Umutların sıfır noktası

Suriye sınırında yaşanan acıları anlatmaya kelimeler yetmiyor.

Yayınlanma: 14.06.2015 - 22:14
Abone Ol google-news

Sabah saat 10.00’da Akçakale gümrük kapısındayım. Maksadım, sınırda bekleyen binlerce insanla ilgili bilgi almak ve Cumhuriyet’in arka arkaya yayımladığı belgelerin buradaki yansımasını tartmak. Sınıra gelir gelmez, ortamın ne kadar gergin olduğunu anlıyorum. Akçakaleli olduğunu öne süren beyaz entarili bir adam arabamıza yaklaşıp öne yerleştirdiğimiz kamerayı sökecek gibi davranıyor. Tehditkâr bir dille, eğer hemen gitmezsek hem bize hem de kameramıza zarar geleceği uyarısında bulunuyor. Ne hikmetse kimlik de istiyor. Sadece bir kare fotoğraf çekip uzaklaşıyorum. Biraz ileride durup gazeteci arkadaşım Namık Durukan’ı arıyorum. Ne de olsa o da benim gibi delidir. Nereden girilir, nereden çıkılır gayet iyi bilir. Sınırı geçmenin bin bir yolunu bulmuştur. Ama Namık’la doğru dürüst konuşamadan birisi gelip camımı açmamı söylüyor. Bu seferki polismiş. Kimliklerimizi alıp gidiyor. Anlayacağınız, Akçakale sınırının önü bize duvar. Medya onlara göre “düşman”.

Önce “Zengin- oğlan” diye algılayıp sonradan Zenginova olduğunu anladığım köye doğru yola koyuluyoruz. Burası gümrük kapanınca Suriyelilerin giriş yaptığı yer. Türkiye’ye geçmek için bekleyen insanların dramına tanık oluyorum. Utanarak fark ediyorum ki biz hiçbir şey bilmiyoruz. Bu köyde, bir aydır neredeyse hiç elektrik yok. Su da sınırlı. Geçenlerde hortumla gelen dolu, çoğunlukla çiftçilikle uğraşan ahalinin hayatını karartmış. Dört gün önce, AFAD’a göre 9 bin 500, kimilerine göre 13 binlere varan kişi Türkiye’ye buradan giriş yaptı. Önce, 25 kişilik bir kafilenin önüne sürülen küçücük bir kız çocuğu, komutana Türkçe “Lütfen bizi içeri alın” demiş. Ardından binlerce insan girmeye başlamış.

Bir yetkiliye savaş mağdurlarının nereye gittiğini soruyorum. Urfa’da parmak izleri alınıp salınıyorlarmış. Çünkü artık ne Arap, ne Kürt ne de Ezidi kamplarında yer kalmış. Akrabası olan onların yanına taşınıyor. Diğerleri, parklara, inşaatlara, kısacası, sığınabildiği her yere sığınıyor. Yeni gelenler günlerdir aç ve susuz.

Bebeği ezildi

Konuştukça sözler kifayetsiz kalıyor. Üç gün önce bir anne sınırı geçerken bebeğini düşürmüş ve izdihamda ezilmiş. Ölü bebeğini bir türlü bırakmak istememiş. Bir başka kadının ölen iki oğlunu Zenginova’da bırakmış. Çocukları köylüler gömmüş. Eşini ve dokuz çocuğunu kaybeden Abdurrahman isimli bir beyefendiyle tanışıyorum. Adamcağız ağlamaya başlıyor. Bir ihtimal kızı Afyonkarahisar’daymış. Şu anda tek umudu o kızını bulmak. Acı hikâyeler bitmek bilmiyor.

Belki acırlar diye

Zenginova’nın tam karşısındaki sınır şu anda simsiyah. Suriyeliler yangın çıkarsa bize acıyıp alırlar diye tarlayı ateşe vermiş. Sınırın neden mühürlü ve bu kadar gergin olduğunu soruyorum. Numan Kurtulmuş buraya geldiği için sınırı kapattıkları söyleniyor. Yani, kenti şirin ve temiz gösterme çabasından dolayı böyle bir karar alınmış. Ama burada makyaj tutmuyor. Halk, sadece oy toplamak için gelip, en temel ihtiyaçlarını bile karşılamayanlardan ve “komşularla sıfır sorun” masalının “sıfırkomşu” politikasına evrilmesinden şikâyetçi. Kimle konuşsam, “Biz işimizden ve hayatımızdan olduk ama onlar da insan. Savaştan kaçmışlar” diyor. Anlayacağınız, empati burada sıfırlanmamış.

IŞİD seni görürse...

Sınırın sıfır noktasındaki Zenginova ve Pınarcık gibi köylerde yaşayanlara MİT TIR’larını soruyorum. Gazetelerin olmadığı, elektriğin günde bir saat geldiği bir yerde bu saçma bir soru olabilir ama elbet kulaklarına bir şey çalınmıştır diye düşünüyorum. Kimse bilmiyor, duymamış ya da konuşmak istemiyor. Sürekli tekrar ettikleri şey de, PYD’nin Amerikalıların yardımıyla sınır köylerini boşalttığı ve bu sayede, Kobane’den başlayan bir koridor ile Akdeniz’e açılma planı. Peki IŞİD? “IŞİD seni böyle görse kelleni keser” demekle yetiniyorlar.

IŞİD, bugün için değil ama yarın için korkulu rüya olmuş durumda. Sınırdan bir iki gün önce geçen Suriyeliler fotoğraf dahi çektirmek istemiyorlar. Çünkü yarın evlerine dönerlerse, teknoloji-dostu IŞİD’in bu fotoğrafları bulup onlara karşı kullanmasından endişeliler.

Bu gazetede, gazetecilik namına çok önemli şeyler yapılıyor. Ama, su(n)ni oyunlar ve elde patlayan planların ötesinde insan var. Çocuk var. Keçi var. Ağaç var. Biz, reelpolitiğin peşinde koşarken bunları unutuyoruz...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler