametre vardı: Halkların direnişi… Sonuç olarak Amerikan askeri kısa zamanda Irak’a girdi ve Saddam Hüseyin’i devirdi. Emperyalistlerin sandığının aksine devam eden süreçte Irak halkının direnişi Amerikan stratejisinin de, tezlerinin de gerçek dışılığını gözler önüne serdi. ABD 34 tugayından 17’sini bitti zannettikleri Irak direnişine karşı seferber etmek zorunda kaldı ve bütün yıkıcılığına rağmen Irak’ta istediği tabloyu yakalayamazken bir de aksine yine baş düşman saydığı İran’ın bölgede çok daha nüfuslanmasına neden olacak cin şişeden çıkmış oldu.

 Libya’nın İşgali ve Suriye Savaşı

Bütün bu olanlar milyonlarca insanın ölümü, evinden yurdundan edilmesi emperyalistlerin çılgınlığını azaltmaya yetmedi. Son tahlilde askeri güçle tescillenen ekonomik ve siyasal emperyalist gücü onarmak, pekiştirmek için ne yazık ki daha çok bomba, daha çok kan gerekiyordu. Önce Libya ve Kaddafi’nin devrilmesi, ardından Suriye’de kökten dinci ruh hastası çeteler, terör örgütleri üzerinden yürütülen vekâlet savaşı. Fakat Suriye’de ABD’nin ve işbirlikçileri beklediklerinden çok daha kötü bir tabloyla karşılaştı. Suriye devleti ve halkı cesaretle yürüttükleri mücadeleye, öncelikle Rusya ve İran’ın da Suriye halkları lehine sürece aktif katılımıyla adım adım zafere giden bir saat işlemiş oldu. ABD, İsrail, Türkiye hükümeti, Suudi Arabistan, Katar’ın başını çektiği blok ise bölgede giderek güç ve itibar kaybetti ve sözünü ettiğimiz blok çatırdamaya başladı. ABD, Suudi Arabistan-Katar gerginliği, Türkiye’de Amerikancı-Fethullahçı darbeyle yeni bir aşamaya ulaşan ABD-Türkiye gerginliği ve Türkiye’nin Rusya ve İran ile yeniden yakınlaşması başta olmak üzere oluşan yeni denge durumu.

 Trump ve Zulmün Artsın ABD

Ve cellat uyandı yatağından bir gece.

“Tanrım” dedi bu ne zor bilmece:

Öldükçe çoğalıyor adamlar.

Ben tükenmekteyim öldürdükçe.

 Kaybeden şiddet, şiddetin daha ötesini doğurur. Fakat bu muktedirin gücünden çok içine düştüğü aczin işaretidir. Ortadoğu’da gün geçtikçe kalıcılaşma riski taşıyan yenilgisinden doğan konumunu ve imajını yeniden tesis etmek isteyen Trump’lı ABD, Obama’yı yeterince yıkıcı bulmayıp el yükselterek gerek bölgede gerekse tüm dünyada taşları yerinden oynatacak daha kanlı sürecin başlatmış oldu. Suriye’ye tonlarca ağır silah, tank, top sevkiyatı ve tezgâhlanan İsrail saldırıları… İran’la Obama yönetiminin yaptığı nükleer anlaşmanın iptali ve yeni yaptırımlar… Ve Kudüs’ün İsrail’in başkenti ilan edilerek ABD büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması… Filistin mücadelesinin ekonomik, askeri, siyasi olarak doğrudan destekleyen ülkeler olan İran, Suriye ve Lübnan Hizbullah’ını şiddetle oyalarken Kudüs’ü bir oldubittiyle İsrail’in başkenti ilan etmek elbette ancak kanlı, ham imkânsız bir hayal olabilir. Zulmün artsın ABD. Çünkü çaresizlikle şiddeti, dehşeti, savaşı yükselterek halkların temel inançları ve değerlerini hiçe sayarak, hesaba katmadan atılan her adım zulmedene yenilgilerin en derinini hazırlar.

 “Bir Filistin vardı. Bir Filistin gene var.”

Ekonomi politik esaslara dayanarak dünya toplumunun, binlerce yıldan bu yana biriktirdiği ortak değerleri temsil eder Kudüs. Semavi dinlerin ortaya çıktığı merkez olması bu kültürel yoğrulmanın ve devamlılığın bir başka yönüdür. ABD’nin ve bölgedeki Siyonist kolluk kuvveti İsrail’in şiddet kullanarak yok saydığı tüm değerler, halkların öfkesi ve hışmına uğrayacaktır. Kudüs’ün işgali, bölgede bağımsızlığa, halkların kardeşliğine, barışa, özgürlüğe eşitliğe susamış halkların birliğini ve dayanışmasını arttıracaktır.

Nehrin yatağı değişmez. Su akar yatağını bulur. Binlerce yıllık insanlık birikiminden çıkan sonuç açıktır: Kudüs, emperyalizme ve Siyonizme karşı mücadelenin başkentidir. Kudüs, Filistin’in, barışın, eşitliğin, özgürlüğün, bağımsızlığın başkentidir. Hiçbir güç bunu değiştiremeyecektir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler