Üç ‘beyhude’ metin

“Yazmanın Zavallılığı ve Yazarın Ölümü Üzerine”de bizi Fernando Sdrigotti, Peter Lamarque ve William S. Burroughs karşılıyor. Her biri, yazma eylemi ve yazarlığın, ağır ve eğlenceli taraflarını anlatıyor. Tabii bir yandan da bu işe soyunan ve soyunacaklara satır aralarında ironik bir selam yolluyor.

Yayınlanma: 02.05.2016 - 16:51
Abone Ol google-news

Ne zaman yazmayı ve yazarlığı küçümseyecek olsak hemen yetkin biri çıkıp hevesimizi kursağımızda bırakıyor. Tersi de geçerli bunun; yazmayı ve yazarlığı haddinden fazla yüceltmeye kalkışınca “abartmayın” diyenler yanımızda bitiyor.

Nietzsche’nin, Tanrı’nın ölümünü ilan etmesi gibi yazarın öldüğünü söyleyen Roland Barthes’ın anlaşılıp anlaşılmadığı şüpheli. Tartışma götürmeyense ortada bir müsveddelik durumunun olduğu; yazarın da yazma işinin de didiklenesi epey tarafı var. Bugüne dek irili ufaklı pek çok kitap, büyük laflarla dolu dünya kadar makale ve hayatın anlamını çözdüğünü (her ne demekse!) sananların konferanslarında her iki konu da masaya yatırıldı. Herhangi bir sonuç elde edildi mi? Elbette hayır. Belki de mesele daha başta yanlış biçimde ele alındı.

İlk yapılması gereken, klasik yorum ve görüşlerin peşine takılmamaktı. Daha doğrusu yazarın ölümlülüğünü ve yazmanın “sakıncalarını” kabullenip yazıya dair yasaları çiğnemek ve şimdiye kadarki okumaları çöpe atarak kaseti başa sarmaktı. Pek az eleştirmen, düşünür ve yazar, kendi mağarasından çıkıp egolarından sıyrılarak böyle bir işe soyundu. Meselenin ciddi tarafıyla trajikomik yanını birleştirmek öyle kolay değildi anlayacağınız.

EN İYİ BİLDİĞİ İŞİ YAPAN ÜÇ İSİM

Vaziyeti buradan bakarak ele alan ve ayağının kayıp kaymayacağını umursamadığı için konuyu egolarının ardına gizlenmeden tartışabilen üç isim Yazmanın Zavallılığı ve Yazarın Ölümü Üzerine adlı kitapta buluşuyor: Fernando Sdrigotti, Peter Lamarque ve William S. Burroughs.

Arjantinli editör Sdrigotti, aynı zamanda bir kısa hikâye yazarı olduğundan meseleye çift yönlü bakabiliyor. Elinden geçen yazı ve edebi ürünün çokluğu dikkate alındığında, kitaptaki “Yazmanın Lüzumsuzluğu Üzerine” başlıklı ironik makalenin ilginç belirlemelerle dolu olduğunu fark ediyoruz.

York Üniversitesi’nde felsefe, sanat ve yerellik üzerine çalışan Lamarque, beri yandan kendi deyişiyle “sinir bozucu bir disiplin olan” edebiyat felsefesi uzmanı. Barthes’a gönderme yapan “Yazarın Ölümü” başlıklı makalesinde kurgunun felsefesine bulaşıyor.

Üçüncü isim Burroughs için fazla bir şey söylemeye gerek yok. Ama “Jack Kerouac Üzerine” adlı yazı için bir parantez açalım: Bu, aslında bir makale değil, Ginsberg’ün kurduğu Naropa Üniversitesi’ndeki bir seminerde alınan ses kaydının çözümü. Yani “Dede”, en iyi bildiği kişi üstüne yine en iyi bildiği şeyi yapıp konuşuyor.

İNTERNET ÇAĞI 'YAZICI' OLMAMIZI TALEP EDİYOR

Sdrigotti’yle açılan kitap, aynı zamanda onun “Neden yazıyorum?” sorusuyla kıvama gelirken yazarın çoğunlukla mecburiyet gibi bir duvara toslaması ise işi karmaşıklaştırıyor. Bunu düşündüğü ortam şöyle: Devasa bir kitapçı, yüzlerce kitap ve tomar tomar sayfa… Acaba kelime ve cümleler faydasız mı? Yaptığı şeyin beyhudeliğinin ayırdında olan Sdrigotti, herkes gibi suya bir şişe attığını düşünüyor.

Mecburiyetin, özgünlüğü öldürdüğünü söyleyen Sdrigotti, yazmanın, başarısızlığın en iyi yolu olduğu görüşünde. Üstelik okunabilen her şeyin lanetlediği evrene göndermede bulunurken “ideal” yazar ve kitap arayışının ya da o kimliğe bürünme çabasının gülünçlüğüne de dikkat çekiyor. Bununla bağlantılı olarak yazma güdüsünü güçlendiren ise sanal kitaplıklar: Sonsuza uzanacak kütüphanenin ilk rafları…

Sdrigotti, İnternet çağının “yazıcı” olmamızı talep ettiğini söylerken haklı. Günümüzdeki vahim durum, fotoğrafı çok net ortaya koyuyor: “Kaygısızlığı göze alabiliriz çünkü herkesin eşit şekilde tekbenci yazarlık pratiklerine bulaştığı yerde kimse gerçekten dinlemiyor.” Sdrigotti’nin pencereden baktığında kişilerin yazmayı, vakit geçirme ve adını duyurma aracı haline getirdiği; başarılı olsun ya da olmasın büyük bir özgüvenle bu yola koyulduğunu görüyor.

Lamarque ise yazmaya ve yazarlığa biraz daha kuramsal açıdan yaklaşarak Barthes’ın “yazar öldü” savını “edebiyat öldü” şeklinde yorumlanıp yorumlanamayacağını, daha sonra da yazarın kendisinin herhangi bir projeye indirgenip indirgenemeyeceğini sorguluyor. “Yazarın Ölümü” makalesinde, Barthes’la birlikte adını sık sık andığı diğer kişi de Foucault.

Lamarque, yazar odaklı yaklaşımın ve eleştirilerin, yazarın ölümüne giden yol olduğunu belirtiyor. Aynı şekilde, yazarı ve eserini ideolojik bir ürün olarak görmenin de bizi benzer bir kapıya çıkaracağını savunuyor. Peki, Lamarque’ın tezi ya da öne sürdüğü şey ne? Sözü ona verelim: “Anlamı pekiştirmek, yapı ve bütünlük aramak, bir eseri geleneğe ya da pratiğe yerleştirmek, daha ilginç, daha iddialı, daha ödüllendiricidir. Bunun, zorbalık yapan otoriter yazarı yeniden görevlendirmekle alakası yok. Ama zaten bu figür, her zaman kurgu olmuştur.”

'YAZMAK, EDEBİ BİR MASA TIKIRTISIDIR'

Burroughs, Kerouac’la ilgili konuşurken kendisine yazar diyen, kitap kapağına adını yazdıran pek çok kişinin aslında yazar olmadığını, buna karşın yazarlığı tartışma götürmeyen Kerouac’ın bir evren yarattığını söyler. Gerçek yazarlar gibi onun da doğuştan kötü olduğunu kabul eden Burroughs, herhangi bir sorunun veya derdin, yazarı harekete geçirdiğini belirtir. “Yazarların çok özel kusurları vardır ve Kerouac da bunların hepsine sahipti” derken onun, kurgu dünyasından yere indiğinde sahtelikle yüzleştiğini de hatırlatır.

Burroughs, “gerçeklikle kurgu arasındaki çizgiyi sinsice bulanıklaştırdığını” söylediği gezgin Kerouac’ın hayat hikâyesini yazdığını sananların büyük bir yanılgıya düştüğünü; okuru, bildikleriyle bilmediklerinin farkına varmasını sağladığını not eder. Böylece yazarın portresini Kerouac örneğiyle çizerken yazmanın ne olduğunu da anlatır: “Yazmak, edebi bir masa tıkırtısıdır. Psişik bir süreçtir. Rol canlandırmak oldukça yararlıdır ve ruh çağırmanın belli kuralları vardır-eğer ruh çağırırken doğru tekniği kullanmazsanız karakteriniz gelmeyecektir.”

Burroughs’un, bilinç akışı tekniğini en iyi kullanan isim olduğunu, hatta bunu yaşam tarzı haline getirdiğini söylediği Kerouac, yazarken nefreti, korkuyu ve savaşı çok yakından deneyimledi. Yani gerçek bir yazar olarak o da gerilimle boğuştu ve sandalyeye çakılıp kaldığı üretim anlarında kaygısı zirveye çıktı, onu öldüren alkolle rahatlama çabası da buradan kaynaklandı.

Yazmanın Zavallılığı ve Yazarın Ölümü Üzerine’de metinlerine yer verilen Sdrigotti’nin, Lamarque’ın ve Burroughs’un ortak noktası, yazarlar ve yazma eylemi. Kitaptaki üç metin de felsefi yönü öne çıkarılarak okunabilir veya hiç oralara girilmez; kıyıdan kıyıdan kalem oynatılmaya devam edilir ve “büyük” sözlerin afili “yazarı” olarak cümleler üfürülebilir.

Yazmanın Zavallılığı ve Yazarın Ölümü Üzerine/ Fernando Sdrigotti, Peter Lamarque, William S. Burroughs/ Çeviren: Burcu Denizci/ SUB Yayınları/ 42 s.

[email protected]


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon